Sonbahar tüm hüznüyle geldi. Doğanın yavaş yavaş uyumaya hazırlandığına tanık oluyoruz. Önce renkler canlılığını yitirdi. Sonra yeşilden sarıya döndü. Kelebekler uçmaz oldu.

Romantizmin hazan ya da hüzün olarak nitelediği bu aylar ülkemizi de yasa boğdu. Gerçek anlamda hüznü yaşıyoruz. Hiç tanımadığımız evlatlar için gözyaşı döküyoruz ve hepimizin ağzında “Biz nasıl bu hale geldik?” sorusu. Cevap basit ve yalın: Adım adım getirildik. Nasıl mı? Hadi bakalım nasıl gelmişiz?

Çocukluğumuzun saygıya dayalı aile ortamında her büyük kendisini çocuktan sorumlu hisseder ve ona deneyimlerini aktarırdı. Sofralarımız okul gibiydi. Mahallemiz en güvenlikli kaleden daha güvenliydi. Ana babalarımız bir yere giderken bizi komşularımıza emanet ederlerdi. Tüm komşularımız amca, dayı, hala, teyzeydiler. Asla yanlış bir davranışları olmazdı. Bu anlayış yara aldı.

Yaşlılarımızın elinden tesbih, dilinden dua eksik olmazdı. İnsanlar yanlışlar yapsa da bu hiçbir zaman aleniyete dökülmez gizli kalırdı. “İbadet de gizlidir kabahat da” derlerdi. Örnek alınmasını istememekti temelinde yatan, yoksa onay değil. Yaşlılarımız bile soytarı edildi “Tik Tok” denen rezillikle.

Şimdilerde zenginlik üst değer oldu. Gençler de öyle yaşamak istiyor, bunalıma giriyorlar. “İNCEL” anlayışını doğuran bu değer güzellik ve para. Ne acı!

Eski Türkiye’nin değerleri ve yaşam tarzı bazılarına göre geri kalmış toplumun davranış biçimiydi. Bir milleti ayakta tutan, birlikte bir gelecek oluşturma arzusunu pekiştiren her şey değersizleştirildi. Devlet de seyretti.

Geleceğimiz olan bir nesli yitiriyoruz. Hepimizin derdi bu. O günleri değil o ruhu özlüyoruz.

Kızlarımız, kadınlarımız katlediliyor, ölen de çocuk, öldüren de. Aile sıcaklığından yoksun ailelerde büyüyen çocukların tüm duygu ve gelecek hayallerini şekillendiren sosyal medya kontrol altına alınmadıkça daha çok şaşkına döneceğimiz olaylar yaşayacağız. Batı dünyasının vebası bize bulaştı: Tacizler, katiller, çözümlenemeyen cinayetler, uyuşturucuya heba edilmiş gençlik.

Çözüm mü?

Gençlerimizin gelecek kaygısı yok edilmeli. Evde bulamadığı şefkati okulda bulacağı eğitim sistemi, sosyalleşme fırsatı bulacağı mekânlar oluşturulmalı. Geçmişte kahvehaneler -ne çok eleştirdik oysaki- bu görevi yapıyormuş. Bu günlerde sorun erkek çocuklarında yoğunlaştığı için bu örneği verdim.

Alkol, yasaklı maddeler ve bunları normalleştiren zihniyet kadar devlet de sorumlu. Ve de hepimiz. Ah vah çözüm değil. Aileler evlatlarının en yakınında olmalı. Gençlerimiz hayatlarının çalındığı geleceklerinin sisli olduğunu düşünüyorlar. Umutsuz ve geçmişe öfkeliler. Onları suçlayamayız. Bıraktığımız miras bu.

Bana göre: Eğitimi, inanç dünyasını, sosyal medyayı, aile kurumunu, hukuk sistemini, ekonomik yapıyı yeniden düzenleyecek, çağa ve Türklüğün yapısına uygun, hızlıca çözüm üretecek bir anlayışı hakim kılmalıyız.

Yani YENİ BİR YÖNETİM. Siyasetin çamuruna bulaşmamış elbette.

Kaybettiğimiz yavrularımıza rahmet, ailelerine başsağlığı dilemek istemiyorum artık. “Gözünüz aydın, yolu açık olsun!” demek istiyorum. O günleri görmek arzumuz da dualara kalmamalı…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.