BURSA ARENA / Haber Merkezi
Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin ‘Edebiyat ve Yazı Akademisi’ programına katılan Yazar Necip Tosun, doğunun dünyaya bakışını anlatan Binbir Gece Masallarının batıda yayınlanmasıyla adeta edebiyat akımları başladığını belirterek, “Batıyı İncil’den sonra en çok etkileyen kitap Binbir Gece Masallarıdır” dedi.
Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı tarafından ‘Edebi Şehir Bursa’ temasıyla düzenlenen ‘Bursa Edebiyat ve Yazı Akademisi’nin bu haftaki konuğu Yazar Necip Tosun oldu. Tayyare Kültür Merkezi’nde yapılan ve ilginin hayli yoğun olduğu etkinlikte Yazar Necip Tosun, ‘Doğu ve Batı Hikâyeciliğini’ anlattı. Hikâyenin bütün insanlığa bilgiyi, hikmeti anlatan bir yazım türü olduğunu ifade eden Tosun, “Hikâye insanlığın sahici bir dili ve insanlığın birikimini aktardığı temel normlardan biridir. Doğu ülkeleri hikâyeye çok önem verirken, batıya gidildikçe hikâyelerin, resim, müzik ve heykel üzerinden anlatıldığını görürüz. Biz kelimelerle sanatımızı icra etmişiz. Geçmişten günümüze bilgimizi hikâye ile aktardık. Doğu kültüründe hikâye, hikmetin bir inci olarak saklanması demektir. Kutsal kitabımıza baktığımızda önemli bir bölümünün kıssalar olduğunu görürüz. Mesela Yusuf kıssası birçok edebi metine kaynaklık etmiştir. İnsana ulaşmakta hikâyenin gücü çok yüksektir, Kuran kıssaları da bu görevi görüyor. Doğunun temel anlatıları da hikâyelere yaslanır. Binbir Gece Masalları da doğunun dünyaya bakışını anlatır. Binbir Gece Masalları batıda yayınlandığında edebiyat akımları başlamıştır. Batıyı İncil’den sonra en çok etkileyen kitap Binbir Gece Masallarıdır” diye konuştu.
Türk öykücülüğünün seyri
Kendisinin edebiyata bakışının asla ideolojik olmadığını ifade eden Tosun, büyük bir yazar olabilmek için mutlaka bir dünya görüşü olması gerektiğini vurguladı. Türk öykücülüğünün dünya çapında öykücülük olduğunu belirten Tosun, “1950’den sonra büyük bir edebi birikim oluyor. 1960’lar da Türk öykücülüğü için önemli yıllardı. 1970’ler ağır ideolojik farklılaşma oluyor. Dolayısıyla edebiyat da ideolojiye teslim olmuştur. 1980 öykücülüğü tümüyle değişiyor. İhtilalden sonra herkes ideolojiyi bir kenara bırakıyor ve kendi ile hesaplaşmaya başlıyor. 1990’lar gerçek üstü öykücülüğün keşfedildiği dönemdir. Türk edebiyatı çok büyük edebiyattır. Ülkemizin kültürü dışarıya iyi yansıtılamıyor. En büyük eksikliğimiz ise çeviri sorunudur. Yunus Emre olmasaydı biz inancımızı anlatamayacaktık. Nazım Hikmet olmasaydı memleket hasretini anlatamayacaktık. Köroğlu olmasaydı başkaldırımızı anlatamayacaktık. Dolayısıyla edebiyat bir ülke için çok önemlidir ve iyi çevirilerle dünyaya tanıtılması gerekmektedir” diye konuştu.