Dünya haritasını önünüze sererek incelemeye başladığınız zaman Almanya ve Türkiye’nin ne kadar birbirine yakın devletler olduğu görülmekte ve bu doğrultuda akla birçok konu gelmektedir. Geçmişe doğru bir bakış çerçevesinde bu bölgeler son yüz yıllardaki siyasal gelişmeler içinde ele alınarak incelendiğinde, Çanakkale savaşları içinde Alman Osmanlı askerleri ile birlikte, generallerinin de yer aldığını gösteren resmi fotoğraflar dikkati çekmektedir. Birinci dünya savaşı sürecinde İngiltere ve Fransa gibi Atlantik kıyısındaki emperyal ülke askerlerinin, dünyanın merkezi coğrafyasını ele geçirme doğrultusunda Balkanlar üzerinden Anadolu yarımadasına doğru çıkış ve işgale yönelirken, Osmanlı ordusunun yanında Almanya ordusu destekleyici ordu olarak yer almıştır. Daha sonraki aşamada ise Macaristan ve Bulgaristan gibi gene orta dünya haritasında yer alan Türk kökenli ülkeler de Balkanlarda başlatılan birinci dünya savaşının uzantısı olarak, Doğu Avrupa bölgesi üzerinden kışkırtılan sıcak çatışmalara dahil olarak batı emperyalizminin orta dünya topraklarını işgal etmelerine karşı kuvvetli bir mücadeleye kalkışmışlardır. Almanya bir orta Avrupa devleti olarak Orta Doğu merkezli bir savaşa katılırken, Balkan harbi sonrasında Almanya doğu Avrupa’ya doğru savunma amaçlı bir mücadeleye kalkışırken, İngiliz, Fransız ve Rusya ordularına karşı bir merkezi coğrafyayı savunma atılımına kalkışmıştır.
Tarih kitaplarında yer alan Türk ve Alman generallerinin ortak resimleri, aslında iki orta alan ülkesinin var olan jeopolitik konumun gerekli kıldığı bir çizgide dayanışma içinde yer almaları, kaçınılmaz bir durum yaratmıştır. Osmanlı yıkılırken İngiltere, ABD ve Fransa gibi batılı ülkeler merkezi alan taksiminden yararlanabilmek üzere, Osmanlı topraklarına her yerden saldırmışlardır. Bu aşamada Osmanlının yıkılışını önlemek üzere Almanya yönetiminde Macaristan ve Bulgaristan gibi devletler devreye girerek, saldırgan batı Avrupa’ya karşı yeni bir doğu Avrupa barışı yaratabilmenin arayışı içinde olmuşlardır. Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu üçgeni içinde birinci dünya savaşı yayılırken, Orta Avrupa ülkesi olarak Almanya Doğu Avrupa bölgesinde yer alan Orta doğuya yönelerek Orta Avrupa ile birlikte yeni bir orta alan barışı arayışı içinde olmuştur. Almanya’nın orta Avrupa bölgesindeki konumu cihan savaşında hem orta Avrupa hem de doğu Avrupa bölgelerinin birlikte korunmaları gerektiğini göstermiş ve bu nedenle de Almanya, Orta Avrupa üzerinden Orta Doğu ve Orta Asya bölgelerinin savunulabilmesi için dünya savaşını kazanmaya çalışmıştır.
Birinci dünya savaşı sonrasında Orta ve Kuzey Asya ülkelerinin içinde yer aldığı bir ideolojik imparatorluk olarak Sovyetler Birliği kurulurken, birçok Avrupa kökenli Alman asıllı insanlar Özbekistan ile Kazakistan arasında yer alan bölgelere yerleşerek en büyük kıta olarak dünya haritasında yer alan Asya’nın tam ortalarında yeni bir Germen hegemonyası oluşturabilmenin çabası içinde olmuşlardır. Yüz yıla yakın bir yeni devlet arayışını Almanlar orta Asya’nın doğu bölgelerinde araştırırken, Rusların hoşgörülerinden yararlanmayı bilmişler ve bu doğrultuda Çin’in önünü kesmek doğrultusunda orta Asya devletlerinin topraklarında örgütlenerek, Sovyet sonrası dönemler için bir Alman hegemonyasının öncülüğünü yapmak için yoğun çabalar göstermişlerdir. Sovyetler Birliğinin yirminci yüzyılın sonlarına doğru dağılmak zorunda kalması üzerine, Orta Asya bölgesindeki Türkler ile birlikte yaşayan Almanların ve diğer etnik topluluklarının bir kısmı geri dönerek, yeniden birleşen Almanya’nın doğu bölgelerine yerleşmişlerdir. Avrupa Almanları ana vatanlarının güçlendirilmesi ve de Avrupa Birliği uğraşlarında önemli derecedeki öncülük görevlerini yerine getirmek için çaba harcamışlardır. Orta Avrupa’dan başlayarak Orta Asya’ya kadar uzanan Avrasya bölgesinin geleceği için eski dönemlerde yapılan plan ve programlar yeni dönemlerdeki siyasal çekişmelerin temelini oluşturmuştur. Büyük Almanya bir yönü ile Avrupa Birliği diğer yönü ile de Avrasya Birliğine yönelik olarak yol almaya devam ettiği sürece Almanya da bir orta dünya bölge ülkesi olarak, tıpkı Türkiye gibi her iki yöne açılmak durumundadır. Amerikan kıtasındaki ABD hegemonya için doğuya doğru açılımlar yaparken, Almanya’da bir orta dünya ülkesi olarak tıpkı İngiltere gibi hareket etmekte ve hem batıya hem de doğuya doğru açılım yaparak küresel hegemonya planlarını gündeme getirmektedirler. ABD’nin çok yönlü yayılma politikalarını İngiltere ile birlikte Almanya’da kendi jeopolitik ortamında sürdürdükçe, dünya ülkeleri beş kıta üzerinde egemen olma hedefine doğru gitmektedir. Bir orta dünya ülkesi olarak Türkiye’de Almanya gibi hareket ederek, kendi merkezli jeopolitik konumunun gereklerini yerine getirebilmenin arayışı içinde bulunurken, birinci dünya savaşında Almanya ile bir dayanışma birlikteliği oluşturmuş, daha sonraki gelişmelerde de doğu ve batı ülkeleriyle bölgesel güvenlik örgütlenmelerine gidilerek, yeniden savaş rüzgârlarının merkezi coğrafyada öne çıkmasına izin verilmemiştir.
Birinci savaşın yarım kalması yüzünden ikinci bir savaş eğilimi Orta Doğu ülkelerini zorladığı aşamada, Hitler fenemoneninin liderliği ve komutasında ikinci dünya savaşı başlatılmış ve bu doğrultuda Alman orduları Asya kıtasında Volga kıyılarından Çin sınırlarına doğru geniş bir alan istilası yaratmışlardır. Birleşmiş Milletlerin kuruluşu ile ikinci dünya savaşına son verilince Nazi yönetimi teslim olmuştur. Naziler sonrasında bütün dünya ülkelerini demokrasi rüzgârları baskı altına alınca, Almanya’da demokrasiye yönelerek yenidünya düzeninin kurucusu olmuştur. Ne var ki, bütün devletlerde olduğu gibi Alman devleti de harita üzerindeki jeopolitik konumunu unutamamış ve bu doğrultuda geçmişten gelen politikalarını sürdürmeye devam edince, batıya dönük yüzü ile Almanya giderek batılılar tarafından engellenince Avrupa kıtası ile bütünleşerek, Atlantik emperyalizminin okyanus kıyılarından Avrasya içlerine girmesini önlemeye çalışmıştır. Ne var ki, Avrupa kıtasında aynı Almanya yüzünü doğuya doğru dönünce, kendi emperyalizmini uygulayacak geniş bir alan ile karşılaşmaktadır. Tarih boyunca Türk devletlerinin at koşturduğu ve kılıç salladığı Avrasya bölgesinin geniş topraklarında, Asya uluslarının geleceğin dünyasının kurulması aşamasında, bütün bu alanların tarihten gelen temsilcileri olarak öne çıkmaktadır.
Orta çağdan bu yana Almanlar, her zaman için doğu bölgeleri ile yakından ilgilenmişler ve Avrasya kıtasının çeşitli bölgelerinde Alman asıllı bazı sosyal topluluklar bölge ülkelerinin ve Asya uluslarının siyasal sorunları ve yapılanmalarına yakınlık göstermişlerdir. Bu bölgelere Almanlar girdikçe, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden kalma Türk varlığı ile cumhuriyet döneminde de karşı karşıya kalınmıştır. Orta çağ sonrasında yaşanan modernleşme dönemlerinde Almanlar ve Türkler geç kalmış uluslaşma süreçlerini tamamlarken, hem ulusal bir varlık olarak kendi devletleri içinde hem de Alman ve Türk topluluklarının tarih içinde birlikte yaşadıkları ortak geçmişlerinin yaşandığı topraklarda yeni bir dönem başlarken, geçmişten gelen siyasal mirasın bugünün gerçekleri içinde ele alınarak yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Orta dünyanın Avrupa ve Asya kıtalarının köşegeninde yer alan iki büyük ülke dünya dengelerinin yeniden belirleneceği aşamada, Alman ve Türk devletlerinin karşı karşıya gelmeden işbirliği içinde hareket etmeleri, daha barışçı ve adil bir siyasal düzenin kurulmasını sağlayacaktır.
Almanya ve Türkiye iki ayrı kıtanın tam ortasında yer almasına rağmen bugün her ikisi de komşu kıta üzerinden birbirine komşu olan bir statüye sahiptirler. Özellikle yakın kıtadaki ülkeler ile ilişkiler, Türkiye ve Almanya gibi iki büyük ülkeyi dünya düzeni ve küresel barış ortamı içine çekerken, modern dünyanın birçok siyasal sorunu daha da kolay çözümlere sahne olmaktadır. Almanya Avrupa’nın en güçlü devleti olarak dünya ülkelerine yön gösterirken ve geçmişteki savaş dönemlerinden dersler çıkararak küresel sorunları çözerken, geleceğin dünyasının yeniden biçimlenmesine de katkılar getirmektedir. Almanya ulus devlet kimliğini kazandığından bu yana diğer ulus devletlere karşı ağabeylik yaklaşımlarını daha da artırarak, bölgesel sorunların çok büyümesini önleyebilmektedir. Bütün dünya ülkeleriyle kardeşlik yaklaşımları çizgisinde kurulan diplomatik ilişkiler, Almanların emperyal arayışlarına bir yönü ile tercüman olmakta diğer açıdan da beklenmedik durumların ortaya çıkardığı sürtüşme ve çekişme gibi olumsuz gelişmeler de bu arada sıraya girerek yeni koşulların getirdiği çözüm yoluna doğru yön alabilmektedirler.
Şimdiye kadar Alman devletinin devreye girerek çözüm girişimleri yarattığı olumlu durumların artık yeni dönemde, Türk devletinin öne çıkması ve bölgesel bir insiyatifi kullanmasıyla birlikte, yeni çözüm yollarının birbiri ardı sıra öne çıktıkları görülebilmektedir. Yeni Türkiye farklı sorunlara karşı çözüm üretebilen bir orta boy devlet olarak, komşu küçük devletler ile bölgesel orta boy devletler için bir öncülük misyonu geliştirebilmektedir. Zamanında Osmanlı devletinin orta Avrupa’da Katolik ve Protestan çatışmalarına karşı Macaristan’a giderek doğu Avrupa’da siyasal dengelerin yeniden kurulmasını sağladığı gibi, bugün de dünyanın ortasındaki Türk devletinin bir yandan doğu bölgelerinde bir Türk birliği oluşturma çabaları devam ederken, yirmi birinci yüzyılda Osmanlı devletinin halefi olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin Almanya ve Macaristan üzerinden orta ve doğu Avrupa topraklarında yeni siyasal girişimlerde bulunarak, Türklerin ve Almanların birlikte yeni bölgesel denge politikalarına doğru yol aldıkları görülmektedir.
Her iki devlet orta ve doğu Avrupa toprakları üzerinde yeni siyasal girişimler örgütlerken, önceliği bölge dışı büyük devletlerin emperyalist saldırılarını önleme konusuna vermişlerdir. Almanlar Çanakkale savaşında Osmanlı devletine yardımcı olmak için doğu seferlerine kalkışırken, Rusya ile savaşı göze alarak bir anlamda ikinci dünya savaşının provasını Rus ordularına karşı yapıyordu. Merkezi coğrafyanın üç büyük devletin birisinin kontrolu altına girmesiyle birlikte kavga ve savaş ortamı gündeme gelirken, üç büyük devlet arasında çekişme ve çatışmalar birbirini izlemiş ve dünya tarihi bu yüzden savaş dolu yıllar görmüştür. Alman desteğinin Osmanlı devleti için yeterli olamadığı aşamada, Rus askerleri gelerek batı emperyalizmine karşı destek sağlamaya çalışmışlardır. Almanya kendi güvenliği için Osmanlı devletine yardımcı olurken geleceğin dünyasında bir orta Avrupa ve Orta doğu işbirliğinin yeni adımlarını atabilmiştir. Almanlar birinci dünya savaşını kaybederek geri çekilirken, önce Ruslar ve sonra da İngilizler İstanbul adalarına yerleşerek Osmanlı yönetimini desteklemişlerdir.
Devam edecek
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....