Otobüste karşımda oturan genç çift iki üç yaşlarındaki çocuğu durdurmakta güçlük çekiyorlar. Sağdan soldan ilgisini çekecek müdahaleler başlıyor ve klasik soru yanımda oturan orta yaşlı beyden geliyor. “Anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı?” Çocuk önce susup okkalı bir tükürükle cevap veriyor bu densiz soruya. Bu ayrımı isteyen adama verilecek en güzel cevabı veriyor küçük bey.
Yaşadığımız sürece hep seçimlere zorlanırız. Biz onlara boyun eğersek cici çocuğuzdur, eğmezsek asiyiz... Ve “Sana yaptığım emeklere..” diye başlayan uzun söylevleri dinlemek zorunda kalırız. Ailenin, sınıfın, mahallenin "uslu çocuğu" genelin anlayışına uyandır. Kimliksizdir. Girdiği her kabın şeklini alır ve bu yüzden hep işleri rast gider. Daha öncekilerin açtığı yolda sorunsuz ilerler.
Kendi değerlerini oluşturmak ve doğru olduğuna inandığı için toplumu ikna etmeye çalışmak ise eski deyimle ”abesle iştigal”dir. “Niye yürüyen tekere çomak sokarsın ki?” Önüne yığınla engel koyarlar. En sevdiklerin bile o engele gönüllü yardım eder, çünkü bozulan düzen onlara da dokunacaktır. Oysaki dünyayı değiştiren insanlar tam da o tekere çomak sokanlardır.
.....
Yazının devamı için tıklayınız
.....