Puslu bir Bursa sabahında ergen komşu çocuk, telefonuyla öfke kusuyor. Sonra kim bilir kaç lira olan o telefonu çimenlere bırakıyor, yetmiyor elindeki her neyse onu karşı koruluğa fırlatıyor. Ve yine aynı öfkeyle sırt çantasını duvara atıyor. Bir an durup koşarak koruya dalıyor. Attığı her neyse onu arıyor. İçeri giriyorum, dışarı çıkacağım. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum?
Hala o çanta duvarda. Çocuk koruda. Sesleniyorum. Geliyor. Gözleri dolu dolu.
“Ne arıyorsun?”
“Anahtarlık. Evin anahtarları”
“Anahtarlar ninende yok mu?”
“Var, o önemli değil, anahtarlık hediyeydi” diyor.
“Aynısını buluruz üzülme!” diyorum
“Ayça’nın hediyesiydi“ diyor.
Mesele büyük yani.
“Aynısını bulur muyuz?"
Ah be çocuk! Kaybettiklerimizi ne zaman bulduk, bulduk diyelim, bulduğumuzda aynı mıydılar?