Osmanlı İmparatorluğunun askeri temelini “Devşirmeler” oluştururdu.
Bunlar küçük yaşta toplanıp Osmanlı kültür ve şuuruyla disipline ediliyordu.
Amerika Birleşik Devletleri’nin temelini de “Çevrilmeler” oluşturuyor.
Bunlarda yetişkin, karşılıksız basılan “dolar”lara göz kırpan bir ülkenin idarecisi, gazetecisi ve yazarlarıdır. Bunun böyle olduğunu Wikileaks belgelerinden anlıyoruz. Bu da Amerika’nın gücünü gösteriyor.
ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, “ABD olarak neden bu kadar güçlüyüz, biliyor musunuz?..” diyor. Cevabını da yine kendisi veriyor;
“Bizler aramızdaki vatan hainlerini öldürürüz! Bu konuda hiç merhametimiz yoktur! Bir de diğer ülkelerdeki vatan hainleri vardır. Tam tersine o hainleri besleriz. Hepsini birer kahramana dönüştürüp önemli adamlar haline getirir ve kendi hesabımıza çalıştırırız. İşte Amerika olarak gücümüzün sırrı budur! Silah gücümüz de çok önemlidir ama ondan sonra gelir!.."
.....
Bu belgelere göre bürokratlarımızın, gazetecilerimizin, milletvekillerimizin ve bakanlarımızın bir kısmının ABD büyükelçiliğine giderek muhbirlik yaptığı belirtilmiştir. Hatta “adım çıkarsa hiç şaşırmam” gibi kehanette bulunan bir gazeteci bu işi yaptığının sinyallerini veriyordu.
Devşirmelerden çevrilmelere dönen bu çark ile dünya insanları bir sömürülmenin eşiğine sürükleniyordu.
Gazetelerle televizyonlarla insanların bilinçaltı işleniyor.
Onları günlük hayattan kopararak sanal alemin pençelerine bırakıyordu.
Her gün cinayet çözen programlar, survivor’lar, evlendirme programları ve göbekli möbekli eğlence programları… İnsanları adeta bir taklitler dünyasına, maymunlar cehennemine sürüklüyordu.
Bu işlemi, bu işi yapanlar uzaktan fevkalade görebiliyordu.
Düşüncelerini de açık açık ifade ediyorlardı.
“Çevirmen” güç sahiplerine akıl veren Fransız film yapımcısı Jean Costenau bir ifadesinde şöyle diyor, “Sizi ne silah kurtarabilir ne de para. Sizi ancak düşünen bir azınlık kurtarabilir. Çünkü dünya artık düşünmediği için, yalnızca harcadığı için son nefesini vermek üzeredir”
Sömürülen insanlardan yanaymış gibi görünen bu tavır tamamen “Çevirmen”lerin ağa babalarına verilen bir yönlendirme tavrıdır.
Başka bir ifadeyle sağ gösterip sol vurmak.
İslamcı gibi görünüp, İslam adına hareket eder gibi durup da İslam’a darbe vurmak,
Atatürkçü düşünceye sahip olduğunu söyleyip de Atatürk’ü inkar etmek,
Milliyetçi söylemlerle hareket edip de milletin ahlakına göz dikmek,
Bizde sergilenen versiyonlarıdır.
Üç-beş dolara tamah eden insanların çoğunluğunun oluşturulduğu bir toplumda bir vatanı top yekûn satmaktan daha kolay ne olabilir.
Bir toplumda hiç çalışmadan alın teri dökmeden, her türlü ihtiyacı karşılanan, cep harçlıkları konan insanlar kümesinde gâvurun topuna da “Maşallah” demekten daha kolay ne olabilir bu ülkede…
İnsanları kendi çıkarlarına ters düşer bir doğrultuda oy vermeye ikna eden Amerika siyaseti, ülkede taraftar kitlesinin yarısından fazlasını teşekkül ediyorsa, mandaların üstünlüğünü kabullenmekten daha kolay ne olabilir bu ülkede.
Araziler, sular, dağlar, yer altı, yer üstü kaynaklarının tamamen yabancı güçlerin eline geçmiş. Uşak’ta, Erzincan’da bir Kanada firması bir yılda, asgari ücretlerle çalıştırdığı Türk insanı sayesinde Türkiye’nin içinden bir senede tonlarca altın çıkarıp bunun % 5’ini vergi olarak veriyor da geri kalanını alıp götürüyorsa (gayri resmi olanlar hariç), bu ülkede yıkılmaktan daha kolay ne olabilir ki…
Gerçeklerle bağlarını koparan, geçmişiyle bağlarını koparan milletlerin elbette ki yenilmeleri ve teslim olmaları kaçınılmaz olacaktır.
Anlaşılması gereken o ki, avcılar tepeyi sarmış, avlanılacak ceylanı da tepeye salmış, peşine düşmüşler.
İyi ameli olmayan, İslam’ı yaşamayan güruh için bu çemberi yarma imkanı ve ihtimali yoktur. Ceylan avcının kucağına düşecektir.
Ama inanan ve ameline güvenen insanlar için Kur’an da işaret bellidir. “Allah nurunu tamamlayacaktır.”
Öyleyse bu oyun inanan insanlar lehine bozulacaktır. Bize düşen tek şey, adam insan gibi İslam’ı yaşamak.
Kendi halkını soyma gayreti içinde olanlar her zaman dış güçlerin yardımını ihtiyaç hissettiklerinden bir bakıma açıklarını da bu insanların ellerine teslim etmekle birlikte, onlara hizmet etmeyi de peşinen kabullenmiş sayılmaktadır. Bu ülke Başbakanı’nın İsviçre bankalarında 8 ayrı hesabı olduğunu söyleyen Wikileaks belgeleri, bu türde bir olaydır.
Bugün Arap dünyasında meydana gelen Cezayir’den Suriye’ye kadar olan sallantıların altında da bu yatmaktadır. İşi biteni bitiriyorlar.
Türkiye’de de iktidar olmanın yolu bu dış güçlerden “icazet” alma noktasında cereyan etmektedir. Mutlaka ve mutlaka devlet adamı adayları bir makama gelmeden önce bu “gayri nizami türbelerini” gezerek icazet alırlar.
Dolayısıyla dış güçlerden icazet alan iç iktidar gücü, belirli bir dönem sonunda ülkeyi onlara teslim etmenin gereklerini yerine getirmeye çalışacaktır.
Yerine getirmeyenlerin akıbetleri bellidir.
Saddam Hüseyin, Hüsnü Mübarek şimdi ne söylemek isterler acaba!..
Kurdun pençesine düşer
Sahipsiz olunca koyun
Suret-i haktan görünür
Halkını aldatan mel’un.
(Dermanî )
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....