Bundan önce, adalet dağıtanlar, yani hukukçular yürüyordu baskılara karşı. Günümüzde ise, siyasetçiler ve sivil toplum yürüyor, bozulan “adalet” terazisini düzeltmek için.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun önderliğinde “Adalet” için başlatılan yürüyüş sürerken, daha önceki yürüyüşleri anımsadım. Öncelikle de 8 Mayıs 1969’da adaletin kendisinin yürümesini..
O günkü yürüyüş Milliyet Gazetesi’nde,
“TÜRK ADALETİ” BAŞKENT’TE ANIT-KABRE YÜRÜDÜ başlığıyla yer almıştı.
Haberin birinci sayfadaki bölümü şöyle idi:
“Allahın rahmetine kavuşan Yargıtay Başkanı İmran Öktem’in cenaze töreninde çıkan olayları protesto amacıyla Yargıtay tarafından düzenlenen yürüyüş bütün Yargıtay, Danıştay, Sayıştay ve Yüksek Hakimler Kurulu Üyeleri ile Ankara Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Hacettepe Üniversitesi Öğreti Üyelerinin, Ankara’da görevli yargıçlar, avukatların ve binlerce öğrenci ile halkın katılmasıyla yapılmıştır.
Yollara dizilen, inşaatların, evlerin, apartmanların üzerinde toplanan onbinlerce kişi, Türk Milleti adına hüküm veren yargı organlarının en üst kademedeki kişilerinin, ilmin temsilcisi profesörlerin yaptıkları bu yürüyüşü elleri kızarıncaya kadar alkışlamış, onlara çiçek atmışlardır.”
O günlerde adalete yönelik baskılara direnen yargı camiasını ve onlara destek veren milyonları saygıyla anıyorum.
***
Bu arada, yurdun çeşitli illerinden Ankara’ya veya İstanbul’a yürüme eylemlerinin 1960’lı yıllardan başlayarak geleneksel hale geldiğini gözlüyoruz.
***
Bu yürüyüşler arasında yine 1969 yılında, gerçekleştirilen Çorum Belediyesi işçilerinin Ankara ve İstanbul yürüyüşü, zaferle taçlanan zorlu bir mücadeleyi yansıtması bakımından ilginç bir eylem.
Bu yürüyüşün öyküsüne gelince…
BuABD Başkanı Johnson’a özel mektup yazarak beton karıştırma makinesi istemesiyle ünlenen Çorum Belediye Başkanı Kemal Demirer 72 temizlik işçisini işten çıkartmıştı.Tüm girişimleri sonuçsuz kalan işçilerden 54’ü 27 Temmuz 1969 tarihinde Ankara’ya doğru yalın ayak yürüyüşe geçti. İşçiler 3 Ağustos’ta Anıtkabir’de “Ata”ya saygı sundu, yetkilileri şikayet etti. 5 Ağustos’ta Danıştayda’ki davayı kazanan işçiler sevinçten uçuyordu. Ancak, “Beton Kemal” ve “Johnson Kemal” lakaplı Belediye Başkanı kararı uygulamadı.
İşçiler için tek çare yine yalın ayak yollara düşmekti. 15 Ağustos’ta Ankara’ya, oradan da İstanbul’a yürüdüler. Genel İş Sendikası üyesi olan işçiler, 34 günde tam 716 kilometre yol yürüdü ve Taksim Atatürk Anıtı’nın önüne ulaştı. “İşe alınmadığımız taktirde ölüm orucumuzu İsveç’e kadar uzatacağız” açıklaması yapan işçiler, sonunda mücadeleyi kazandı ve işlerine döndüler.
Söz yürüyüşlerden açılmışken, diğer önemli yürüyüşleri de anımsatalım:
-1966’da Pancar Motor’da çalışan işçiler İstanbul’dan,
-1967’de 90 temizlik işçisi Manisa’dan,
-1968’de Tekel işçileri Samsun’dan,
-1969 Dev-Genç mensubu gençler İstanbul’dan,
-1977’de sinema emekçileri İstanbul Taksim’den,
-1979’da Soda Sanayii’nde çalışan 857 işçi Mersin’den Ankara’ya yürüdü.
***
1991’de ise tarihin en büyük yürüyüşü gerçekleştirildi. Sendika Başkanı Şemsi Denizer’in önderliğinde Zonguldak’tan yola çıkan ve maden işçileri ile aile fertlerinden oluşan 100 bin kişi Ankara’ya yürümek için yola çıktı.
Ancak, Zonguldaklılar sadece 112 kilometre yürüyebildi. Polis ve askerin oluşturduğu barikatlarla önleri kesildi.
Başta CHP’liler olmak üzere, araya giren milletvekilleri ile sendika ve sivil toplum kuruluşları yöneticilerinin arabuluculuğuyla anlaşma sağlandı. Böylece olası büyük bir çatışma önlendi.
***
1992’de İzmir Belediyesi işçiler, 1993’te İzmir Kağıthane işçileri, 1994’te işten atılan Adana Belediyesi işçileri de, aileleriyle yürüdü Başkente.
2000 yılında da, özelleştirmeye karşı çıkan Türk-İş üyesi işçiler belli merkezlerde toplanarak Ankara’ya yürüdü.
***
“69 yaşındaki bir parti lideri binlerce kişi ile birlikte 40 derece sıcak altında 1011 metre uzunluğundaki Türk Bayrağı ile yürüyorsa bu haberdir dünyada” diye yazıyor, uluslararası üne sahip bir meslektaşım. Onun mesajına yorum yazanlar ise, yandaş basın ve medyanın üç maymunu oynadığına işaret ediyor.
Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu da, gidişatı ve yürüyüşü özetle şöyle değerlendiriyor:
“Yakın tarihimizde tanık olunan darbeler, anayasa ve demokratik düzeni kaldırdı; ama önüne bir hedef koydu: Hukuk yoluyla sivilleşme ve normalleşme… şimdi ise, resmen yürürlükte bir Anayasa var (hatta çifte); fakat hukuk ve adalet hedefi gündem dışı... Üzerinde durulması gereken asıl konu bu…Bu nedenle “Adalet Yürüyüşü”, anlamı ve amacı bakımından, Türkiye’nin ulusal sorununa yine ulusal temelde ve ölçekte çözüm arayışını ifade ediyor….Anayasal ve barışçıl yöntemle, yine ilkeleri Anayasa’da belirlenen ‘demokratik hukuk devleti’ için yapılan bu özgün yürüyüş, ulusal olmakla birlikte, demokrasi/adalet ve hukuk mücadelesi için ulusal-ötesi etki ve esin kaynağı olmaya aday.”
İyi Haftalar..
remzidilan_48@hotmail.com
HAFTALIK - Eskiden Adalet yürürdü, şimdi ise Onun için biz..
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Yüreğinize ve kaleminize sağlık demokrasi tarihi boyunca ülkemizde yapılan yürüyüşleri çok güzel özetlemişsiniz.