'Adam devşirmek nasıl mümkün oluyor veya bu işin mekanizması nasıl işliyor' sorusu, üzerinde titizlikle durulması gereken temel nitelikte bir sorudur. Nedenlerini ve sonuçlarını da içeren inandırıcı bir cevap, büyük ölçüde tarihin sayfaları arasında saklıdır. Bu satırların yazarı da konuya tarihten örnekler vererek açıklık getirilmesine katkıda bulunmaya çalışmaktadır.
Özellikle ülkemizde hangi fikirden olursa olsun, herkes düşünce kirliliğinin, zihinsel bulanıklığın, kurumuş bataklık zemini gibi kültürel çatlaklarımızın farkındadır. Söz konusu bulanıklığa ve çatlaklara bir nebze açıklama getirebilmeyi ummaktayız.
Önce devşirme kaynakları üzerinde kısaca duralım. Çünkü işbirlikçi yapılanmanın suçunu sadece Batılı güçlere yıkıp, işin içinden sıyrılmayı gerçekçi bulmuyoruz.
Tarihin bugünkü biçimi almasında baş rolü oynayan iki etken vardır; Bunlardan birincisi, kendi geleneksel egemenleri önderliğinde aralarında anlaşarak dünyayı soyan Batılı halklardır. İkinci etken ise, Batılıların işbirlikçiliğini yapmayı içselleştirmiş, onlarla birlikte kendi halkını soyanlardır. Bu sınıflandırmanın dışında kalan milyarlarca insan edilgen konumlarını aşmak adına bir başarı çizgisi tutturamamış, dolayısıyla tarihin yazılmasına katkıda bulunamamışlardır. Zaten sözde bilim adamı bazı kimseler bunlara “şaşkın sürü” adını yakıştırmış.
Kendi halkı üzerinde egemenlik kurabilmek için dış güçlerden destek arayanlar, işbirlikçiliğin birincil kaynağıdır. Bunlar için ağ atmaya gerek yoktur, tekneye kendiliklerinden sıçramak için ne gerekiyorsa yaparlar. Sadece egemenlik kurmak isteyenleri değil, kendi toplumunun üst katmanlarında yer alabilmek ve öyle kalabilmek için daha mütevazi hesapları olanlar da bu grupta değerlendirilmelidir. Bunlar küresel yapılanmanın küçük bir modelinin ülke içinde oluşturulmasına aracılık da ederler.
İşbirlikçi desteğini işler kılan ve tedarikini kolaylaştıran etmenlerden biri de ülkedeki yabancı okullardır. Daha geniş bir kapsama alanı öne sürecek olursak, mensubu olduğu milletin tarihinden ve kültüründen habersiz yetişenler, işbirlikçiliğin yüz kızartıcı bir iş olmadığını düşünürler ve yaptıkları işi işbirliği olarak nitelerler. Tamamen tercüme kitaplardan etkilenen entelektüeller de işin yüz kızartıcı boyutunu kabul etmezler. Ülkelerinin gelecek planlarını felsefe kitaplarının satır aralarından çıkartırlar. "Kültür Savaşı" adlı kitabımızda söz konusu felsefe okullarını tarihsel kökenleriyle birlikte teker teker tanıtmıştık.
Son olarak bir gurup insanı da paranteze dahil edeceğiz. Bunlar kendi halkına karşı suç işleyerek aşırı zenginleşen zümrelerdir. Bunlar son zamanlarda “hortumcu” olarak niteleniyor. Bunların epey yüklü miktarda parayı yurt dışına kaçırdıkları bilinir. Büyük Güçlerin casus şebekeleri adam devşirebilmek için bu tip para trafiğini sıkı bir şekilde izler. Yıllar önce Milano’dan otomobille İsviçre’ye giderken, sayısız çanak antenle kaplı dağlık bir bölgeden geçmiştik. Mihmandarımız, gördüğümüz anten ordusunun ABD’ye ait olduğunu ve bunlar sayesinde Amerikalıların İtalya’nın yardımıyla İsviçre’deki para trafiğini iğneden ipliğe izlediklerini anlatmıştı. Şunu da belirtelim ki, ABD bu işi günümüzde uyduları aracılığıyla çok daha kolay olarak yapabiliyor.
İşbirlikçilerle ilgili dikkate almamız gereken diğer bir husus, durumun farkında olma ya da olmama konusudur. İşlediği insanlık suçlarından pişmanlık duyduğunu söyleyen bir İsrail casusu, yayınladığı hatıralarında, dünyanın her yerinde İsrail adına çalışanların pek çoğunun kimin için çalıştığının farkında olmadığını, MOSSAD yönetiminin bir zekâ göstergesi olarak yazmıştır. Doğrusu ne kadar övünseler yeridir. Günah çıkartan ajanın neden böyle söylemiş olabileceğinin cevabını “Kurtla Yiyip Çobanla Ağlaşanlar” adlı kitabımızın sınırları çerçevesinde bulabileceğinizi umuyoruz.
Dış güçlerin işbirlikçi olarak değer verdiği kimselerin bazıları durumunun farkındadır. Rolünü içselleştirmiştir ve pervasızca oynarlar. Wikileaks belgelerinde üzerine XXXX konanlar bunlardır. Bazıları ise durumlarının farkına varmazlar. Bunlar daha ziyade felsefe kitaplarının peşi sıra giderler. Bunları kafeslemek için uluslararası örgütler tesis edilmiştir. Buralara davet edilirler ve belirli bir program uygulanarak, yaptıkları işten ve onları işbirlikçiliği içselleştirmelerini kolaylaştıran fikirlerinden dolayı, övünç duymaları sağlanır ve cesaretlendirilirler. Hatta ülkelerine döndüklerinde oluşturdukları dernek veya vakıfların mali sorunları çözülür. Ülkede yerleşik 'işbirlikçi ağı' marifetiyle, kamuoyunda duyulmalarına ve imaj yapmalarına gerekli destek sağlanır.
(Konuya gelecek yazıda devam edeceğiz)
Hocam kaleminize kuvvet. Son derecede anlaşılır bir anlatım ve önemli bir konu. Teşekkürler, saygılar.