‘Sanat; pürüzsüzlüğü ile pozitifliğe dokunmaya davet eder. Fakat estetik bir yargı düşünsel bir uzaklığı gerektirir. Pürüzsüzlük sanatı bunu iptal eder.’ (Byung Chul Han- Yazar)
Fotoğraf, bir makine aracılığı ile ortaya çıkabilen bir çalışmadır. Gözü perspektife mahkûm eder, var olanı o an içinde görünür kılar ve bir anlamda belgeler. Yani fotoğraf var olan bir şeyin gölgesi gibidir. Bize tanıdık gelir, bu tanışıklık ilişkiyi kolaylaştırırken aynı zamanda sanattan uzaklaştırma ihtimalini de içerir! Hayran olduğumuz bir kişinin ancak kopyası olabileceğimiz gibi.
Fotoğraf var olanla bir anlamda geçmişle uğraşırken resim, var olmakla, gelecekle uğraşır. Fotoğraf var olanı çekerken, resim var olandır, tekil şahıstır ve ancak onun fotoğrafı çekile bilinir! Fotoğraftaki görüntüyü bu yaşamda görülebilirken resimdeki görüntüyü izleyici tamamlar ve hisseder. Fotoğraf yatay akışa, bu yaşantıya mahkumken, resim dikey akıştan, bilinmeyenden bize ulaşır. Fotoğraf, hep güzel tutulan misafir odası gibi gösteriş hissettirebilir. Fotoğrafın pürüzsüzlüğü ya da resim çalışmasında boyanın kaymak gibi kullanılması halinde de akıldan uzaklaşılmadığı için yeni bir estetik oluşuma ket vurulmuş olur.
Akıl, önceden kayıt altına alınan bilgilere göre işler. Çalışmaya yargılı, duygusal ve sonuç odaklı bakar. Böyle olunca da işin hakikatini sezmemiz ve yeniyi fark etmemiz zorlaşır! Fotoğrafta sezgilerin, hayalin kapıları kapalıdır. Bu da sanatın var oluş özüne terstir. Bu nedenle fotoğraf gibi yapılan resimler birer işçilik olarak sayılır. Bu gruba, Rönesans dönemindeki resimleri ve günümüzde yapay zeka tarafından komut verilerek yapılan resimleri de dahil edebiliriz!
Fotoğrafçı Yavuz Meyveci bu sanatsal ayrımın farkında ki, yeni denemelere devam ediyor. Gidilecek son noktalardan biri olarak çalışmasından bir örnek sunuyoruz.
(Fotoğraf 1)
Yine onun benim resmimi yapay zekâyla tamamladığı örneği de sunuyoruz.
Kopyala yapıştır gibi taklitten öteye gidilememiş bence!
(Fotoğraf 2)
Bilinmeyen bilinenden,
Görünmeyen görünenden
Çoktur ama!
Mesela ben; resme ’sus’ işareti ile başlarım. Susmam iki-üç gün sürebilir. Kendimi konuşma ve selamlaşmadan uzaklaştırırım. Bu yaşamdan, aklımın önderliğinden uzaklaşırım. Bir çeşit ibadet halidir o. Başka bir benzetme de resim benim seviştiğim, dinlendiğim, rüya gördüğüm, fikirlerin ışık ışık çaktığı yatak odam gibidir! Kendi gelen resmi (fikri) beklerim, o çalışmadığımız yerden gelen soru gibidir. Her resimde hayretim, enerjim yenilenir ve tüm oluşuma eklenir. Böylece yeni bir can oluşabilir. Yani mercimek bulunur, artık isteyen, istediği şekilde mercimekten çorba ya da tatlı yapabilir!
Canlanan resim izleyiciyi önünde tutar, hayret uyandırır, dili tutulur, etkiler. Görünenden görünmeyene doğru uçurur. Dokunma, koklama, ağlama hissi uyandırır. Hatta başı dönebilir! Sorular, meraklar oluşturur. Ressamın onu yaparken içinde girdiği hali hissedebilir. Bir de bunun içinde yaşayan ressamı düşünün, o ne hallerdedir acaba!
Eveeet, yoksa hala resme, ‘fotoğraf’ diyenlerden miyiz?
elsabah@ymail.com www.leylasabah.com