10 Kasım 2009 tarihinde TBMM’de açılım görüşmelerinde zamanın CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in konuşması şöyleydi: “Maalesef bu ülkenin anaları çok ağladı. Tarihimiz boyunca çok şehit verdik. Çanakkale Savaşı'nda 200 bin şehidimiz vardı, hepsinin anası ağladı. Kimse çıkıp 'bu savaşı bitirelim' demedi. Kurtuluş Savaşı'nda, Şeyh Sait isyanında, Dersim isyanında, Kıbrıs'ta analar ağlamadı mı? Kimse 'analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım' dedi mi? İlk siz diyorsunuz. Çünkü sizin terörle mücadele cesaretiniz yok.” Bu konuşmayı önce onaylayan zamanın CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, üç gün sonra Tunceli’de yaptığı konuşmada, genel başkan yardımcısı Onur Öymen'i bir an önce gerekeni yapmaya davet etti. Yani görevinden istifa etmesini istiyordu. CHP gibi köklü bir partide, bir grup başkanvekilinin, bir genel başkan yardımcısını istifaya davet etmesi şaşkınlık yaratmış, bununla birlikte kişiler hakkında da bilgi edinilmesine yaramıştı, tabii anlayana…
22-23 Mayıs 2010 tarihinde yapılan CHP’nin 33. Olağan Kurultayında Genel Başkan seçilen ve birkaç gün sonra ilk ziyaretini Zaman Gazetesi’ne yapan Kemal Kılıçdaroğlu; “bugün 27 Mayıs’ı yapanlar utanıyor” söylemiyle, kendisinin nasıl bir proje olduğunu göstermişti.
‘Yeni CHP’ söylemiyle ortaya çıkan Kılıçdaroğlu, 22 Ağustos 2010 tarihinde İstanbul Çağlayan mitinginde “söz veriyorum, türbanı da biz özgür kılacağız. Sözümün arkasında duracağım” demişti. Bunun üzerine türbanın, üniversitelerden anaokuluna kadar tüm kamu kuruluşlarında anayasal yasağa karşın, serbest bırakılmasına neden olmuştu. 21 Eylül 2010 tarihinde Berlin’de “laiklik tehlikededir diyemem, çünkü altını dolduramam” demişti. 25 Ocak 2012 tarihinde katıldığı bir televizyon programında “Yargıda cemaat kadrolaşması var demeyi doğru bulmuyorum” demişti. 31 Ekim 2013 tarihinde AKP’li dört milletvekili TBMM’ye türbanla girince, yeni CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bu olayı “bugün çok mutluyum” sözleriyle dile getirmişti.
2014 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçiminde “Ekmek için Ekmeleddin” dayatmasıyla, bir siyasal İslamcıya seçmenlerin tıpış tıpış oy vermesini istemişti. 16 Nisan 2017 tarihindeki halk oylamasında ‘hukuksuz olarak’ mühürsüz oylar geçerli sayılmış ve Cumhuriyet rejimi değiştirilmişti. Bu karar üzerine Yüksek Seçim Kurulu önüne gidemeyen, tepki veremeyen bir CHP genel başkanı, ‘yok’ hükmündedir.
Yeni CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 21 Mart 2018 tarihinde CNN Türk televizyonundaki bir programda; “Abdullah Bey esas olarak tarafsız cumhurbaşkanlığı yaptı. Zaman zaman eleştirdik ama olabildiğince tarafsız Cumhurbaşkanlığı yaptı. Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı dönemine saygı duyuyorum” diye konuşmuştu. 17 Ağustos 2018 tarihinde Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda sorulan soruya; “Abdullah Gül’den neden bu kadar korkuyorlar?” ifadesiyle yanıt vermişti. Abdullah Gül'ü Cumhurbaşkanı adayı yapmak için çok uğraştı ama başaramadı.
8 Eylül 2020 tarihinde CHP Parti Meclisi toplantısı öncesinde Kemal Kılıçdaroğlu şunları söyledi: “Haksız yere içeride tutulan Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş, içeride kaldıkları süreyi göğüslerinde hep bir şeref madalyası olarak taşıyacaklardır. Adaletsizliğe karşı en büyük mücadeleyi bedel ödeyerek biz yerine getirdik diyeceklerdir.” Ancak Ergenekon ve Balyoz davalarında sahte belgelerle haksız yere cezaevine konanlar için bırakın böyle açıklamalar yapmayı, tamamen sessiz kalmakla yetinmişti.
1 Eylül 2021 tarihinde Uluslararası Kafkas Derneği, Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret etti. Bu ziyarette Kılıçdaroğlu, Çerkez Ethem'in itibarının iade edilmesi ve mezarının Türkiye’ye getirilmesi gerektiğini söyledi. Milli mücadeleye ihanet eden birine itibar iadesinde bulunulması gerektiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, 28 Şubat kararları nedeniyle tutuklanan ileri yaştaki emekli subaylar ile tutuklanan amiraller için yine ses çıkarmamıştır.
Kemal Kılıçdaroğlu 13 Kasım 2021 tarihinde sosyal medya hesabından “helalleşme” paylaşımı yaptı. Bu helalleşme işi Cumhuriyet devrimlerine karşı çıkanlardan, gericilerden, bölücülerden, Atatürk düşmanlarından özür dilenmesine kadar gitmeye başladı.
28 Ağustos 2022 tarihinde bir televizyondaki söylemi de şaşırtıcıdır: “Ekmeleddin Bey, Türkiye'nin en saygın insanlarından birisi. Ekmeleddin Bey'i anlatamadık. Zaman zaman kendisini arar 'Sayın Cumhurbaşkanım' diye hitap ederim.“ Bunun yanında Kılıçdaroğlu, AKP’nin üst düzey yöneticilerine bir hayranlık duymaktadır. Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve laiklik karşıtı benzerleri, hep ilgi alanına girmektedir.
Helalleşme çağrıları kapsamında 4 Ekim 2022 Salı günü türban için yasa önerisi TBMM’ye sunuldu. Bu girişim ile 4 Ekim 1926 tarihinde Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği gün Atatürk’ün laiklik ilkesi ve devrim yasaları çiğnenerek, CHP tarihinin en büyük ihanetine imza atılmış oldu. Biat kültüründeki tüm milletvekilleri de, imza vererek bu ihanete ortak oldu.
Kılıçdaroğlu, AKP’nin överek, sık sık andığı Adnan Menderes ve Turgut Özal’ın mezarlarını ziyaret edip, güzellemeler yapmaktadır. Yazılarında Atatürk'e ve silah arkadaşlarına “deccal süfyan, mülhid, mürted, habis, firavun, zındık, mason, münafık” diyerek saldıran ve Fethullah Gülen’in fikir babası Said Nursi’nin kitaplarının toplatılmasına karşı Anayasa Mahkemesi’ne başvuran Kılıçdaroğlu, Said Nursi'nin kitaplarının toptan bir sapıklık, delilik ve hainlik olduğunu görmemektedir. Atatürk’e deccal diyen, Alevilerin katledilmesi gerektiğini söyleyen, kendisini peygamber ilan eden ve pedofiliyi savunan Said Nursi, küçük erkek çocuklarına duyduğu iğrenç cinsel istekleri de kitaplarında açıkça dile getiren bir sapıktır.
Soros’un beslediği TESEV’in kurucusu olan, parti içi demokrasiyi yok sayan ve partinin yetkili organlarına danışmadan tek başına karar veren bir genel başkana güven duyulamaz. Atatürk düşmanlarını, Fetöcüleri, bölücüleri, ikinci cumhuriyetçileri, yolsuzluk yapanları, türbana sarılanları partiye dolduran bir genel başkana güven duyulamaz. “Atatürk’ün CHP’si değiliz”, “6 Ok’u yeniden yorumlamak gerekir”, “En hızlı dönüşen parti CHP’dir” ve “1930’ların CHP’si değiliz” sözlerinden sonra saygı duyulması bile olanaksızdır.
Sürekli artan Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığına karşı hiçbir söz söylemeyen Kılıçdaroğlu, Ayasofya’nın cami yapılmasına ve Diyanet Akademisi kurulmasına ses çıkarmamış, ülkemizin bölünmesine yol açacak biçimde Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki çekincenin kaldırmasını savunmaktadır. Israrla kendisini ‘Dersimli Kemal’ olarak adlandırırken, Tunceli yerine gidip İzmir’den milletvekili olmuştur.
Kılıçdaroğlu’nun adı vatan şairimiz Namık Kemal, emperyalizme ilk kez ders veren büyük önderimiz Mustafa Kemal gibi değerliydi. Ancak laikliğe karşı duruşu, dincilerle, bölücülerle helalleşme çabaları, Atatürk’ün partisini yok etmeye dönük eylemleri sonucunda, adının değeri kalmamıştır. 23 Eylül 2022 tarihinde Kemal Kılıçdaroğlu, İzmir’de partililerine seslenerek; “Şunu da artık bilmek zorundayım, siz gerçekten benimle birlikte misiniz?” sorusunu yöneltmişti. Yaptıkları, CHP ilkeleriyle çeliştiği için bu soruyu sormuştur. Bütün bu yazdıklarımızdan sonra Kemal Kılıçdaroğlu ile ‘Birlikte Değiliz’, birlikte olmamız asla düşünülemez. Seçim öncesi ne olduğu belli olmayan ABD gezisi de anlamsız ve gereksizdir.
Sayın Kılıçdaroğlu; hiç vakit geçirmeden hemen CHP Genel Başkanlığı’ndan ayrılmanız hem parti için, hem Türkiye için büyük önem taşımaktadır. Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra o koltuğa oturmak bilgi ister, cesaret ister, yürek ister, devrimcilik ister. Bu özellikleri bulunmayan ilkesizleri, o makama taşımamak gerekir.
17 Ekim 2022