Bir gün birisi anlatıyor,
“Sümerler zamanında, toplumun içerisinde kendilerine belli bir konum kazandırabilmek için, inançları doğrultusunda ritüeller geliştirmişler. Öncelikle, inanç sistemi diye bir sistem icat etmişlerdir ki toplum içerisinde yaşayan insanları, belli bir düzen içerisinde tutabilsinler. Bu inanç sistemi üzerine de ritüeller geliştirmişler. Sümerliler yılın belli bir ayında, her sene yedi gün oruç tutarlardı, belli dönemlerde mabetlerde bulunan kadınlar türban takarlardı. Namaz denilen bir ibadet şekli geliştirdiler, sünnet denilen bir olayı geliştirdiler. Bunların hepsi onların inanç sistemi üzerinde kendilerine ayrı bir konum vermek için türetilmiş şeylerdi. Bu uygulamalar Sümerlerden devam ederek Mısırlılara geldi. Mısır medeniyetinde de belli bir elit tabaka sünnet oluyordu, oruç tutuyordu, Ra ismini verdikleri güneşe yönelip o güneşe secde edip namaz kılıyorlardı. İbrahim As Anadolu’dan çıkıp Mısır’a gidince, Mısır’ın elit tabakasının bunları yaptıkları için sınıf atlamış ve elit bir tabaka haline gelmiş olduğunu görerek o da sünnet oldu, o da elit tabakanın yaptıklarını yapmaya başladı. Bu öğretiyi de çocuklarına aktardı. Çocuklarından çocuklarına derken din böyle gelişti. Aslında bunların hepsi kişilerin kendi türettikleri şeylerdi vs.”
Yarım saattir dinliyorum seni bir yere bağla bunu. “Bunlara itibar edilmez, yapılmaz, geçersizdir, yaşamın içerisinde olmayan şeylerdir. Çağdaşlığa uymayan, insanı gerici yapan, yobaz yapan, köleleştiren sistemlerdir, özgürleşmek istiyorsan bunları yapma” demek için mi anlattın. Benim bu değerleri ortadan kaldırabilmem için Allah inancını ortadan kaldırmalısın çünkü Allah inancı ortadan kalkarsa tüm bunlar da kendiliğinden kalkacak. Tümü Allah’la alakalı değerler olduğundan, Allah yoksa bunlar da yok olur. Allah inancını kaldıramıyorsun! Adına Allah demiyorsun da başka şeyler diyorsun ama o inancı ortadan kaldıramıyorsun. İnsan, yaşamın içinde bulunuş halinde kontrolü kendisinde olmayanlar sebebiyle, bilinçli ve aşkın bir varlık inancına bağlıdır. İnsanın varlığının bir başlangıcı var, kim var etti? Bir var eden olması lazım. Varlığının sonu var mı? Varlığının başlangıcının sana ait olmayışının ispatıdır o son. Yaşamın içinde bulunuş halin, senin elinde olmayan faktörlere bağlı değil mi? Bu bağımlılıkları ve yaşamının bir başlangıcı ve sonu olduğunu inkâr edebiliyor mu insan? O zaman bilinçli bir aşkın bir varlık lazım. Senin o bilinçli ve aşkın varlığı inkâr edemiyor oluşunla, O’na Allah demeyip de başka bir isim vermekle, Allah ortadan kalkmıyor. Adına Allah değil de evrim deyişin, bilinci, iradeyi, kudreti, aklı ve aşkın varlığın gerekliliğini ortadan kaldırıyor mu? Allah’ı inkâr edemiyorsun. Senin kendine göre sürdürdüğün yaşamın çıkar ve menfaatleri, yaşamın devamlılığı için gerekliliklerine göre yapmış olduğun tanımlamalar kendini ilgilendirir. Allah, ümmet kavramını nasıl tanımlıyor? Allah, ümmet kavramını, nefsinin isteklerine uymayı, nefsinin istekleri için yaşamayı terk etmiş, Allah’ın isteklerine tabi olarak yaşamaya başlamış olan şeklinde tanımlıyor. Ali İmran suresi 110. Ayeti kerimede,
Ey müminler! Siz, insanların iyiliği için yeryüzüne çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Çünkü siz usulünce iyilikleri ve güzellikleri emredip yayar; kötülük ve çirkinlikleri yasaklayıp önüne geçmeye çalışırsınız. Bunu da zaten Allah’a inandığınızdan dolayı, onun bir gereği olarak yaparsınız. Ehl-i kitap da iman etseydi, elbette kendileri için hayırlı olurdu. Gerçi içlerinde inananlar da var, fakat onların çoğu dinden çıkmış fasıklardır.
buyurarak beyan ediyor bu gerçeği.
Devam edecek.
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....