Peygamberimiz Hz. Muhammed, “Recep ayının Allah’ın, Şaban ayının Kendisinin, Ramazan ayının ümmetinin” olduğunu zikrediyor. Ramazan’ın, Peygamberimizin ümmetine ait olarak zikredilmesinin hikmeti, Ramazan ayının içindeki orucun, Kadir Gecesi’nin, Kadir Gecesinin mahiyeti olan Kur’an’ın indirilişinin, Ramazan ayında oruç tutanın vereceği fitrenin, ümmetin kendisiyle bire bir alakalı olmasıdır. Kadrine erenin gökten ruh ve melek olarak inmesi ve fitresini verip bayramı yaşaması gerektiğinin sorumluluk ve mesuliyetini içerdiğine işaret eder. “Sen ümmet olarak o orucu tutacaksın, kadrine ereceksin, o Kadir Gecesinde ruhlanacaksın, fitreni verip bayramını da yaşayacaksın” diyor Ramazan ayı ümmetin ayıdır derken.
Burada devreye suret ve siret olarak isimlendirdiğimiz, zahirî yönü bâtınî yönü ya da madde ve mana yönü giriyor. Dünyanın hem madde yüzü var hem de mana yüzü var, sureti ve sireti olarak zikrediyor bunu ehlullah. İnsanlar, dünyanın maddesel yaşamının içerisinde bulunuyorlar. Buna biz, tek taraflı sürdürülen yaşam diyoruz. Dünyanın zahiri yönünde bulunuyorlar yaşamları içinde. Bu sebeple onların yaşantıları dünyanın maddesel tarafına dönük olduğu için inancın yaşanması kısmı da hangi yönde oluyor? Suret yönüyle, maddesel yönüyle oluyor. Dünyanın sadece maddesel tarafında yaşayan için her şey iman da dâhil maddeyle kayıtlıdır, suretle kayıtlıdır. Dünyamızda, yaratılmışlığın kayıtlı olduğu zaman ve mekânsallığına bağlı olarak sürdürülen yaşam, günler olarak isimlendirilir. Dünyanın güneşin etrafında üç yüz atmış beş günde dönüyor olması bir yılı doğuruyor. Dünyanın kendi etrafında yirmi dört saatte dönüyor oluşu da saati doğuruyor olarak tanımlamış insanoğlu. Bizim yirmi dört saat olarak tanımladığımız günlük zaman dilimini neye göre yirmi dört saat olarak tanımladılar? Oturdular, akıllarını kullandılar, hesapladılar, dünyanın kendi etrafındaki dönüşünün bir döngüsü var, bunu uzaydaki bir yıldıza göre sabitleyerek geçen süreyi yirmi dörde bölelim dediler. Kırk sekize bölelim deselerdi bir gün kırk sekiz saat olacaktı. Biz tanımlanmış, adı konulmuş süreye bakarsak üç yüz atmış beş günlük zaman dilimi içerisinde otuz günlük bir süreye Ramazan, otuz günlük sürede de oruç tutulacak denilmiş. Üç yüz atmış beş günden bir gün olan Kadir Gecesine mecburen ermişiz. Elin mahkûm, üç yüz atmış beş günden bir gün çünkü. Erme! Üç yüz atmış beş günden bir gün ve sen de o zamana, o mekâna tabisin. Bayrama erdik! Sen istesen de istemesen de üç yüz atmış beş gün içerisinde bir gün o da. Zamana tâbî olduğun için mecbursun. Örneğin bu sene Haziran’ın dördüne bayramın birinci günü denk geliyor. Haziran’ın dördünü atlayabiliyor musun? Mecburen elin mahkûm olarak, yaşadığın hayatın içerisinde belirlenmiş bir zaman ve bir gün olarak ele alıyorsak o zaman bizim inancı yaşayışımız, dünyayı yaşayışımız gibi sadece maddesine sadece zahirine dönük olur. Üç yüz atmış beş günden bir güne erdim elhamdülillah.
Kadir Gecesine erdik diyor, neden Temmuz ayının yirmisine erdik demiyor. Çok şükür elhamdülillah Şubat’ın yirmi sekizine erdik diyen birisi var mı? Neden Kadir Gecesine, bayrama erince çok şükür elhamdülillah diyorsun! Eğer maddesel yönüyle ele alırsan senin elinde mi, mecbursun tâbisin o zamana. O zaman neyine şükrediyorsun. Senin için Ocağın on beşiyle Haziran’ın yirmisi ya da Kasım’ın beşi arasında ne fark var? Bu sene Ramazan Bayramının birinci günü dört Haziran’a denk geldi. Önümüzdeki sene miladi takvime göre yirmi dört mayısa denk gelecek. Yirmi dört Mayıs olunca çok şükür bayrama erdik diyeceksin. Bu sene yirmi dört Mayıs’ta neden bayrama erdik demedin?
Devam edecek
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....