Niyâzî-i Mısrî Hz. yazdığı dizelerinde,

“Tende canım canda cananımdır Allah Hû diyen Dilde sırrım sırda sübhan’ımdır Allah Hû diyen

Dest-i kudretle yazılmış yüzüne ayaı Hak Gönlümün tahtında sultanımdır Allah Hû diyen

Cümle a’zadan gelir zikr-i ene’l-Hak na’rası Cism içinde zar u efganımdır Allah Hû diyen

Geceler ta subh olunca inletir bu derd beni Derdimin içinde dermanımdır Allah Hû diyen

Yere göğe sığmayan bir mü’minün kalbindedir Katremin içinde ummanımdır Allah Hû diyen

Kisve-i tenden muarra seyreder bu gökleri Çarh uran abdal-ı uryanımdır Allah Hû diyen

Her kişiye kendiden akreb olan dost zatıdır Ey Niyazi dilde mihmanımdır Allah Hû diyen”

diyor. Ten, can, canan nedir? Ten de can da canan da kişinin kendisinde cem halindedir. Kendisinde bulacak O’nu, kendisinde şahit olacak. Ten vücudu, can sıfatları, canan da zatıdır. Onun için, “Ol can içinde canan imiş” diyor. Ayrı değilmiş. Zaten bir öncesinde, “Bürhan sorardım aslıma, aslım bana bürhan imiş” dedi. İşte o aslım dediğini burada canan olarak zikretti. Sağı solu neden gözlüyor? Dışarıda arıyor çünkü ikilikte, hep ikincillik olarak zikretti ve ikincilliğe sevdalıydı, ikincilliğe âşıktı. Sevdası, aşkı, zikri, ibadetleri vardı Niyazi Sultanın ama hep dışarıdaydı. İnancın gereği olan her şey vardı ama ikrar vermediği için, erliğe ulaşamadığı için Allah’a ulaşamıyordu. Dışarıda, ikilikte arıyordu, kendisinden ötekileştiriyordu Hakk’ı. O nedenle sağı solu gözlüyordu dost yüzünü görmek için. O dost canandır ve canan can içindedir. Cenab-ı Resulullah Efendimiz, “Nefsine arif olan, ancak rabbine arif olur” derken burayı tarif ediyor. Cenab-ı Allah da kutsi hadisinde

“Yere göğe sığmadım, mümin kulumun gönlüne sığdım”

diyor. Bu dizeyle bu kutsi hadisi birleştirirsek, karşımıza Cenab-ı Allah’ın, “Yere göğe sığmadım; sağda solda arama Beni, Ben sağda solda dışarıda değilim, mümin kulun gönlündeyim; senin canının içindeki cananım” dediği çıkar. İşte bu hakikate ancak erlikle ulaşabiliriz, gönül diye zikredilen tecelligahlığı ancak erlikle oluşturabiliriz. Niyazi Sultan, Allah’a ulaşmayı talep ederek er olmayı talep etmiş oluyor. Derdi de er olmak, Allah’ın kulum dediği erlerden olmak. Erlik derken, tamamen salt tevhitten, salt manadan bahsediyoruz. Bunun cinsiyetle, kılık kıyafetle şekil suretle, zaman mekânla yani dünyevî kayıtlarla alakası yok, bu dünyevî bir şey değil, tamamen manevî ve ruhanî bir şeyden bahsediyoruz. Devamında, “Öyle sanırdım ayrıyam dost gayrıdır ben gayrıyam, benden görüp işiteni bildim ki ol canan imiş” diyor. Eğer böyle sanıyorsan, bu yanılgı içerisindeysen, böyle yaşıyorsan bu erlik değil diyor. Er, kendisini ayrı, Rabbini gayrı sanmaz. Er, sanmalar ve zanlar üzerine bulunmaz. Er dediğin, hakikat üzere, tevhit üzere bulunandır demiş oluyor. “Biz bir zamanlar er değildik, er olmadığımız için Allah’a zan ve vehimler üzerine kulluk yapıyorduk. Namazımız vardı, orucumuz vardı, haccımız, zekâtımız vardı ama er değildik. İkilikteydik, bunlar Allah’a ulaşmıyordu çünkü gayrılık anlamında müstakil anlayışıyla bakıyor, bu sebeple kendimizi ilahlaştırıyorduk” diyor. Allah’ın emir ve yasaklarına uymayan birey nefsini Allah’a ortak koşandır.

Allah sende Kendisini zikrediyor, sende Kendisini işitiyor, sende Kendisini görüyor çünkü sen Allah’ın tecellisisin, O Kendi tecellisinde Kendisine muhatap. Sen kendinde neyi zikrediyor, işitiyor, görüyorsun, sen kendinde neyi fikrediyorsun, sen kendinde neye muhatapsın? İşte er olmak ve olmamak farkı. “Er diye zikredilen, kendisini ayrı zanneden, inandım dediği ve kulluk yapıyorum diye iddia ettiği Allah’ı da gayrı zanneden değildir” diyor Niyazi Sultan. Kendisinde zikreden, kendisinde gören, işiten, fikreden, kendisinde seven, kendisinde şahit olup muhatap olandır er olan. Cenab-ı Allah, “Onların gözü var görmez, kulağı var işitmez, kalbi var fikretmez. Onlar dört ayaklı sürüler gibidirler hatta daha aşağıdırlar” derken kimi tarif ediyor? Er olmayanı tarif ediyor. Gözün var görmüyorsun. Neyi? Hakk gözüyle bakamadığın için Allah’ın veçhini. Kulağın var ama işitmiyorsun, kalbin var ama fikretmiyorsun ama erkeksin ya! Ersin. Öyle olmuyor, erkeksin ama erkek olduğun için baba mısın? Erkek olman baba olmaya yetiyor mu yoksa babalık ispat mı istiyor? Adaysın, baba değilsin daha. Çocuk babalığına ispattır. Erlik de ispat ister, onu ispat eden verdiğin ikrar üzere sadakatle durup gönül oluşturmaktır.

Devam edecek.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner5

banner1