Seçimleri geride bırakalı neredeyse iki aya yaklaştık. Değişim, yumuşama, tasarruf laflarıyla havanda su dövmeye devam ediyoruz.
Bakıyorum da, seçimden öncesine göre ne değişim var, ne yumuşama nede dişe dokunur bir tasarrufa rastlıyoruz. Eski hamam eski tas hala. Değişimden ne anlıyoruz acaba? Bütün sorun Kılıçdaroğlu’nun değişmesi miydi yani? Hele siyasetimiz nasıl yumuşadı, bir-iki ziyaretle yumuşar mı siyaset? Kafaların değişmesi, yüreklerin milli çıkarlara paralel yumuşaması lazım önce. Bizim oğlan bina okur, döner döner yine okur. Söylemlere kulak kabartıyoruz, hep aynı laflar, hep aynı siyasi malzemeler dönüp duruyor ortalıkta.
Ülke yönetiminde kararlılık yok. Günlük politikayla uğraşıyoruz hep. Maliye Bakanı “tasarruf” diyor, devletin kendisi buna uymuyor ki. Hala binalar kiralanıyor, hala araçlar alınıyor, hala devlet ve belediye kadroları yandaşlarla şişiriliyor. Sadece iktidar yapmıyor bunu, belediyelerin çoğunu ele geçiren muhalefet de AKP’ye taş çıkartıyor. Tasarruf yapmak, devlette savurganlığı ve israfı önlemek ciddi bir iştir. Şu anda tasarruf filan yapılmıyor, sanki yapılıyormuş gibi davranılıyor. Gerçekten tasarruf yapılacaksa eğer, işe Cumhurbaşkanlığı sarayından ve TBMM’den başlamak, sonra da tasarruf dalgasını tüm devlet dairelerinden ve belediyelerden ülkenin her tarafına, ama kararlı bir şekilde yaymak lazım. Ayrıca siyasi partilere yapılan 5-6 milyar liralık yardımı da kesmek gerekiyor. Siyasetçiler milletin parasına güvenerek mi siyaset yapacaklar? El kesesinden siyaset yapmaktan vazgeçmeliyiz.
Tasarrufu denetleyecek bir makam yoksa ortalıkta, neyin nasıl tasarruf edildiğini ya da edilmediğini nasıl öğreneceğiz? Eskiden Maliye müfettişleri vardı, yıllar önce dağıttık bu yararlı sistemi. Devlet Malzeme Ofisi vardı, ihtiyaçların hepsi buradan karşılanırdı. Onun da elini kolunu bağladık. Devlet harcamalarını ve resmi kurumların işleyişini ciddi bir şekilde inceleyen Sayıştay’ımız vardı. O da hareketsiz hale geldi, raporlarını Meclis bile inceleyemiyor artık. Basın deseniz can çekişiyor, son nefesini vermemek için direniyor hala. Kim kontrol edecek tasarrufu kim, lütfen söyler misiniz?
10 milyondan fazla yabancıyı milyarlarca dolar harcayarak besliyoruz hala. Millet geçim sıkıntısı çekiyor, pahalılık ve enflasyon insanımızın belini büküyor, biz kendi halkımızı rahatlatacağımıza elin ne idüğü belirsiz Arap’ını koruyor ve kolluyoruz sürekli.
Nedir bu Arap sevdası, kendi ülkemizde kendi insanımızı mağdur ederken,10 milyondan fazla yabancıya neden kol kanat geriyoruz? Kendimize okul yapamazken, mevcutları çağdaş eğitimden uzaklaştırırken, dünyanın çeşitli ülkelerine camiler yapıp duruyoruz. Yetmedi, şimdi de Müslüman ülkelerin Cumhurbaşkanlarına saraylar yapacakmışız.
Bunları ciddi şekilde sorgulamaya ve önlemeye başlamamız lazım. Her tarafa yardım için koşup duruyoruz. Güzel bir şey bu. Ama biz yardıma muhtaçken, bize destek olan kimse yok ki dünyada. Afganistan sel felaketine uğradı, uçaklarla trenlerle tonlarca yardım malzemesi yolluyoruz. İnsanlık faciasına uğrayan Gazze’ye yardım yağdırıyoruz. İyi güzel de, bizden başka yardıma koşan kimse yok ki ortalıkta. Nerede zengin Arap ülkeleri, neden kıllarını kıpırdatmıyorlar da, biz koşturup duruyoruz hep. Biz Arap dünyasının lideri, patronu filan değiliz. Ülkemizi yönetmek için yola çıkanlar, önce kendi vatandaşlarını düşünmek zorundadırlar. Önce Türkiye, önce Türkler ve milli menfaatlerimiz. Bunun önüne hiçbir şey geçemez.
Hiç kullanmadığımız ortak akıl, artık yanlış yapmamamızı, yaptığımız yanlışları düzeltmemizi, inat ve yanlışta ısrarı terk ederek, ülkenin milli menfaatlerinde hepimizin buluşmasını emrediyor. Havanda su dövmek yerine, ülkemizin ihtiyaç duyduğu ve beklediği hizmetleri yerine getirmeliyiz. Milletimizin şefkate ve merhamete, devletimizin de iyi yönetilmeye ihtiyacı var.
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....