ALPER ŞİRVAN yazdı: "Bir Onur Beklentisi.."

Hayatı algılama biçiminiz, tepeden tırnağa her şeyinize yansır. Rutinleriniz, eğilimleriniz ve bunlardan doğan olaylara yaklaşımınız birçok konuda belirleyicidir. Bu belirleyicilerle ortaya çıkan dünya görüşünüz önce sizin hayatınıza sonra da yaşadığınız şehirlere yayılır.

Bunu ortaya koyduktan sonra devam edelim.

Kentsoylu olmak, sermaye ile ilişkilendirilip tu kaka ilan edilen bir kavramdır bizde çoğu zaman.

Kökleri antik Roma’ya kadar uzanan, orta çağ feodalitesini de kapsayan burjuvazinin tanımlanma serüveninden de etkilenmişizdir belki ama…

Oralara girmeyeceğim.

Kelimelerin, kavramların her dilde, her dimağda, her toplumda, hatta her çağdaki ruhu ve anlamı farklıdır bildiğiniz gibi.

Kent soylu olmak, çağın gerçekliğinde kişinin yaşadığı beldenin sahip olduğu her türlü varlığına sahip çıkması, koruması, geliştirmeye çalışması ve bunu nesiller boyu sürdürmesiyle vücut bulur günümüzde.

Konuyla bağlantılı, toplumumuzda genel olarak “soyut bir kavram” olarak algılanan vatanseverlik/yurtseverlik kavramı var bir de tabi.

Kişinin vatanseverliğini ölçmek kimsenin haddi değilse de fiillerine bakılarak değil, sözlerine bakılarak değer bulur vatanseverlik bu topraklarda.

Ne var ki lafla peynir gemisinin yürümediği de ortada…

Bizimki gibi toplumlarda inançsal ve ideolojik hiçbir konuda hayata olumlu yansıyan bir fiil aranmaz ya…

Biz yine “şehirde” kalalım.

İnsanın kendini yaşadığı beldeye, beldenin değerlerine dolayısıyla yaşamakta olduğu toplumsal hayata ait hissetmesi, onu daha yaşanılır kılma refleksi, ihtiyacı olan eğitim ve sağlık başta olmak üzere sosyal ve kültürel hizmetleri en kalitelisinden “yerinde” hiç değilse “yakınında” talep etmesi aslında “kentsoylu” olmanın temelidir ve bunun soylulukla ya da sermaye sahibi egemenlerden olmakla ilgisi yoktur.

Kelimenin bileşiminde “kent” ve “soy” geçse de köy ya da kasabada da nesiller boyu devam eden bir “kentsoylu” olmak mümkündür.

Tıpkı “köy enstitüleri” ile hedeflenen gibi…

Aradaki uçurumun derinliği, “hayatı bu dünyada en iyi şekilde yaşamaya çalışmak” ile “hayatı öteki dünyaya ertelemek” arasındaki fark ve sonuçları kadardır.

İşin aslı, insanın yaşadığı beldeye aidiyetinin de hayata, toprağa ve insana dokunmayan her türlü vatanseverlik söyleminin de kaynağı buradadır.

Bu konularda sosyal tekamülün “hayatı bu dünyada en iyi şekilde yaşamak, geliştirmek, kendimiz için her gün bir öncekinden daha yaşanılır kılmak” basamağının bir üzeri “hayatı, şehri, dünyayı, içinde insanın da yer aldığı her bir canlı için en iyi şekilde yaşanılır kılmak ve bunu her an geliştirmek”’tir.

Ama ne yazık ki, biz daha “hayatı bu dünyada en iyi şekilde yaşamak, geliştirmek, kendimiz için her gün bir öncekinden daha yaşanılır kılmak” basamağında bile değiliz. Çünkü oraya gelmemizin önüne çıkan engellere karşı koyabilecek bir “kentsoylu bilincimiz” yok.

Olmaması için ne gerekiyorsa yapılıyor çok senelerdir.

Öyle bir bilincimiz olsa…

Artık Hisar İçine hapsedilmiş özel mimarisi, bağrındaki doğal hazineleri ve tarihî kökleri olan kültürel türlü güzellikleriyle “yeşil Bursa” başka şehir yokmuş gibi içine sokulan otomotiv sanayii ile “metalik gri” olur muydu?

Doğanbey’deki estetikten ve hayattan uzak dev TOKİ binaları, kentsel dönüşüm kılıfından çıkan rant hançeriyle Bursa’nın kalbine saplanır mıydı?

İktidarın çiğneyip çiğneyip şekeri bitince de bir sakız gibi tükürdüğü ve 3.lige kadar düşmesine sebep olduğu Bursaspor’un süper lig şampiyonluğuna şahitlik eden stadyum yıkılır mıydı?

“Muhafazakâr(!)” iktidarın “muhafazadan” çok her türlü değeri yıkıp yağmalayarak “kâr etme” çabası bu kadar pervasızlaşır mıydı?

Liste uzar gider!

Esas soru şu aslında…

Tüm bunları yapanlar, utanmadan sıkılmadan hâlâ Bursalılardan oy isteyebilirler miydi?

Haftanın Notu:

Yerelden merkeze kadar, birilerinin, bir gün olsun çıkıp “Yapamadık, yanlış yaptık, özür dileriz! Kamudan, milletten, halktan ‘emanet’ aldığımız maddi manevi her türlü değeri asıl sahibine iade ediyoruz. Yapan gelsin!” diyebilme onurunda olmalarını çok isterdim.

27 yıldır fiilen Rusya'yı yöneten Putin, %75 katılımlı seçimde %88 oy alarak 5.defa başkan seçildi. Anayasa değişikliği ile bir sonraki seçimde de aday olması sağlanmıştı. Bu noktada sormak gerek: 1917'de tüm dünyayı etkileyen bir başkaldırı ile devrim yapan Ruslar, bu Ruslar mı?

.....

Yazarın tüm yazıları için tıklayınız

.....

Anahtar Kelimeler:
Alper Şirvan
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.