ALPER ŞİRVAN yazdı: "Anayasal Gerçeklik: Sosyal Devlet"

Önce özetleyelim.

Sosyal devlet, bir ülkenin ekonomik ve sosyal refahını artırmak için hükümetin çeşitli sosyal politikalar yoluyla vatandaşlarına destek olduğu, fırsat eşitliği yarattığı bir yönetim modelidir. Bu yaklaşım, insanların yaşam kalitesini iyileştirmek, toplumsal eşitsizlikleri azaltmak ve herkesin temel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla çeşitli programlar ve hizmetler sunmayı içerir. Son noktada sosyal devletin temel amacı, bireylerin ve toplumun genel refahını artırmaktır.

Peki tarihçesi?

Sosyal devlet kavramı, 19. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa'da ortaya çıkmış, Almanya'nın "sosyal piyasa ekonomisi" modeliyle özellikle popüler hale gelmiştir. Almanya'da Otto Von Bismarck döneminde, ta 1880'lerde, sağlık sigortası, işsizlik sigortası ve emeklilik gibi sosyal yardım programları kurulmuş.

Bu programların başlangıçtaki hedef kitlesi sadece “işçi sınıfı” olmuşsa da günümüzdeki hedef kitle başta dezavantajlı gruplar olmak üzere neredeyse tüm toplumu kapsamakta…

Sosyal devletin ana prensipleri arasında adalet, eşitlik, dayanışma ve sosyal refah bulunur. Bu prensipler, vatandaşların temel ihtiyaçlarını karşılamak için devletin adil ve etkili bir şekilde kaynakları dağıtmasını sağlar. Böylece bireye hizmet, onun yeteneklerinden en üst seviyede faydalanarak kendisini verimli hale getirmenin önünü açmış olur.

Özetle, verilen hizmet bireyselmiş gibi görünse de nihayetinde bundan fayda sağlayan yine toplum olur. Çünkü birey, engellenmediğinde, temel insanî ihtiyaçları karşılandığında, yetenekleri ve yapabilecekleri dahilinde bir değer bulduğunda hem kendi hem çevresi hem toplum hem de ülkesi için hatta tüm insanlık için bir değer haline gelir.

Sosyal devletin temel ilkelerini ortaya koyalım.

Eşitlik: Sosyal devlet, tüm vatandaşlara eşit fırsat ve imkân sağlamayı amaçlar. Her türlü ayrımcı faktörden bağımsız olarak, herkesin temel haklara ve hizmetlere erişimi esastır.

Adalet: Sosyal devlet, gelir ve servet dağılımında adaleti sağlamayı hedefler. Bu, zengin ile fakir arasındaki uçurumu kapatmayı ve toplumsal eşitsizlikleri azaltmayı içerir.

Dayanışma: Bütün kurallarıyla hayata geçmiş bir sosyal devlet, toplumun her kesimi arasında dayanışma ve yardımlaşma ruhunu teşvik eder. Bu, daha güçlü olanların daha zayıf olanlara destek olması ve herkesin ihtiyaç duyduğunda birbirine yardım etmesi demek olmakla beraber hayata geçmesi toplumsal altyapı ile doğru orantılıdır.

Sosyal Refah: Sosyal devlet, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamayı ve hayat standartlarını yükseltmeyi amaçlar. Sağlık hizmetleri, eğitim, barınma, iş güvenliği, çocuk bakımı, engelli hizmetleri gibi sosyal hizmetler yoluyla sosyal refahı arttırır.

Dünyada, kapsamlı sosyal ve refah programları, ücretsiz sağlık ve eğitim hizmetleri ile sosyal devletin başarılı örnekleri olarak bilhassa kuzey Avrupa ülkeleri göze çarpmakta…

Tabi her ülkenin kendi toplumsal yapısıyla uygulamalar farklılıklar göstermekte. Hiçbir ülke ve toplum “tekamülünü tamamlamış” değilse de sosyal devlet vizyonunun hedefi değişmez:

En varsılla en yoksul, hayat kalitesi en düşük ile hayat kalitesi en yüksek arasındaki uçurumun derinliğini en aza indirip her bir vatandaşını huzurla yaşatmak.

Yani…

Sosyal devlet, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamayı, toplumsal eşitsizlikleri azaltmayı ve toplumun genel hayat standardını yükseltmeyi amaçlayan bir yönetim modelidir.

Sözün özeti…

Sosyal devlet, devletin vatandaşına hakkı olan hizmeti hakkı olan kalitede vermesi ve bunu yapmakla yükümlü hükümetlerin verilen hizmeti bir lütuf olarak görmemesi ile hayat bulur.

Bildiğiniz gibi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir sosyal devlet olduğu anayasamızın 2. Maddesinde net olarak belirtilmiştir ve değiştirilemez maddelerdendir.

Ama…

Uygulamalar ya da “uygulamamalar” ortada…

İster iktidar olsun ister muhalefet olsun devlet makinesini işleten/işletmeye talip olan tüm siyasetçilerin şunu bilmeleri gerekir.

Bilhassa iktidardaki siyasetçinin yaptığı görev, yapmadığı -en hafif ifadeyle- görevi ihmaldir. Asıl olan kişilerden bağımsız sistemlerin işletilmesini ve geliştirilmesini sağlamaktır.

Vatandaş, siyasetçiye minnet duymaz, tam tersi siyasetçi hizmet şansı bulduğu için vatandaşa borçludur.

Görev verdiğini görevi yerine getiremediğinde değiştirebileceğini bilen bir vatandaş, görevde hata/suistimal/beceriksizlik/gaflet/delalet vb. söz konusu olduğunda o makamda bir dakika bile duramayacağını bilen bir iktidar, “daha iyi yaparım” diye sıraya giren bir muhalefet demokrasinin temelidir.

Diğer birçok şeyle beraber…

“Ben yaparım” diyene “hadi yap” diyebileceğini bilmek, yapamadığında ya da yanlış yaptığında o makamdan indirebileceğinin farkında olmak…

Vatandaş olmanın da başlangıç noktasıdır mesela…

Bu bakış yaygınlaştığında…

Bu bakış temelinde yapılması gerekenlerde bir araya gelindiğinde…

Her şey güzel olacak.

Haftanın Notu:

23 Nisan 1920’de başlayıp 29 Ekim 1923’te cumhuriyetle taçlanan sürecin iyi anlaşıldığı bir gelecek hayal olmamalı!

…..

Yazarın tüm yazıları için tıklayınız

…..

Anahtar Kelimeler:
Alper Şirvan
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.