Tarih 21.11.1999
Uludağ Üniversitesi Kirazlıyayla tesislerindeyiz..
Kırıkkale Aydınlar Ocağı’nın (o dönem ve ilk kurucu) Başkanı Av. Mustafa Kıvanç ile birlikteyiz. Neredeyse çocukluğumdan beri arkadaşım, kadim dostum Mustafa bey.
Bu güzel buluşmanın nedeni de Aydınlar Ocaklarının 18’inci şurasında, aynı zamanda hemşehrimiz ve o devrede Aydınlar Ocağı Genel Başkanı olan merhum Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’ın, Mustafa Beyle birlikte kendisine refakat etmemizi, bu vesileyle bir arada olmamızı istemeleri idi..
Ev sahibi Prof. Dr. Ali Bahadır’ın nadide bir organizasyonu.. Herşey güzel, tertipli ve başarılı bir toplantı.. Birçok il ve ilçeden ağırlıkta öğretim görevlileri, hukukçular, doktorlar, gazeteciler, iş adamları ve eğitimcilerin dikkat çektiği düzeyli ve aydın bir katılımcı grubu..
Şura gündemi, konuşmacıları falan derken birisi davet edildi kürsüye..
21. Yüzyılın Aynştayn’ı olarak adını binbir methiyelerle duyduğumuz bilim adamı "Prof Dr. Oktay Sinanoğlu.."
50 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını bilim dünyasına kazandırarak 28 yaşında "tam profesör" ünvanıyla Yale Üniversitesi'nin bu ünvanı hak eden öğretim üyesi,
Almanya'nın en yüksek "Aleksander von Humboldt Bilim Ödülü"nü,
Japonya'nın "Uluslararası Seçkin Bilimci Ödülü"nü kazanan,
Yine 1975 yılında özel kanunla ilk ve tek “Türkiye Cumhuriyeti Profesörü” ünvanı verilen,
Japonya'ya “Türkiye Cumhuriyeti Özel Elçisi” olarak gönderildiğinde Türk-Japon kültür, bilim ve eğitim ilişkilerinin temellerini atan,
Amerikan Bilim ve Sanat Akademisinin ilk ve tek Türk üyesi,
Meksika hükümeti tarafından yüksek Bilim Ödülü "Elena Moshinsky" ile ödüllendirilmiş,
Yaşamı boyunca kuantum mekaniğinden atom ve moleküllerin çok elektronlu kuramlarına kadar birçok çözülemeyen sorunlarda Kimya bilimine çok sayıda çözüm ve kuramlar getiren,
Nihayetinde bilim dünyası tarafından “21. Yüzyılın Aynştayn’ı” adıyla anılan,
Büyük Bilim ve fikir adamı Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu..
Bir kuramı daha var ki, bence hepsine bedel;
“Matematiksel yapısından dolayı Türkçe'nin en iyi bilim dili olduğu” yönündeki tespitleri..
Farklı, sempatik, esprili, özgüvenli ve kendinden emin bir insandı..
Arada bir esprilerle güldüren ve güldürürken de mutlaka düşündüren zeki bir hatip..
Hayran olmuştum..
Ne konuşsa her bir cümlesinde kendi düşüncelerimi buluyordum..
Sanki 40 yıldır görmediğim bir çocukluk arkadaşıma rastlamış gibiydim.
Başta Amerika olmak üzere o vahşi batı hakkında ne söylese heyecan vericiydi.
Emperyalistlerin, ülkemizin gelişmesini nasıl ve neden engellediklerini, tekniklerini, o dost gibi görünen düşmanlıklarını anlatırken, gönlümle, kişisel düşüncelerimle örtüşen konulardı söyledikleri..
O konuştukça, ülkemiz, vatanımız, tam ve gerçek bağımsızlığımız, türkçemiz ve al bayrağımız adına özgüvenim artıyordu sanki. Dün gibi hatırlıyorum ve bunları unutmak mümkün değil..
"AMERİKA’YA EYVALLAH ETMEDİM.. VERDİKLERİ TÜM O ŞAŞALI – BOL PARALI MAKAMLARI REDDEDİP, KENDİ İNSANLARIMIN AYDINLANMASI İÇİN, VATANIMA HİZMET İÇİN GERİ DÖNDÜM.." diyordu.
Bu ilk karşılaşmadan sonra Türk Dilinin Hamisi, Bilimin Çağımızdaki Ağbisi Oktay Sinanoğlu Hocamızı sürekli izledim..
"Yüksek hedefler seçin kendinize, maddiyat ve maneviyatınızı dengeleyin, emperyalistler bizlerden daha güçlü değiller, onların karşısında aşağılık kompleksine düşmeyin, başınız dik durun, dildeki dejenerasyona karşı mücadele verin, 'Türkçe giderse Türkiye gider' bunu unutmayın ve formülünüz 'Bilim + Gönül' olsun.." Gibi yüzlerce veciz sözler söylüyordu..
Fırsat buldukça izledim, çok sayıda seminer ve sohbetlerini dinledim.
En son “Göçmen Hamamı” dahil, fikir kitaplarını eksiksiz okudum.. “Neler yapıyorsun, gençlerin aydınlanması için çorbada kaç kaşık tuzun oldu” deyişleri halen kulaklarımda.
Ve tedavi için gittiği Amerika’da, (sağlam kaynaklardan öğrendim ki) iyileşip geri dönmeye hazırlandığı gün, yaşanan ilginç bir teknik aksama (!) neticesi bir gün içinde hakkın rahmetine kavuştu.. 'Teknik aksama' dedim ama bakmayın bu tabire. Zira O, hastane odasında 'yanlışlıkla yapıldı' denilen bir işlemle, birileri tarafından acımasızca katledildi. Ailesi önce şikayetçi olmaya yöneldi fakat nedendir bilemem, belki de korktular / korkutuldular ve konu araştırılmadan üzeri örtüldü.
26 Nisan 2015 Pazar günü İstanbul Caddebostan Kültür Merkezinde yapılan sade bir törenle uğurlandı.. Aile efradı, okur ve sevenleri, o devrede Bakanlık Müsteşarı A. Haluk Dursun, Milletvekili Celal Adan ve Gazeteci Hulki Cevizoğlu’nun ötesinde; devlet, basın, siyasiler ve bilim dünyasını temsilen daha fazla beklenen katılımların olmayışı doğrusu çok zoruma gitti.
Sen rahat uyu Sevgili Oktay Sinanoğlu Hocamız;
Piyasada mevcut kitaplarının artık yok edilmeye çalışıldığını üzüntüyle fark etmemizle birlikte, öyle izler bıraktın ki insanlarımızın gönlünde; tüm emperyalistler bir olsa yine de silemeyecekler. Seni tanıdıkça, kitaplarını okudukça silkelenip, bu defa özüne bir başka sarılan Türk Gençliği ile baş edemeyecekler.
Milli düşünmek, Vatan, Türkçe, Tam ve Gerçek Bağımsızlık, Cumhuriyet, Toplumsal Özgüven, Emperyalistlere karşı dik ve onurlu duruşlara ilişkin bıraktığın güzel fikirlere ve cesur mücadeleye teşekkür ederiz.. Bizler, Senin o çok kıymet verdiğin gençliğimize ve gelecek neslimize örnek olup iz bırakacak güzel işler yapmaya, toplum olarak "farklılıklarımızı zenginlik görüp" daima birlik içinde olmaya devam edeceğiz.
Ruhun şad, yolun aydınlık, mekanın cennet olsun.
Dualarımız seninle..
Mekânı cennet olsun nur içinde yatsın