Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde çağdaş, laik ve demokratik bir devlet olarak kuruldu. Düşünce Adamı Machiavelli'nin "Sadece duygular üzerine inşa edilen politikalar, kum yığınları üzerine inşa edilen temelsiz binalar gibidir" veciz sözü günümüz için de geçerlidir. İşte Türkiye, duygularla değil, Atatürk'ün akıl ve bilim yolundan hareketle yönetilmelidir! Türkiye’nin dünyadaki yerini, coğrafi konumumuz, jeopolitik ve jeostratejik özelliklerimiz, genç ve dinamik nüfusumuz, yeraltı ve yerüstü zenginliklerimiz, toplumun ulusal bir tehlike karşısında oluşturduğu birlik ve beraberlik duygusu ile tarihi devlet yönetimindeki deneyimimiz, kültürel mirasımız, milli ve manevi bilince sahip olan insanlarımız belirler.
Anadolu Türk Toplumunun iktisadi alanda gelişmesi ve güçlenmesi üç temel esasa bağlıdır. Birincisi İktisadi bağımsızlık, ikincisi Kamu maliyesinde gelir-gider denkliğinin sağlanması, üçüncüsü Türk insanının doğrudan iktisadi hayatla ilgilenmesi ve siyasi hâkimiyete sahip olmaktan da ileri olan iktisadi faaliyette egemenliğin kurulmasıdır.
Atatürk’ün talimatlarıyla 17 Şubat 1923 yılında İzmir İktisat Kongresinde “bağımsız bir ekonomi, kalkınma ve sanayileşme ruhu” kararlaştırılmıştır. Yerli sermayenin desteklenmesi, iç pazarın güçlendirilmesi, üretim ağ ve pazarların birbirine bağlanması gibi uygulamalar hayata geçirilmiştir. İzmir İktisat Kongresinin temeli Atatürk'ün kongrede söylediği şu sözlere dayanır:
1.Tarihimizi dolduran zaferler ve başarısızlıkların tümü, ekonomik durumumuza yakinen ilgilidir,
2.Çağımız tamamen bir ekonomi devrinden başka bir şey değildir,
3.Kılıçla fetih yapanlar, sabanla fetihler yapanlara yenilmeğe ve sonunda yerlerini terk etmeğe mahkûmdurlar,
4.Kılıç kullanan kol yorulur; fakat Şaban kullanan kol, her gün daha çok kuvvetlenir ve her gün daha çok toprağa sahip olur,
5.Egemenlik demek, şeref demek, namus demek, onur demektir,
6.Tam Bağımsızlık için şu prensip vardır: Milli Egemenlik, Ekonomik Egemenlik ile pekiştirilmelidir.
Türkiye'nin her bölgesinden gelen çiftçi, tüccar, sanayi ve işçilerden seçilen 1135 delegenin katıldığı kongrede Misak-ı İktisat adı altında şu hedefler belirlenmiştir:
1.Hammaddesi yurt içinde yetiştirilen sanayi merkezleri kurulmalı,
2.El işçiliğinden fabrikaya, küçük imalattan büyük işletmelere geçilmelidir.
3.Özel sektörlerce kurulamayan teşebbüsler devletçe organize edilmeli, acilen bir Devlet Bankası kurulmalıdır.
4.Devlet yapısı iktisadi görüşleri olan bir organ haline dönüştürülmelidir.
5.Cumhuriyet rejiminin felsefi boyutunu 'Solidarizm', yani İstikrarlık oluşturmalıdır.
6.Dış rekabete dayanan toplu sanayi sitelerin kurulması zorunlu olup, Türkiye demiryolu ağları ile donatılmalıdır.
101 Yıl önceki bu umut ve heyecana Türk Milleti olarak, yeniden ihtiyacımız var. Tasada ve kıvançta ortak geleceğimizi yeni baştan inşa etmeye, dünya ile onurlu bir şekilde bütünleşmeye, rekabet yapabilecek seviyelere yükselmeye daha çok ihtiyacımız var.
Ancak ülkemiz, basiretsiz, beceriksiz politikacı ve yöneticilerin ellerinde kalınca, toplum kutuplaştırıldı. Düzensiz ve kontrolsüz mülteci göçleriyle Türkiye’nin yapısı bozuldu. Yargı, Üniversiteler, milli eğitim, güvenlik güçleri siyasetin, dini grupların vesayeti altına girdi. Yeni Anayasa çalışmaları adı altında Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu ve sahibi olan Türk milletinin adı, vatandaşlık tarifinden ve anayasadan çıkarılma çalışmaları başladı.
Bu gidişata "Dur Yolcu" diyen, Devletimizin kurucu lideri Büyük Atatürk, “Birinci vazifen Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.” diyerek Türk istiklal ve cumhuriyetini sizlere, bizlere emanet etmiştir.
Devam edecek..