BURSA ARENA / Haber Merkezi
Aksaray'da otizmli bireylere yönelik boykot, özel gereksinimli çocukların sorunlarının sadece bir kısmını gözler önüne serdi. Birçok ailenin sorunu çocuklarının değil, mevcut eğitim sistemi ve toplumun engelleri.
Down sendromuyla yaşayan Deniz, dokuz yaşında. Annesine, okuldaki çocuklardan birinin kendisine engelli olduğunu söylediğini anlatıyor. Annesi Özlem Hanım ise kızı Deniz'e bir soruyla karşılık veriyor: "Peki, sen engelli olduğunu düşünüyor musun?"
Özlem Hanım’ın aktardığına göre, küçük kızının verdiği yanıt onu çok güldürüyor: "Hayır, sadece benim gözlüklerim var. Galiba ondan söylüyor anne ama o da şişman."
Deniz, ilkokul üçüncü sınıf öğrencisi. Aydın’da, bir ilkokulda tüm çocuklarla aynı dersleri alıyor ve haftada iki gün ek ders görüyor. Henüz bebeklik çağında konuşma becerisinin gelişmesi için ailesi tarafından teşvik edilmiş bir çocuk Deniz.
Deniz tüm öğrencilerle aynı dersleri görüyor
Deniz de annesinin kayda aldığı birçok videoda, milyonlarca çocuk gibi meziyetlerini sergiliyor, anlatıyor ve paylaşıyor. Kendisini çok güzel ifade edebiliyor. Bu özel eğitim uzmanlarına göre, özel gereksinimli çocukların eğitim sisteminde ve toplumda var olabilmeleri için anahtar rol oynuyor.
DW Türkçe’ye konuşan Özlem Hanım, her ne kadar özellikle toplumdaki bilinç eksikliği nedeniyle oluşan önyargılar yüzünden Deniz’e kreş bulmakta zorlansalar da, daha sonraki yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı’na başvurmanın da sağladığı destekle kızını bu aşamaya getirebildiklerini söylüyor.
"Onu toplumdan soyutlamadım, hep birlikteydik
Özlem Hanım kızı için "Onu hiç toplumdan soyutlamadım, hep dışarı çıktık. Her yerde birlikteydik" diyor ve Deniz’in de bu sayede birçok arkadaşı ve engeli olmayan bireyler için kullanılan tabirle "normal" bir yaşantısı olduğunu anlatıyor.
Deniz, genetiğe, metabolizmaya veya çevresel faktörlere bağlı olarak gelişen, doğuştan gelen veya sonradan edinilen pek çok engel durumuna ilişkin farklı tanı grubundan çocuklardan sadece biri.
Deniz ve annesi Özlem Hanım
Söz konusu bu çocuklar, öğrenme hızları ya da yaşadıkları farklı öğrenme güçlükleri nedeniyle, gereksinimlerini destekleyecek öğrenme yollarına ihtiyaç duyuyor. Ancak Türkiye’de eğitim sistemi ve birlikte yaşam kültürü ne yazık ki her zaman Deniz’in yaşadıklarına benzer olumlu bir tabloda ilerlemiyor.
Örneğin Aksaray’daki Mehmetçik İlkokulu’nda otizmli çocukları istemeyen velilerin, söz konusu çocukların okuldan gönderilmesi için yaptıkları boykot mevcut duruma dikkat çekti. Olayın ardından başlatılan inceleme ve soruşturma sonucu Milli Eğitim Bakanlığı Pazartesi günü okul müdür ve yardımcısının, yöneticilik görevinden alındığını açıkladı. Ancak bu, onca vakadan sosyal medyaya yansıyanlardan sadece biri.
DW Türkçe'nin konuştuğu özel eğitim uzmanları, özel gereksinimli çocukların, toplumda var olabilmelerinin ve önce çocuk, sonrasında birey olarak insan haklarına sahip olmalarının yolunun "normal" vatandaş sayılmalarından geçtiğine dikkat çekiyor.
"Görünür olmayanın hakkı da olmaz"
Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nden Dr. Selen Gündüz, "Tüm eğitim sistemi, tüm yerel ve genel yönetim anlayışı, tüm şehir planları ve alt yapısı özel gereksinimli çocukları yok saymak üzerine tasarlanmış adeta" diyor.
Dr. Selen Gündüz en büyük sorunun toplum tarafından dışlanma olduğunu belirtiyor
Dil ve konuşma terapisti Dr. Gündüz, "Görünür olmayanın hakkı da olmaz, görünür olmayanın eğitime de istihdama da ihtiyacı yoktur, görünür olmayanın spor yapmasına da gerek yoktur, toplu taşıma kullanmasına da" sözleriyle mevcut durumu açıklıyor.
Her bireyin hakkı olan ve hayatını şekillendirmesi için gerekli olan Anayasa'da da teminat altındaki eğitim, engellerle yaşayan çocukların aileleri için henüz anaokulundan itibaren zorluklarla başlıyor.
Eğitimdeki başlıca sorunlar
Dr. Gündüz'e göre eğitimdeki başlıca sorunlar, erken tanıya yönelik değerlendirme araçlarının sınırlı olması, dil ve konuşma terapisi raporunun çoğunlukla üç yaşından önce verilmemesi, özel gereksinimli çocukların kaynaştırma eğitimden yararlanma haklarının toplumun "normal" çoğunluğu tarafından gasp edilmesi, öğretmenlerin ve okul yöneticilerinin özel gereksinimli çocuklarla ilgili bilgi ve deneyim eksikleri.
0-3 yaş çocuk gelişiminde son derece önemli bir dönem. Çocukların öğrenme kabiliyetlerinin geliştiği bu dönemde özellikle farklı engellere sahip bireylerin, erken eğitim de denilebilecek konuşma, duyu bütünleme ya da fizik tedavi gibi bir takım terapilerle desteklenmeleri, hayatlarını daha bağımsız yaşayabilmeleri için büyük önem taşıyor.
Devlet tarafından karşılanacak terapiler için ise bir bilirkişi raporu, başka bir deyişle, engele bir tanı konması gerekiyor. Ancak bu sayede devletin sunduğu terapi hizmetlerinden yararlanma imkanı bulunuyor. Bu rapor ise bürokratik engellere takılarak genellikle çok uzun süre sonra alınabiliyor.
Her ailenin terapiler için mali gücü yetmiyor
Her ailenin haftada bir ya da iki kez gideceği, kendileri ve çocukları için yol gösterici olacak bir terapiyi özel merkezlerde alması mali açıdan mümkün olmuyor. Raporun çıkmasıyla başlayan terapi süreci, birçok ilde devlet kurumlarında gerekli alanlarda terapistlerin olmaması nedeniyle de ikinci bir engele takılıyor.
Türkiye’nin farklı illerinde eğitim veren uzman özel eğitim öğretmeni Fırat Keser'e göre, özel gereksinimli bireyleri uygun eğitim kurumuna yerleştirme, aile eğitimi, çocuğun akademik performansını doğru ölçme ve ona göre eğitim verme ve denetleme süreçlerindeki yanlışların hepsinin altında yatan temel sorun empati eksikliği.
Keser, "Bu sorunları kangrene dönüştüren ise öğretmenin, müdürlerin ya da eğitim sistemi içinde yer alan yürütücülerin görev ve sorumlulukları konusundaki yeterlilikleri ve bunların net olarak yasada yerini almıyor olması" diyor.
Aydın’da, Deniz’in öğrenim gördüğü devlet okulunda olduğu gibi her ilde özel gereksinimli çocukların da dahil edildiği kaynaştırma eğitimi uygulanmıyor. Okullarda engelli bireyler için "özel sınıflar" daha yaygın. Üstelik okullar, özel gereksinimli çocuklara açık ve istekli olsa da bu kez öğretmenler yeterli gelmiyor.
"Özel eğitmen yerine maliyeti düşük ücretli öğretmen atanıyor"
Keser, en az 20 bin özel eğitim öğretmeni gerektiğinin altını çiziyor. "Devlet özel eğitim öğretmenleri yerine maliyeti düşük diye ücretli öğretmen atıyor. Hangi bölümü okuduğu farketmeksizin 2 ve 4 yıllık üniversite mezunları atanıyor" diyor. Uzman özel eğitim öğretmeni, böyle durumlarda sadece 80 saat özel eğitim verilen öğretmenlerin, özel gereksinimli çocuklara nasıl davranması gerektiğini bilmediğine dikkat çekiyor.
Uzman özel eğitim öğretmeni Keser en az 20 bin öğretmen açığına dikkat çekiyor
Hacettepe Üniversitesi'nden Dr. Selen Gündüz de sınav odaklı eğitim sisteminde, öğretmenin de sınıftaki öğrencilerin başarı oranının yüksek olmasına ilişkin kaygı duyduğunu belirterek, özel gereksinimli çocukları fazladan yük olarak gördüklerine tanıklık ettiğini söylüyor. "Tabii bu profile uymayan, özel çocukların hayatına dokunan öğretmenler de var ama azınlıktalar" diye konuşuyor.
Dr. Gündüz'e göre, eğitimdeki bir takım düzenlemelerle, bu çocukların var olan potansiyellerini en yüksek noktada kullanarak sisteme dahil olmaları mümkün.
Özel gereksinimli bireylerin toplumun bir parçası olabilmesi, görünür olabilmesi ve normal gelişimli bireylerde bir bilincin oluşmasının yolu, birlikte yaşamdan geçiyor. Birçok ülkede, anaokulundan itibaren "bütünleştirilmiş eğitim" konseptiyle hem önyargılarla mücadele ediliyor hem de fırsat eşitliği sağlanmaya çalışılıyor.
Bütünleştirilmiş eğitim
Bu sayede, çocukların tamamen engelli bireylere eğitim veren okulların yanı sıra, herkese açık devlet okullarına da kayıt yapma şansı oluyor. Çocukların öğrenme güçlüğüne göre de okullara belirli günlerde çocuklara destek vermeleri için özel eğitim öğretmenleri gönderiliyor.
Türkiye’de özel eğitimde yaşanan sorunlar ve bütünleştirilmiş eğitim üzerine master yapan Keser de, bütünleştirilmiş eğitimin önemine dikkat çekiyor. Ancak ailelerin, çocuklarının başarılı olabileceği okullardan ziyade öncelikle çocuklarını kabul edecek bir okul aramak zorunda kaldıklarını söylüyor.
Tablo, özel okullarda da farklı değil. Keser, her ne kadar kaynaştırma eğitimi için Milli Eğitim Bakanlığı’ndan 2016 yılında özel okullara bu konuda bir genelge gönderilmiş olsa da, bunun etkili olmadığını ve özel okulların çoğunlukla özel eğitim öğretmenlerinin olmamasını gerekçe göstererek okul kaydı almadığını belirtiyor.
Deniz'in annesi Özlem Hanım, "Peki, ilkokul sonrasında ne olacak? Gelecek yıllara hazır mısınız? " sorusunu, "Şimdiki ilkokulun, orta okul bölümü de var. Devam edebilir. Çok fazla kaygım var zaten. Nasıl gelişecek, Ölürsem ne olacak gibi sorular var zaten kafamda. Artık bazı şeyleri zamanı gelince düşüneceğim" sözleriyle yanıtlıyor. (DW Türkçe / Gezal Acer)