BURSA ARENA / Haber Merkezi
Türkiye tarihinin en kanlı intihar saldırısı beş yıl önce bugün Ankara’da meydana geldi. 103 kişinin hayatını kaybettiği saldırıda beş yılın sonunda nereye gelindi? Adalet tesis edilebildi mi?
Tarih 10 Ekim 2015.
Saat, 10:04.
Yer, Ankara Garı.
Türkiye tarihinin en kanlı intihar saldırısı olarak kayıtlara geçen Ankara Katliamı’nın üzerinden tam beş yıl geçti. Ancak ülke tarihinin bu karanlık noktası aydınlatılmadı. Saldırıda yakınlarını kaybedenlere göre, ne acılar hafifledi ne de adalet sağlandı. Ankara Katliamı’nın beşinci yılında "Nereden nereye gelindi?", "Yargı süreci nasıl işledi?" ve "Aileler ne istiyor?" sorularının yanıtlarına bakalım.
10 Ekim 2015'te ne oldu?
7 Haziran seçimlerinin ardından koalisyon kurulamayınca erken seçime gidildiği, çözüm sürecinin fiili olarak rafa kalkmasınıyla çatışmaların başladığı ve 33 kişinin hayatını kaybettiği Suruç Katliamı’nın yaşandığı bir ortamda, Ankara’da Emek, Demokrasi ve Barış mitingi için çağrı yapıldı.
Aralarında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) de bulunduğu çeşitli meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarının yaptığı bu çağrıya, farklı siyasi parti ve hareketler ile sanatçılardan da destek geldi. Miting için yapılan çağrılarda "savaş politikalarına karşı barışta ısrarcı olmak" vurgusu vardı.
Saldırının beşinci yıldönümü
Ankara Valiliği tarafından da izin verilen mitingin programı uyarınca, katılımcılar 10:00'da Ankara Tren Garı önünde buluşacak, buradan Sıhhiye Meydanı'na yürüyecek ve 12:00'de bu meydanda mitingi gerçekleştireceklerdi. Ancak kalabalığın yeni toplanmaya başladığı 10:04’te üç saniye arayla iki patlama meydana geldi.
Daha sonradan IŞİD bağlantılı iki kişi tarafından eş zamanlı düzenlendiği anlaşılacak bu iki intihar saldırısı sonucunda 103 kişi yaşamını yitirdi. Resmi kaynaklara göre 391 kişi de yaralandı.
Türkiye tarihinin en kanlı intihar saldırısı olarak kayıtlara geçen bu bilançonun ardından, üç günlük ulusal yas ilan edildi. Ayrıca siyasi partiler de seçim kampanyalarına ara verdi.
Saldırının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kınama mesajı yayınlayıp "herkesi sorumlu davranmaya, dikkatli hareket etmeye, terörün yanında değil, karşısında yer almaya" çağırırken dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu, saldırının "demokrasiyi, demokratik hak ve özgürlükleri" hedef aldığını söyledi.
Dönemin HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş ise "Bu, devletin birliğine yapılmış bir saldırı değil. Bu, devletimiz tarafından halkımıza yapılmış bir saldırıdır" sözleriyle tepki verdi.
Yargılama sürecinde neler yaşandı?
Saldırıdan yaklaşık sekiz ay sonra, Haziran 2016’da iddianame hazırlandı.
İddianamede, canlı bombaların birinin 1990 doğumlu Yunus Emre Alagöz olduğu, diğerinin ise kimliği tespit edilemeyen Suriye uyruklu bir kişi olduğu belirtildi. Bu kişinin kimliği hâlâ açıklığa kavuşmuş değil.
Yargılama sürecinde mağdur avukatları özelikle İçişleri Bakanlığı’nın mülkiye müfettişlerinin hazırladığı rapora dayanarak saldırıda kamu görevlilerinin ihmali olduğunu savunmuştu.
Söz konusu rapor, basına daha önce yansıyan bilgilere göre, IŞİD’e bağlı bir grubun Ankara dahil bazı illerde HDP’ye yönelik saldırı düzenleyebileceği istihbaratının, saldırıdan önce emniyet birimlerine verildiğine ve kalabalık yerler ile mitinglerin özel olarak hedef olabileceği uyarısının yapıldığına işaret ediyor. Aynı zamanda, canlı bomba Alagöz’ün isminin de istihbarat raporlarında sık sık geçtiğini ortaya koyuyor. Gelen istihbaratları değerlendirmemesi sebebiyle emniyet yetkilileri için soruşturma talep edilse de bu talebe Ankara Valiliği’nce izin çıkmadığı da daha önce basına yansımıştı.
Elliden fazla duruşmanın yapıldığı, yaklaşık iki yıl süren davanın yargılama süreci, Ağustos 2018’de sonuçlandı. Ankara Sincan Cezaevi’nde üç gün süren karar duruşmalarında mağdur avukatları, davanın kamu görevlilerini de kapsayacak şekilde genişletilmesini ve saldırının bir 'insanlık suçu' olarak değerlendirilmesini istedi. Ayrıca, sanıkların tümünün örgüt bağlantılarının açıkça ortaya konulmasını talep etti. Ancak heyet, bu istekleri yerinde görmedi.
Hiçbir kamu görevlisinin yargılanmadığı davanın karar duruşmasında heyet, dokuz sanık için 'anayasal düzeni ihlal' suçundan birer kez, 'kasten öldürme suçundan' da 100'er kez olmak üzere toplam 101'er kez ağırlaştırılmış müebbet cezası verdi. Diğer sanıklar içinse 7 ile 12 yıl arasında değişen cezalar verildi. Karara avukatlar itiraz etti.
O bakışları anlattı
Mağdur avukatlarından Sanem Doğanoğlu, mevcut delillerin, kamu görevlililerinin ihmaline işaret ettiğini savunarak "Bizce bazen kasten yapılmış (ihmaller) olmakla birlikte, kamu görevlilerinin hesap vermesini istiyoruz. Aynı zamanda IŞİD’in örgütlenmesinin ve 10 Ekim Ankara Katliamı’nın gerçek faillerinin ortaya çıkartılmasını istiyoruz. IŞİD’in tüm katliamları gibi bu katliamın da insanlığa karşı bir suç olarak değerlendirilmesini istiyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
Doğanoğlu, "Biz bu beş yılda IŞİD’in Türkiye’de ne kadar kolay örgütlendiğini, nasıl da bu katliamları kolay gerçekleştirebildiğini öğrendik. Her şeyden önce, bu katliamların önlenebilir olduğunu öğrendik. Tüm adli makamların, yargı makamlarının, valiliğin, emniyetin ve istihbaratın,10 Ekim Ankara Katliamı konusunda, hiçbir aşamada bilgi paylaşmadığını, hatta bilgiyi kararttığını gördük. Gelinen aşamada bazı bilgilerin hem emniyet hem yargı makamları hem de savcılık tarafından ortaklaşa saklandığını, dolayısıyla delillerin karartıldığını görebiliyoruz" ifadelerini kullandı.
Öte yandan, Kasım 2018’de firari sanıklarla ilgili açılan 10 Ekim Ankara Katliamı’na ilişkin ikinci bir dava da halen Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor.
Ailelerin talepleri neler?
Beş yılın sonunda halen istinaf sürecinde olan mahkeme kararı avukatları olduğu kadar aileleri de tatmin etmedi. DW Türkçe’ye konuşan aileler adaletin yerini bulmadığını, mücadelelerinin ve adalet arayışlarının devam edeceğini söylüyor.
Mehtap Sakinci
Saldırıda eşini kaybeden Mehtap Sakinci, son beş yılını, "Hep ayları sayıyoruz biz. En son 59'uncu aydaydık. Böyle sayarken çok kolaymış gibi geliyor ama içinde yaşarken hiç kolay değil. Hepimizin (tüm ailelerin) yaşlandığı ve hepimizin çok yıprandığı bir süreçti. İşin en kötü tarafı acınız ve öfkeniz artarak sizinle geliyor. Beş yılda acının zamanla azalmadığını farketmiş olduk. Zaman acıyı azaltacak bir kavram olmaktan çok uzak" diye özetliyor.
Aynı zamanda 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği Başkanı da olan Sakinci, son beş yıldır her ay gar önünde anmalar yaptıklarını ancak yine de yakını kaybedenlerin yaralarının hafiflemediğini söylüyor.
Ailelerin yaralarını hafifleteceği günü 'adaletin geldiğine ikna olduğumuz gün' olarak tarif eden Sakinci, "Biz acımıza saygı duyulsun istiyoruz. Katliamın hemen akabinde üç günlük yas ilan edilen bir ülkede, daha sonra yaşamını yitirenlerin ailelerinin hedef alındığını ve terörize edildiğini gördük. Yakınlarımızı kaybettik ve bizim yakınlarımızın canının bir değerinin olmadığını gördük. Acımıza saygı duyulmalı. Bu karanlık katliam planının ve programının tümüyle ortaya dökülmesi gerek" diyor.
Mağdur yakınları bu yıl düzenlemek istedikleri anmaya Ankara Valiliği’nce izin verilmeyeceği öngörüsünde. Hayatını kaybedenlerin aile ve yakınları, 10 Ekim’in yıldönümünde sosyal medya üzerinden de bir kampanya başlattı. Bugün saat 10.04’te herkesi bulunduğu yerde 1 dakikalık saygı duruşunda bulunmaya çağırıyorlar.
Deniz Barış Narlı
© Deutsche Welle Türkçe