BURSA ARENA / Haber Merkezi
"..Tiyatromuzun yaşayan ve - ne mutlu bize ki - hiç yaşlanmayan efsanesi Genco Erkal’ın 50. yılını geçen yıl kutladığı Dostlar Tiyatrosunun arşivini her hafta sonu yeni bir oyunla zenginleştirerek çevrimiçi izlenmeye açtığını daha önce belirtmiştim.."
Tanıtım videosunda, arşivlenme amacıyla tek kamerayla çekilen bu filmlerin kimi ses ve görüntü aksaklıkları içerdiğini belirten Genco Erkal’ın oyunları, her şeye karşın defalarca seyredilmeyi hak eden çok önemli işler. Hemen hepsini bir kez daha heyecanla izlerken, yıllardır hayranı olduğum Erkal’ın son çalışmalarından sık sık söz etmiş olmama karşın, arşivdeki oyunlara ait izlenimlerimi hiç paylaşmamış olduğumu fark ettim. Bu hafta bu eksiğimi iki oyunla gidermeye çalışacağım.
Birincisi, ilerici-toplumcu sanat anlayışı doğrultusunda, sürekli araştırma, deneme, yaratma sürecinde belgesel tiyatroya her zaman özel önem vermiş olan Dostlar Tiyatrosunun, 2007’de belgesele müthiş etkileyici dönüşü ‘Sivas 93’.
İkincisi, Genco Erkal’ın 2000’de çok farklı bir şekilde yorumladığı, büyük şair Can Yücel’in anısına adanmış bol ödüllü tek kişilik oyunu ‘Can’.
***
Genco Erkal’dan bir belgesel tiyatro başyapıtı: ‘Sivas 93’
Hiçbir şey eyleme geçen cehalet kadar korkutucu olamaz!”
‘Sivas 93’, tarihimizin kara lekelerinden biri olan 1993 Sivas katliamını, yazıp yöneten Genco Erkal’ın tiyatro sahnesinde anlattığı ve sorguladığı bir belgesel oyun.
Böyle olayların bir daha yaşanmaması ve unutulmaması amacıyla yazılmış olan metin, Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas'a gelen bir grup aydın ve sanatçıya saldırılmasını ve sığındıkları Madımak Otelinin 2 Temmuz 1993 tarihinde yakılarak 33 kişinin katledilişini konu edinir.
Halbuki her şey gayet güzel başlamış, Pir Sultan’ı anma kültür etkinlikleri için birçok yazar, ozan, karikatürist, düşünür, şair, felsefeci 1 Temmuz günü Sivas’a geldiklerinde, aralarında bulunan Aziz Nesin’in aynı gün salonda yaptığı konuşma sık sık alkışlanmıştır. Konuşma, ertesi gün yerel gazetelere çarpıtılarak yansıtılınca bağnaz dindarlarca kışkırtılan bir ayaklanma başlar. Giderek kalabalıklaşan eylemciler, tekbir sesleriyle konukların kaldıkları Madımak Otelinin yürür, pencerelere tuğla ve taşlar fırlatmaya başlarlar. Yetkililerin hataları yüzünden olaylar büyüyüp en sonunda otel ateşe verilince. 33 konuk, iki otel görevlisi ve iki saldırgan yaşamını yitirir.
Sivas 93, şairlerden çok sayıda uyarlama yapan, yabancı dilde birçok eseri Türkçeye kazandıran Genco Erkal’ın yazıp yönettiği ilk ve tek oyun. Ancak tanıtım videosunda Erkal, kişisel tanıklıklardan mahkeme tutanaklarına çok sayıda belge üzerinde çalıştıktan sonra bunlarla teatral bir kurgu oluşturduğunu, fakat oyunda geçen hiçbir sözcüğün kendisi tarafından eklenmediğini, tamamının tutanaklardan derlendiğini açıklar. Yine bu tanıtımda, belgesel nitelikte bu oyunu yaparken, ilgilenen bir kesimin izleyeceğini, çok geniş bir kitleye ulaşacağını düşünmediğini de söyler. Tiyatro ile ilgili öngörülerinde pek de yanılmayan Erkal bu konuda yanıldı. Oyun dört sezon boyunca kapalı gişe sürer.
224 kez oynanır, on binlerce seyirciye ulaşır, İstanbul, Ankara, İzmir bir yana iki kez tüm Anadolu’yu dolaşır, Londra, Brüksel, Rotterdam, Basel, Paris, Lyon, Strasburg ve başta Hamburg ile Berlin olmak üzere Almanya’da 11 kentte sahnelenir, çok sayıda önemli tiyatro ödülüne layık görülür.
Her zamanki alçakgönüllülüğüyle Erkal, oyunun bu kadar başarılı olmasını, iç burkucu konunun çok önemli bir siyasal toplumsal olguyu aksettirmesinde arar. Tabii ki haklıdır ama, kanımca asıl sebep Sivas 93’ün her şeyden önce tiyatro, hem de belgesel oyunun bilgi aktarımı görevinin ötesinde, dört dörtlük bir tiyatro olmasında.
Öncelikle metin o kadar ustaca kurgulanmış, en önemli ayrıntılarda öyle derinlemesine çalışılmış ki, olaylar izleyiciye an be an yaşarcasına hissettiriliyor. Ve gerilim neredeyse tahammül edilmez hâle geldiğinde Metin Altıok, Behçet Aysan ve Uğur Kaynar’dan alıntılar ya da Aziz Nesin, Nazım Hikmet, Ataol Behramoğlu ve Bülent Ecevit’ten şiirlerle seyirciye, rahatlama değil de kısa bir soluklanma olanağı tanınıyor.
Sahnede altı oyuncu, Genco Erkal, Meral Çetinkaya, Yiğit Tuncay, Murat Tüzün, Çağatay Mıdıkhan, Saliha Şirvan Akan, oyundaki tüm karakterleri değişe değişe canlandırıyor. Fondaki ekranda izlenen olayların gerçek görüntüleri, oyunun onlar kadar önemli yedinci karakteri. Ekip, yapımcılığını sevgili dost Nurdan Arca’nın yaptığı, Melih F. Tatlıcan’ın kurguladığı bu filmle senkron olarak oynuyor ve film, yaşananlara, konuşulanlara fiilen katılan bir oyuncuya dönüşüyor. Oyuncuların fonda kendilerinin birkaç katman çekiminden oluşan görüntülere hiç bakmadan, onlarla senkronize konuşarak, duman efekti eşliğinde oteldekilerin yangından nefessiz kaldıkları sahneyi canlandırmaları hem görsel hem işitsel olarak olağanüstü.
Bu oyunun kesinlikle müziğe ihtiyacı olduğundan yazarken bile emin olan Erkal, Fazıl Say’dan Sivas 93’ün müziğini yapmasını istediğinde Say Erkal’a, turne ve beste siparişleri yüzünden müthiş yoğun olduğunu, ancak mevcut bestelerini istediği gibi kullanabileceğini söylemiş. Erkal’ın Nazım Oratoryosu, Metin Altıok Oratoryosu, Kara Toprak, İpekyolu Konçertosu, Keman-Piyano Sonatı, Anadolu’nun Sessizliği ve Nazım Belgeseli’nden kurguladığı müzik eşliğinde Sivas 93’ün provasını izlediğinde de bu kolajı çok başarılı bulduğunu belirtmiş.
Sonuçta, beş kamerayla çekilerek sesleri ve müzikleri ayrıca kaydedildikten sonra kurgulandığından arşivdeki diğer oyunlardan farklı teknik düzeydeki Sivas 93, sinemayı, tiyatroyu ve müziği, hiçbirini öne çıkarmadan ustaca içi içe geçiren müthiş sağlam bir görsel işitsel çalışma. Belgesel ve politik oyun işlevini büyük başarıyla yerine getirirken, bunları fersah fersah aşan, nefes nefese izlenen, tokat gibi bir tiyatro başyapıtı.
Can Yücel anısına ‘Can’
“Bir osuruk ağacıyım ben,
Yellendikçe şiir açan”
Can Yücel
‘Can’ın tanıtım videosunda Genco Erkal, Can Yücel’in öldüğünü ve vasiyeti uyarınca ertesi gün Datça’da toprağa verileceğini, Datça’da ‘Yalınayak Sokrates’i oynadıkları turnede öğrendiğini ve o gece sahnedeyken Can Yücel ile Sokrates’in nasıl birbirlerine benzediklerini fark ettiğini anlatır.
Cenaze töreninden sonra Can Baba’nın sadece şiirlerinden değil, düz yazılarından da yola çıkarak bir oyun yazmaya karar veren Erkal, yakın dostluklarına karşın Yücel’in yazınsal üretiminin genişliğini ölümünden sonra keşfettiğini belirtir.
Bu metinlerden yola çıkarak Can Yücel’in hem insanî hem edebi kişiliğini yansıtan oyun, 2000’de Genco Erkal’la, babasının kendi resimleri gibi bol renkli ve cıvıl cıvıl iç dünyasını yansıtan olağanüstü sahne tasarımıyla ressam kızı Su Yücel’e ödüller getiren sahne ile şiirin hemhal olduğu bir tiyatro mucizesidir.
Erkal, tanıtımında Can Yücel’in müthiş yoğun metninin hakkını vermek için oyunun altyazılı olarak yayınladığının da altını çizer.
‘Can’ tematik olarak birbirinden farklı yaklaşık birer saatlik iki bölümde kurgulandı. Birinci bölüm, hınzır mizah duygusu, keyifli küfürbazlığı, sözcüklerle oyun oynayan o kusursuz Türkçesiyle, solcu Can Yücel’in ülkenin içinden geçtiği tüm dönemlerdeki mücadele adamı yönüne ve mahpusluk dönemine odaklanır.
İkinci bölümde Can Yücel Datça’yı keşfederek Datça’yı hiç kimsenin anlatamadığı şekilde aşkla tutkuyla şiirlerine yansıtır. Datça sevgisi, büyük aşkı Güler’e, üç çocuğuna, babasına olan sevgisinin de yansımasıdır sanki.
Ama Can, aynı dönemlerde karşısına agresif bir bademcik kanseriyle çıkan ölümü de keşfeder. Ölüm korkusuyla, ölümü kabullenmekle, insan sevgisiyle dolu bir olgunluk dönemine tabii ki her zamanki fırlama gülmece duygusu da eşlik eder.
Bundan sonrasını, Can Yücel’in şiirini, Erkal’ın şiir gibi yorumunu anlatabilmem mümkün değil. Siz en iyisi, Su Yücel’in olağanüstü mekânında, bedeni ve sesiyle Can’a yeniden can veren Genco Erkal’ın şiirsel tiyatro şölenini izleyin derim.
Hepinize sağlıklı seyirler.
Şalom / Sanat Editörü