Hastanın yaşam tarzı, psikolojik durumu, beslenme şekli, sindirim sisteminin çalışma düzeni, bağırsak florası, muhatap olduğu toksinlerin etkileri, enfeksiyonlar ve mikro gıda yetersizlikleri gibi faktörler çok fazla önemsenmez. “Vücudun kendi kendini yenileme becerisi” çoğu zaman pek dikkate alınmaz, gündeme bile getirilmez.
Günlük hayatımızda her insan, karşılaştığı en basitinden en zoruna kadar tüm sorunlarını çözmek için, önce nedenlerini araştırır ve o nedenleri ortadan kaldırarak sorunu çözmeyi dener. Ancak modern tıpta hastalık nedenleri hiç dikkate alınmaz. Sadece belirtileri (semptomları) ortadan kaldıracak uygulamalar yapılır.
Örneğin insanların evinde ya da iş yerinde, halının ya da masanın üzerine tavandan bir şeyler damlıyor olsa, hiç kimse damlayan yeri tamir edip, sızıntıyı kesmeden, ikide bir gelip kirlenen yeri temizleme girişiminde bulunmaz. Önce damlamayı ya da sızıntıyı keser, sonra gerekli temizliği yapar.
Safra kesesinde biriken çamur ya da taş ile, böbrekte biriken kum yahut taşın oluşum şekli, masadaki pisliğin birikmesinden çok farklı değildir. Böbreğimizdeki ya da safra kesemizdeki taş, beslenme düzenimizde yaptığımız bazı yanlışlardan dolayı çok uzun bir sürede oluşmuştur ve o yanlışları yaptığımız sürece de büyümeye devam edecektir.
Yani bu problemden kurtulabilmek için, önce taş oluşum nedenlerinin ortadan kaldırılması gerekir. Halbuki modern tıp hiçbir şekilde taş oluş sebebini araştırıp, ortadan kaldırmayı denemeden, hemen ameliyatla safra kesesini ya da böbrekteki taşı almayı dener. Çünkü branşı sadece safra kesesi yada böbrekle ilgilidir.
Taş oluş sebebi ortadan kaldırılmadan ameliyatla taşı ya da safra kesesini almanın, tavandaki sızıntıyı kesmeden ikide bir gidip, damlayan yerdeki pisliği temizlemekle aynı şey olduğunu da, hiçbir hasta düşünmez. Böbreğinizdeki taşın ameliyatla alınması, sizin asıl probleminizin belirtilerini ortadan kaldırmaktan başka bir şey değildir. Aynı böbrekte bir süre sonra mutlaka yeniden taşlar oluşacak ve hastalığınız daha da ağırlaşarak, sizi yeniden rahatsız etmeye devam edecektir.
Daha net anlaşılması için, yapılan işlemi yeniden örneklendirecek olursak; diyelim ki aracınızın fren ya da yağ lambası gibi herhangi bir ikaz lambası yandı. Servise götürdünüz. Oradaki yetkili motordan ya da fren sisteminden ikaz lambasına giden kabloyu keserek, ya da ilgili sigortayı iptal ederek, ikaz lambasının yanmasını engelledi ve buyurun artık ikaz lambanız yanmıyor diyerek aracınızı size teslim etti.
Bu işlem sizin aracınızdaki sorunu çözer mi, yoksa bir süre sonra çok daha büyük ve masraflı bir problemle karşı karşıya kalmanıza mı neden olur. İşte modern tıbbın hastalık nedenlerini hiç dikkate almadan, sadece belirtilerini (semptomlarını) bastırarak şikayetlerinizi geçici olarak ortadan kaldırması, tamircinin aracınızda yanan ikaz lambalarını, kablosunu keserek söndürmesinden farklı bir şey değildir.
İnsanlar genelde, uzun bir süre sağlıksız beslenip sağlıksız bir yaşam sürerek şikayetleri artıp, organları ya da sistemleri hasta olana kadar bekler. Sonra da çaresiz bir şekilde herhangi bir sağlık kuruluşuna ya da tanıdığı bir doktora veya ünlü bir Profesöre giderek, kısa bir sürede iyileştirilmesini ister. Doktorlar da “Sağlık sistemi gereği” olarak, ilaç ya da başka bir yolla hastalık belirtilerini ortadan kaldırarak hastayı rahatlatır.
Bu durum ise aynen aracın motorundan yağ lambasına giden kabloların kesilmesiyle, bir süre sonra aracın motorunun yanıp, arızanın ve masrafının daha da büyüyerek, tekrar servise gelmesi gibi, hastanın da bir süre sonra çok daha ciddi hastalıklar ve masrafla sağlık kuruluşuna tekrar gelmek üzere, taburcu edilmesinden başka bir şey değildir.
Bu nedenle her fırsatta diyorum ki; “Aracınızı ya da cep telefonunuzu tanıdığınız kadar vücudunuzu tanıyarak, hastalık nedenlerini öğrenin”.
Çünkü hastalık nedenleri ve çözümleri korktuğunuz yada bize öğretildiği kadar anlaşılmaz, karmaşık ya da gizemli değiller.
Hastalığın adı ne olursa olsun, tamamının sebebi de, genellikle kendi yanlışlarımız sonucu oluşan, toksinler, enfeksiyonlar, iltihaplar, mikro gıda yetersizliği ve bağışıklık sistemi zayıflaması gibi nedenlerin herhangi biriyle ortaya çıkan “Hücresel fonksiyon bozukluğu” ve buna bağlı olarak, organ ya da sistemlerimizin görevini yapamayacak hale gelmesinden başka bir şey değildir.
İnsan vücudu hiçbir zaman ve hiçbir şekilde, tesadüfen, sebepsiz ya da habersiz bir şekilde hasta olmaz. Eğer bir insan hasta yada vücudunun herhangi bir yerinden ciddi şekilde şikayet edecek hale gelmiş ise, öncesinde alerji, ağrı, ateş, çarpıntı, tansiyon, ödem, ciltte lekeler, yaralar ve benzeri belirtilerle, defalarca ikaz edilmiş demektir.
Bu ikazlar dikkate alınmadığı ya da şikayet nedenleri tespit edilip ortadan kaldırılmadan, sadece belirtileri (semptomları) çeşitli şekillerde yok edildiği için hasta olduğumuz bilinmelidir. Çünkü hiçbir insan tesadüfen hasta olmaz. Hasta oluşumuzun çok net ve belirli sebepleri vardır. Eğer en basit şekliyle bile olsa, hastalık etmenleri öğrenilir, bunların ortaya çıkmasına neden olan, yanlışlar ortadan kaldırılırsa, hastalıkların, pek çoğu daha en başından, hem çok kolay, hem de çok ucuz bir şekilde önlenebilecektir.
Fazla değil, bundan yaklaşık yüz yıl önce Kanser, Kalp krizi, Diyabet, Karaciğer ve Pankreas yağlanması, Hipertansiyon, Felç, Alzheimer, Parkinson, Bunama, Polikistik Over Sendromu, Kronik Artritler, Boyun ve Bel Fıtıkları, Fibromiyozit, gibi, dejeneratif denilen sağlık problemleri, ancak yaşlı kişilerde görülürken, günümüzde genç ve orta yaşlı, yetişkin gruplar arasında sıklıkla görülür olmuştur.
Bugün, tüm dünyadaki kadınlar ve erkeklerin pek çoğu genetik, kronik veya dejeneratif hastalık adı altında, bu hastalıklardan birkaçı ile birlikte yaşamaya mahkûm edilmişlerdir. İşin garip tarafı, hem hastalık kroniktir (süreğendir), hem de semptomlarını (belirtilerini) ortadan kaldırmak için kullanılan ilaçlar süreklidir.
Yani “hem hastalık, hem de masrafları devamlıdır”. İşte kapitalist düşünceyle oluşturulan “modern sağlık sisteminin” istediği tamda budur. İnsanlar yaşayabildikleri kadar uzun yaşasınlar. Yeter ki devlet bütçesinden ya da kendi ceplerinden sürekli sağlık harcamalarına neden olacak, genetik(!), kronik (süreğen)(!) veya dejeneratif bir hastalıkları bulunsun.
Azıcık vakit ayırıp araştıracak olursanız, yer yüzünde binlerce yıldır bu günkü hastalıkların pek çoğunun ya hiç olmadığını, yada bu kadar yaygın görülmediğini ve mevcut olan hastalıkların çözümü içinde, dünya genelinde “trilyonlarca dolar” harcanmadığını görürsünüz.
Bana göre maalesef bu günkü sağlık sisteminin hedefi, hastalıklara çözümler üreterek, insanların sağlık kalitesini artırmaktan ziyade, “daha fazla para kazanmanın yollarını açmaktır”..
Özellikle batılı bir kısım sermayedar ailelerin, Modern Sağlık Sisteminin kurucusu olmaları, araştırma laboratuvarlarının belki de tamamının sahibi ya da finansörü olmaları, sağlık sektöründe kullanılan temel cihazların, tedavi amaçlı verilen ancak zararı faydasından daha fazla olan ilaçların ve hastalık nedeni olarak kabul edilen tüm kimyasalların, bu ailelerin sahibi oldukları firmalar tarafından üretilip, yine bunların sahibi oldukları medya kuruluşları tarafından pazarlanıyor olmaları, benim başka türlü düşünmeme en büyük engeldir.
Bu ailelerin elinde bulunan ve çok gelişmiş laboratuvarlar da araştırma yapan dünyanın en zeki bilim insanlarının ( bu insanların gayet iyi niyetli olarak insanlığa hizmet için uğraştıklarından emin olmama rağmen) patronlarına daha fazla para kazandırmaktan başka bir hedef için istihdam edildiklerini sanmıyorum.
Aslında her şey ortada; sağlık sisteminin kurucusu onlar, dünyanın en ünlü ve saygın bilinen eğitim kurumlarının sahibi yada finansörleri onlar, araştırma yapan bilim insanları onların kontrolünde, sonucu değerlendirip yayınlayacak bilim kurulu onların denetiminde, sonucu ve uygulamalarını dünyaya duyuracak istedikleri insanı göklere çıkaracak, istediklerini yerin dibine geçirecek, insanlar üzerinde her türlü algı operasyonu yapabilecek medya kuruluşları onların.
Netice ortada, “Tedavi edilemeyen binlerce hastalık ve ülkelerin sağlık harcamaları trilyonlarca dolar”. Bilmem kafanızda bazı soru işaretleri oluşması için bu kadar ip ucu yeter mi?.. Dikkate alıp almamak tamamen sizin bileceğiniz bir şey. Ancak İnsanlar genelde sağlıklarını kaybedip, ölümle burun buruna geldikleri vakit, “Sağlıktan daha değerli hiçbir şeyleri olmadığını fark eder..”
Bu nedenle diyorum ki, sağlığınız bozulmadan, elinizde fırsat varken, biraz gayret edip, emek verip, zaman harcayarak, vücudunuz ve hasta oluş nedenleriniz hakkında, yeteri kadar bilgi sahibi olup; vücudumuzun kendini yenileme kabiliyetini sekteye uğratacak yanlışlardan uzak durarak, hücre yenilenmesi için vücudumuza gerekli olan mikro gıdaları temin edersek, (eğitimli ve profesyonel sağlık personellerinin ilgilenmesi gereken), acil durumlar, ameliyatlar ve özel durumlar dışında, “Sağlığımızı korumak” tamamen kendi inisiyatifimiz de olabilir.
Tekraren diyorum ki “Hasta olmamak, hasta olup iyileşmeye uğraşmaktan çok daha kolay ve çok daha ucuzdur..”
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....