Reşit Galip Bey
Reşit Galip, ya da Mustafa Reşit Baydur, 1893 yılında Rodos‘ta doğmuştur. Babası mahkeme reislerinden Mehmet Galip Bey, annesi Rodoslu Münevver Hanım’dır. Diplomat Hüseyin Ragıp Baydur’un kardeşidir. İlk ve ortaokulu Rodos’ta okudu. Lise eğitimi sırasında İzmir‘e geldi İzmir’deki St. Jean Babtiste Kolleji’nde okudu. İzmir’deki Fransız Koleji’nden 1911 yılında mezun olduktan sonra İstanbul Darulfünuna bağlı Mekteb-i Tıbbiye’ye giderek oradan doktor olarak 1917 yılında mezun oldu. Mezun olduktan sonra aynı fakültede asistan olarak çalıştı.
Tıbbiye öğrencisi iken arkadaşları için “Hakikat” gazetesi adlı bir gazete ve “Sivrisinek” adlı karikatür dergisi çıkardığı gibi, İstanbul’da çıkan çeşitli gazetelerde yazıları yayımlandı.
Tıbbiye öğrenciliği devam ederken gönüllü olarak Balkan Harbi‘ne katıldı ve yaralandı. Ardından I. Dünya Savaşı‘na katılmak için gönüllü odu; Çatalca ve Kafkasya Cephelerinde savaştı; Erzurum‘da hastalanarak geri döndü.
Reşit Galip, Mübadele Komisyonu delegesi, Aydın Milletvekili, Ankara İstiklal Mahkemesi üyesi, Türk Ocakları Merkez Heyeti Başkan Vekili, Türk Tarihi Tetkik Encümeni Genel Sekreteri, Türk Tarih Kurumu Genel Sekreteri, CHP GYK Üyesi, Halkevleri’nin kurucularındandır.
İstanbul’da I. Dünya Savaşı’ndan sonra “Köycüler “ adlı cemiyetin kurucularından oldu. Kurtuluş Savaşı başladığında bu derneğin faaliyetleri doğrultusunda Doktor Hasan Ferit ile birlikte Tavşanlı’da köylerde milli mücadelenin propagandasını yapmaktaydı. Sakarya Savaşı‘ndan sonra Ankara’da Sağlık Bakanlığı Hıfz-ı Sıhha Dairesi başkanlığına getirildi. 5 Aralık 1921 tarihinde kendi isteği ile Mersin hükümet doktoru olarak atandı. 1924 yılında Gaziantep Sıhhiye Müdürlüğü’ne tayin edilince bu görevi kabul etmedi ve istifa ederek Mersin’de serbest hekimlik yapmaya başladı.
Mersin’de bulunduğu sırada hekimliğin yanısıra “Yeni Mersin” gazetesinin başyazarlığını üstlenmiş ve “Yeni Adana” gazetesinde de yazılar yayımlamıştır. Bu yayın organlarında Anadolu’nun ve Türklüğün kurtarılması için temel sorunun köylere hizmet götürmek ve köylüyü eğitmek olduğunu vurgulayan yazılar yazdı.
Lozan Anlaşması‘nın imzalanmasından sonra anlaşma gereğince Türkiye-Yunanistan arasındaki nüfus değişimini düzenlemek için kurulan Türk-Yunan Mübadele Komisyonu’nda delege olarak görev yaptı.
1925 yılında ara seçimlerinde General İzzettin Çalışlar‘ın istifa etmesi ile boşalan Aydın milletvekilliğine seçilerek meclise girdi. Kısa bir süre sonra başlayan Şeyh Sait İsyanı sırasında, Ali Çetinkaya başkanlığındaki Ankara İstiklal Mahkemesi’nde üye olarak görev yaptı.
3. ve 4. Dönem TBMM. Aydın milletvekilliği yaptı. Türk Ocakları’nın 23 Nisan 1930 günkü kurultayında 16 üyeli Türk Tarihi Tetkik Heyeti üyeliğine seçildi ve heyetin genel sekreteri oldu. Türk Ocakları’nın kapatılması üzerine onun yerine kurulan Halkevleri örgütünün kurulmasında etkin rol aldı.
Sonradan Türk Dil Kurumu’na dönüşecek olan Türk Dili Tetkik Cemiyeti içinde de yer aldı ve bu cemiyetin çıkardığı “Öz Dilimiz” dergisinin baş yazarlığını üstlendi.
19 Eylül 1932 tarihinde Milli Eğitim Bakanı olarak atandı. Bakanlığı sırasında ilkokuldan başlayarak öğrencilere Atatürk ilkelerine bağlılık ruhu aşılamaya yönelen Reşit Galip Cumhuriyet 10. yılını doldururken 23 Nisan 1933 sabahı çocuklarına kendi yazdığı bir andı okutmuş ve o gün Çocuk Haftası’nı açış konuşmasında da bu metni tekrar etmişti. Bu konuşmanın ardından Bakanlıkça yayımlanan bir genelge ile Cumhuriyet’in 10. yılından başlayarak okullarda bu ant sürekli hep bir ağızdan okutulmuştur.
Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Milli Kütüphane ile İlimler ve Sanatlar Akademisi’nin kurulması onun bakanlık dönemine kararlaştırıldı.
1933 yılında Üniversite Reformu yaptı. Darülfünun’un lağvedilip yerine İstanbul Üniversitesi’nin kurulmasına dair kanun 31 Mayıs 1933’te TBMM’de kabul edildi. Yasanın yürürlüğe girmesinden önce kadronun saptanmasına ilişkin yoğunlaşan eleştiriler yüzünden Reşit Galip 13 Temmuz 1933’te bakanlıktan ayrıldı.
Reşit Galip, Zübeyre hanım ile evli olup 3 kız çocuk babasıydı.
Reşit Galip, 5 Mart 1934 tarihinde 41 yaşında zatürreden Ankara’da ölmüştür.
Ankara’da ve Nazilli’de bir caddeye ismi verilmiştir.
Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu 10 Mayıs 1933 tarih ve 101 sayı kararı ile okullarda “Andımız” okutulmaya başlandı.
1933 yılında İlk andımız şöyleydi:
Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam; küçüklerimi korumak,
büyüklerimi saymak,
yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
Anımız, 1972 yılında değiştirildi. 29 Ağustos 1972 tarih ve 14291 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan ilkokullar yönetmeliğinin 78. Maddesinde and’da yer alan “budunumu” kelimesi “milletimi” olarak değiştirilirken “Türküm, doğruyum, çalışkanım” diye başlayan cümle ile sonra yer alan “Ne mutlu Türküm diyene” cümlesi eklendi:
Değişimden sonraki Andımız: (1972)
Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam; küçüklerimi korumak,
Büyüklerimi saymak,
Yurdumu, milletimi, canımdan çok sevmektir.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk; açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Ne mutlu Türküm diyene!
Andımız, 1997 yılında ikinci defa değiştirildi. “Öğrenci Andı”nın günümüzde söylenmekte olan metni, Millî Eğitim Bakanlığı Tebliğler Dergisinin Ekim 1997 tarih 2481 sayısında yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 10. Maddesiyle belirlenmiştir. Bu maddeye göre ilköğretim okulunda öğrenciler, her gün dersler başlamadan önce öğretmenlerin gözetiminde topluca aşağıdaki “Öğrenci Andı”nı söylüyorlar:
1997 yılındaki değişimden sonraki andımız:
Türküm, doğruyum, çalışkanım.
İlkem; küçüklerimi korumak,
büyüklerimi saymak,
yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, hiç durmadan yürüyeceğime and içerim.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene!