78 kişinin can verdiği Kartalkaya faciasını unuttuk. TUSİAD yetkililerinin gözaltına alınmasını geçiştirdik. Siyasi istikbalimiz için “terörü sonlandırma” senaryolarının hayata geçiş hamlelerini kuşkuyla izlemeye devam ediyoruz.
Ülkenin gündemi devamlı değişiyor. Siyasetin ayak oyunları ve karşılıklı tuzakları, geçim sıkıntısı altında inleyen halkı iyice yoruyor. Çözüm bekleyen çok ciddi sorunlarımız varken, iktidar CHP’li belediyelerle ve özellikle İmamoğlu ile uğraşıyor. Yok diploması sahteymiş, yok yönetiminde usulsüzlükler yapmış. Peş peşe iddialarla soruşturma açıp duruyorlar hakkında. Önünü kesecekler, belli ki seçime girmesini engelleyecek cezaları asacaklar boynuna.
İkinci kürt açılımı, planlandığı ve beklendiği şekilde sonuca gitse, ülkesini seven herkes bundan çok mutlu olur. Terörün bitmesi ile Türkiye çok güçlenir, moral kazanır. Genel bir kucaklaşma fotoğrafı, ülkenin üzerindeki kara bulutları hemen dağıtır. Keşke öyle olsa..
Ancak bu girişimin Anayasa değişikliğini kolaylaştırmak ve Kürtlerin partisi DEM’in oyunu garantilemek için yapıldığına inananlar var. APO’nun “silahları bırakın, terörü bitirin” talimatına uymayacak olanlara işaret edenler var. Bu konuda ne tavizler verildiğini, ne pazarlıklar yapıldığını merak edenler var. Genel bir kuşku-şüphe havası hakim ortalığa. Bunu dağıtacak net açıklamalar gerekiyor.
Böyle bir siyasi iklimde ve ortamda, halkın günlük yaşamı daha da zorlaşıyor. Siyasetin gündemi ile vatandaşın problemi çok farklı gelişiyor. İktidar farkında değil herhalde. Millet gıda bütçesini denkleştiremezken, günlük yaşamda her şeyin fiyatı katlanarak artıyor. Şu anda Türkiye’nin her yerinde, her evde, tüm ailelerde elektrik faturaları şoku yaşanıyor. Binlerce liralık faturalara bakanlar gözlerine inanamıyorlar. İki kişinin yaşadığı bir eve 3000 lira fatura gelir mi? Elektrikle ısınıyorsa geliyor işte. Belli bir kilovatın üzerinde yakıyorsa da iki misli geliyor.
Nasıl ödenecek bu paralar, nasıl ödenecek bu fahiş faturalar? Sen maaşlara yüzde 25-30 zam yaparken, elektriğe gelen iki-üç misli de aşan korkunç zamlara “özel sektör yapıyor” diye nasıl seyirci kalırsın? Durun daha bitmedi, ev sahibi ile kiracı arasındaki kavgalar tüm hızıyla sürüyor. Mahkemelerde boğuşup duruyor insanlar. Ölçüsüz kira istekleri, ödeyemeyip kapı dışarı edilen biçareler… Çok acıklı dramlar yaşanıyor bu konuda. Hele bir de apartmanların aylık aidatları var ki, neredeyse kiraya yaklaşacak ödemeler. Herkes huzursuz, herkes bu problemlerle uğraşıyor her gün.. Evde elektrik arızası mı var, 1500’den aşağı gelmiyor tamirci. Su tesisatında patlak ya da kaçak mı var, en ucuzundan 2000 lirayı gözden çıkarmalısınız. Ayrıca bu parayı sizden elden alanlar, fatura veya makbuz filan da vermiyorlar.
Evdeki elektrikli makinalar mı bozuldu? Eve gelmek için 1000-1500 lira servis parası alıyor şirketler. Hani televizyonlarda ilanlarını seyrettiğiniz o meşhur firmalar, mallarını sattıktan sonra burunlarından kıl aldırmıyorlar. Bir de “depomuzda yedek parçası yok, merkezden gelecek” diye sizi bir-iki hafta oyalamıyorlar mı, çileden çıkıyorsunuz işte. Kime anlatacaksınız derdinizi, nasıl savunacaksınız hakkınızı? Maalesef böyle yönetiliyoruz işte, böylesine sahipsiziz. Bunca polis, bunca jandarma, bunca bekçi çalıştırıyor devletimiz. Vatandaş kendisini güvende hissetmediği için, evlerine ya da işyerlerine ayda binlerce lira ödeyerek alarm taktırıyor.
Polis evlerdeki ya da dükkânlardaki hırsızlıklara müdahale etmek için kamera sistemi arıyor. Yoksa onun da yapacağı bir şey yok. Hoş yapıp hırsızı yakalasa da, etkisiz ceza yasaları nedeniyle mahkemeler suçluyu salıveriyor. Salmasa cezaevleri tıklım tıklım dolu. Yenisini yatıracak yer bulamıyor yöneticiler. Biz iyi yönetilmemiz için her şeyi yapıyoruz, vergimizi eksiksiz ödüyoruz ama yine de sürünüyoruz.
Hiç bu kadar karambole düşmemişti bu toplum. Azıyla çoğuyla, iyisiyle kötüsüyle geçinip gidiyorduk. Ama şimdi her şey birbirine girdi. Milletin günlük yaşamındaki sıkıntıları bırakın çözecek, anlayacak kimse yok ortalıkta. İşimizi görsünler, sorunlarımızı halletsinler diye görevlendirdiğimiz kamu görevlileri bile, şikâyetçi hallerinden. Anlayın artık gerisini. Türkiye’nin güncel sorunu Anayasa değişikliği değil, işadamlarının gözünü korkutmak değil, muhalif belediye başkanlarıyla uğraşmak hiç değil.. Güncel sorunumuz çok kötü yönetilmemiz ve günlük yaşamımızın her açıdan zulme dönüştürülmesi… Bunu hala görmezden gelmeye devam edecek miyiz?