“Tek hedefi para, zevk ve eğlence olan, tek dünyalı modernizm,” insan hayatının “ahiret kanadını kırdığı veya yok saydığı için,” sürekli olarak geriye kalan tek kanada yatırım yapmış ve geliştirdiği ürünler, aletler, cihazlar, alışkanlıklar, yeni düşünce, hayat ve beslenme tarzlarıyla da insanları mutlu etmeye (!) çalışmıştır.
Tabii olarak bu hedefe ilerlerken de, en hayati bilim dallarını kendi çirkin emellerine alet etmiştir. Hiç dikkat çekmemekle birlikte, “tıp ilmi de modernizme alet edilen bilim dallarının” en başında gelmektedir.
Çünkü son yüz yılda çok büyük paralar harcanarak geliştirilen yöntemlerin, aletlerin, cihazların ve ilaçların tamamı da “hastalıkları ortadan kaldırmaktan ziyade, sadece semptomları (belirtileri) bastırmaya ve hasta konforunu artırmaya” yönelik olmuştur.
Bu uygulama ise “hastalıkların gerçek sebeplerini maskeleyerek,” hastaları yanlış düşünce ve yaşam tarzı ile sağlıksız beslenme şekline devam etmeleri konusun da “cesaretlendirerek,” hastalıkların daha da kötüleşmesi yönünde zaman kaybettirmekten başka bir işe yaramamıştır.
Halbuki “hastalıkların azaltılabilmesi veya tedavi edilebilmesi için” asıl dikkat edilmesi gereken konu “fabrika ayarlarımızı bozan sebeplerdir.” Çünkü fabrika ayarlarımız bozulmadan hasta olmayız ve “her hastalığın mutlaka bir sebebi vardır.” Yani sonuçların değişmesi ve hastalıkların iyileşmesi ancak sebeplerin ortadan kaldırılmasına bağlıdır.
Tansiyon, şeker hastalığı, nefes darlığı, kalp çarpıntısı, kabızlık, ishal, kolesterol, trigliserit, ağrı, ateş, ödem, alerji, kilo veya sık sık soğuk algınlığı gibi semptomlar, (belirtiler) “hastalıkların başlangıcında vücudumuzun verdiği sinyallerdir.” Aslında bu sinyallerin (semptomların) sebepleri işaret ederek asıl hastalığı ele vermesi açısından çok değerlidir.
Sebepler dikkate alınmadan, kimyasal ilaçlar veya ameliyatlarla (sadece) “semptomların bastırılması veya yok edilmesi” hastalıkların “ağırlaşmasından ve çoğalmasından” başka hiç bir işe yaramayacaktır. Bu nedenle semptomlar ortadan kaldırılırken, hastalık nedenleri de araştırılmalı ve mutlaka ortadan kaldırılmalıdır.
Hepimizin kesin olarak bilmemize rağmen, sürekli olarak görmemezlikten geldiğimiz yalın bir gerçek de, “sağlıktan daha değerli hiçbir şeyimizin olmadığını,” ancak sağlığımızı kaybedip, ağır bir hastalığa yakalanıp, “ölümle burun buruna geldiğimiz vakit” fark ediyor olmamızdır.
“Kanserle Savaşırken Öğrendiklerim” adlı kitap, hayatımızda ki yanlışları fark ederek, düzeltilmesine yönelik gösterdiğim çabaların sonucu olarak yazılmıştır. Özet olarak bu kitap da diyorum ki;
*Hastalıklarınıza çözüm bulamadıklarını düşünerek “doktorları suçlamaktan vaz geçin.”
*”En değerli varlığınız olan sağlığınıza” dikkat etmenin, hasta olmamayı öğrenmenin “öncelikle kendi sorumluluğunuz da” olduğunu unutmayın.
*Fabrika ayarları gereği “vücudunuzun kendi kendini tamir ve yenileme kabiliyetini” sekteye uğratacak toksinler, yanlış düşünce, beslenme ve yaşam tarzı gibi hatalarınızı öğrenin ve uzak durun.
*Hücrelerinizde bulunan “imalat hatlarının, enerji üretim santrallerinin, atık değerlendirme tesislerinin vs.” muntazam çalışabilmesi için gerekli olan, mikro gıdaları, (mümkün olduğu kadar) doğal yollarla yeterli miktar ve çeşitlilik de temin etmeye çalışın.
*Farkında olmadan yaptığımız yanlışlar sonucu, içimizde geliştirdiğimiz ve büyüttüğümüz “ölümcül tehlike inflamasyon” hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olarak gereken tedbirleri alın.
Eğer; kısaca yukarıda özetlediğim şartları detaylı olarak (Kanserle Savaşırken Öğrendiklerim’i dikkatlice okuyarak) öğrenip, uygulamaya çalışırsanız, eğitimli ve profesyonel sağlık personellerinin ilgilenmesi gereken acil durumlar ameliyatlar ve özel vakalar dışında, “sağlığınızı korumak tamamen kendi kontrolünüzde” olacaktır.