Toplum olarak günlük basit işler peşinde ki koşuşturmalar ve kafamızı, bedenimizi meşgul eden, gücümüzün yettiği veya yetmediği yığınla problemlerle uğraşmanın yanında, hasta oluncaya kadar kıymetini bilmediğimiz en büyük varlığımız olan, “sağlığımızın nasıl tüketildiğini, elimizden nasıl kayıp gittiğini, gelecek nesillerin nasıl yok edildiğini,corona virüsü gibi” bir tek virüsle bile sağlık sektörüne nasıl “toplu müşteri kazandırıldığını” umursamıyor, görmüyor, farketmiyoruz.

Temel argümanı “korkutmak olan” bu sistem; insanları “ağır hastalıklarla ya da doğrudan ölümle korkutarak” verilecek her türlü kimyasal ilaçları kullanmaya, yapılacak her türlü işlemi (çaresizlikten bütün riskleri en başından üzerinize alarak) kabullenmeye razı ederek, bir yandan sessiz sedasız hedefine ulaşıyor, bir yandan da “sağlık harcamaları adı altında devletleri sömürüyor.”

Bu sistemin sahipleri “korkuyu en güzel şekilde pazarlayarak” bu günlere geldiler ve bundan böyle de korkudan beslenmeye devam edecek gibi görünüyorlar. Çünkü insanları ne kadar çok korkutup çaresizliğe mahkum ederlerse, (çok faydalı işler yaptıkları zannedilen) gayrı meşru karlılıklarını o kadar uzun yıllar daha sürdüreceklerini çok iyi biliyorlar.

Yaydığı hastalık korkusuyla, insan canıyla, insan kanıyla beslenen bu korku imparatorluğu"nu ayakta tutanlar kimler? 

Sadece küresel güçler deyip geçiştirdiğimiz büyük aileler veya baronlarmı?

Korkanların, araştırmayanların, öğrenmeyenlerin, çaresizlikten her şeye razı olarak, her türlü sağlık problemini doktorların çözmesini bekleyenlerin hiç mi suçu yok.” Milyarlarca insanın oluşturduğu bu büyük kitleye ne demeli?

Ölümcül hastalıkların nasıl yaygınlaştığını, insanların yavaş yavaş kısırlaştırıldığını, tüp bebek sayısının sürekli arttığını, normal çocuk doğumlarının sürekli azaldığını, insanlığın nasıl bir felakete doğru gittiğini fark etmeden,” çaresiz bir şekilde görünmeyen bu felaketi işleme suçuna, “korkutanlar ve işbirlikçileri kadar, korkanlar da ortak değiller mi?”

Evet, ortaklar; hem de en az korkutanlar ve işbirlikçileri kadar sorumlular!!!

Çünkü bu sistemi bu günlere, “insanların Allah’a ve kendi vücuduna olan güvensizliği, ilgisizliği, bilgisizliği, hazırcılığı, çaresizliği ve korkaklığı getirdi.” Yıllardır bu duruma isyan edip, insanları uyarmaya, uyandırmaya çalışıyorum. Çok geç olmadan uyananların sayısını artırabilmek düşüncesiyle kaleme aldığım “Kanserle Savaşırken Öğrendiklerim” adlı kitabımda;

*Hücrelerimizde ki “imalat hatlarını, atık değerlendirme tesislerini, enerji üretim santrallerini, her saniye milyonlarca hücremizin yenilendiğini yok sayarak, insanları bir makina gibi görüp,” sadece parça değiştirmeye veya (sinyalleri) semptomları bastırmaya yönelik tedaviler uygulayan sağlık sisteminin “asıl hedefinin para kazanmak olduğu fark edilsin” istiyorum.

*Son teknoloji ürünleri olan cihazların, laboratuarların ve elektronik aletlerin sonuçlarına göre konulan pek çok teşhisin doğru olmayabileceğini, çünkü bu makinaların, sahipleri elinde sadece kar amaçlı olarak kullanılma ihtimalinin yüksek olduğu bilinsin istiyorum.

*Modern hayatı yaşamak adına; günlük yaşantımızda muhatap olduğumuz sayısız yapay ürünlerle olan ilişkilerimizle, düşünce ve beslenme tarzımızda yapılan pek çok yanlış yönlendirmeler veya uygulamalarla insanların nasıl “hastalıklara mahkum edildiği ve ilaç adı altında hastalık satıldığı fark edilsin” istiyorum.

*İnsanların tedavi edildiklerini zannederek “her fırsatta poşet poşet kullanmaya mecbur edildikleri ilaçların,” sadece semptomları (belirtileri) bastırmak için verildiğini, bu şekilde, “tüm vücudumuzun fabrika ayarlarının bozulduğu, hastalıkların hem büyütülüp, hem çoğaltıldığı” ve neticede sürünerek (varını yoğunu harcamalarına rağmen) ölüme mahkum edildiklerini, iş işten geçmeden fark etmelerini istiyorum.

*”Sağlığımızı korumanın başkalarının sorumluluğunda değil, öncelikle kendi sorumluluğumuzda” olduğunu, başkalarının eline düştükten sonra hiç kimsenin hiçbir şey yapamayacağını, sadece (çoğunluğu devletin cebinden) para harcayarak hastane koridorlarında (sürünerek) yok olacaklarını fark edip, “hasta olmamayı öğrenip, en azından gelecek nesilleri kurtaralım” istiyorum.

Birazcık emek verilmesi halinde” soğuk algınlıkları, grip, sinüzit, faranjit, bronşit, nefrit, gastrit, ülser, astım, alerjiler, gut, zona, romatizma, kemik erimesi veya kireçlenme gibi bağışıklık sistemi ve inflamasyonla doğrudan ilgili olan hastalıkların binlerce yıldır olduğu gibi, “doğal yollarla (çok büyük oranda) tedavi edilebileceği bilinsin” istiyorum.

Hafta sonunun “sağlık bilincimizin çoğaltılmasına” vesile olması dileğiyle…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.