Cenaze evinde yemek vermek eski bir Türk geleneği. Atalarımız cenaze olduğunda taziyeye gelenlere yemek ikramını önemli bir görev sayar ve bu geleneğe de Yoğ Töreni derlerdi. Ölenin ruhu rahat ettirilmezse dirilip hayattakileri rahatsız edeceği inancından kaynaklanan bir uygulamaydı.
Zaman içerisinde cenaze evine komşular, akrabalar tarafından hazırlanıp getirildi yemekler. Ölünün yakınları üzüntüden yemek hazırlamak gibi bir telaşla uğraşmasın diye acısına saygı duyularak. Fakat bu gelenek de son zamanlarda yine cenaze sahibinin yükümlülüğü haline dönüştü. Günümüzde de evde yemek hazırlayacak durum olmadığı için ev sahibi ev yemeği yerine pide ve ayran ikram etmeye başladı.
Kültürümüzde artık yeri kalmayan ve aslında mantıklı bir anlam yükleyemeyeceğim şey, bu cenaze evlerinde yapılan yemek ikramı.
İnsanların acıları zirvedeyken, pilav üstü et pişirip, bir de tatlını versin, seni doyursun o acısının ardından.. "Rahmetlinin canına değsin" de ve bir güzel götür ikramları..
Şimdilerde belediyeler de cenaze ailelerine acıyıp, destek olmak ve gelenlere dağıtılmak üzere koli koli pide taşıyorlar. "Ye birader ye.. Rahmetlinin canına değsin (!).." Nasıl değecekse bilemiyorum..
Altı yedi sene önce bir müftünün basın açıklamasından hatırıyorum; 'gelenek haline gelen, cenaze sahipleri tarafından defin sonrası vatandaşlara pide ikramında bulunmanın, İslam dinine göre uygun olmadığı'nı söylüyordu. Yani bu işe dinimizde yer olmadığı da bilinmekte..
Bence bu gereksizlikten vazgeçilmeli.
İnsanlar cenaze sahibinin acısını paylaşıp, taziye vermek amacıyla orada olduğunu unutuyor. Hatta yemeği beğenmediğini ya da yeterince doymadığını dahi söyleyip dedikodu yapanlara dahi rastlıyoruz.
'Dedikodu' deyince, o da özellikle cenaze evlerine sokulan bir garip gelenek haline geldi malesef..
Ölen kişi ya da yakınları hakkında fısıl fısıl konuşanlar, ileri geri atıp tutanlar, daha olmadı gereksiz anılarını anlatanlar.. Neymiş, cenaze sahibiyle sohbet, onların acısını bastırırmış.. İyi de hangi sohbet?..
-Rahmetliyle bir gün çarşıda karşılaştık kahve içelim dedik...
Hatta hızını alamayıp sohbetin boyutunu arttıran tiplere ne demeli;
-Yahu Ahmet senin oğlan ev aldı mı? Kredi falan arıyordu bir ara..
Bir diğeri;
-Senin kız evlendi mi, çocuğu var mı?
Arkadaş burası pideci dükkanı mı, köy kahvesi mi, ölü evi mi nedir? İnsanların acısı kendilerine yetiyor zaten; bir de üzerine senin o lüzumsuz sohbetlerine, "nasıl öldü bir anlat bakayım" gibi saçma sorularına nasıl tahammül etsinler?
Çok şeyler diyeceğim de burada nasıl yutkunup susayım bilemiyorum.
-Az saygı, lütfen az saygı, burası taziye yeri unutmayın. Bu ne böyle, susun!.. diyesi gelir aklıbaşında olanların..
Uzun lafın kısası "ölüye git ağla, düğüne git oyna" diye boş yere söylememişler be kardeşim. Herşeyin bir yeri ve zamanı var. O ortamlarda takınılan tutumlar, söylemler, davranışlar saygı çerçevesinde ve öncelikle insani olmalı. "Nedir arkadaş, bu sohbetinizi gidin başka yerde yapın, burası ölüye saygı duyulması gereken yer, çene çalacağın yer değil.." diyesi geliyor insanın.. Umarım söylemek istediklerimi anlatabildim..
Kayıpları rahmetle anıyor, kalanlarına sabır ve sükun diliyorum.
Sizler de sağlıcakla yaşayın..
Teşekkürler aynı düşünüyoruz. vatanımızda yozlaşmak önemli bir sorun.