Sevginin belli bir günü, tarihi olmamalı, sevgi her güne aittir, sıcak kalpten çıkan duru bir sestir ve gerçek sevgi de 'koşulsuz sevgi'dir.
Bugün de “Sevgililer Günü”
Yine bir şekilde kutlanıp, sonra akıp gidecek, bir yıl sonraya kadar unutulacak günlerden biri dersek, inanmayanlar 21 gün sonra hak verirler belki.
Tanıdığım birkaç kişiye sordum.
-Sevgililer gününe dair bir anınız varsa anlatır mısınız?
Aldığım cevaplar sempatik olsa da biraz da trajik geldi bana.
-Ben elli yılı aşkındır evliyim ve eşim sevgi günümüzü bırak hiçbir özel günümüzü kutlamadı. Elinde çiçek taşımaya utanırmış, bu mazeret mi? Çiçek şart değil ki, güzel iki çift söz söylese yeterliydi.
Diğeri,
-Benim eşim beni sadece bugün değil, her gün sevdiğini söylerdi rahmetli; sevgi gününde olmasa da bütün evlilik yıl dönümlerimizde mutlaka çiçek alır ve ben de o gün mutfakta sürpriz yemekler yapardım.
Başka bir diğeri,
-Ooooo ben, yıllardır öyle özel günler, doğum günü, evlilik yıldönümü, sevgililer günü vs. günlere birkaç gün önce başlarım hatırlatmaya. “unutma bir kez olsun hatırla” diye.. Yine de o gün geldiğinde, ben onları dememişim gibi hiiiiç oralı olmaz.
Ve son olarak en muzip arkadaşım, daha soruyu sorar sormaz yapıştırdı cevabı;
-"Kuyumcular ve Çiçekçiler Günü" diyelim istersen..
Yani öyle böyle, bu günü bir şekilde “hediye bekleme” ve “hediye alma” günü olarak görüp, netice olarak bir şekilde yaşayıp, gönderiyoruz dünlerin arasına..
...
Kapitalist sistemin bir dayatması olmakla birlikte, toplum da kendi kendini kurgulayıp, sanki özel günlerde “hediye almak bir zorunluluk" gibi yanlış algı oluşturuyor.
Oysa bu gibi özel günlerde hediye almak, o güne daha özel bir anlam da yüklemiyor. Hele ki bu konuyu bir hediye bekleme seviyesine indirgemek de, biraz o güzelim "sevgi" kelimesine saygısızlık ve hatta haksızlık gibi geliyor bana.
Tabi ki evliliği pekiştiren özel günleri hatırlamak kıymetlidir. Seven insanlar da, özel günleri veya başka bir özel konuyu kutlamak için bu gibi vesileleri kaçırmamalı. Zaten asıl olan da karşı tarafa hediye almak değil, sevgilerini, birbirlerinin önceliği olduğunu hissettirmektir.
Örneğin Karakoç’un;
Yâr deyince, kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor,
Lâmbada titreyen alev üşüyor,
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban.
Lâmbada titreyen alev üşüyor,
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban..
Şeklindeki o gönülden duygularının,
Ya da Nazım’ın,
Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi..
Şeklindeki o samimi seslenişinin yerini, hangi hediyeler doldurabilir ki?..
…
Bunların yanı sıra, özel olmayan diğer günlerde çiftler birbirine hayatı zehredip, sadece özel günlerde hatırlamalarının da mantıklı bir anlamı yok gibi..
Tabi ki ekonomik şartları zorlamadan ve abartmadan bir hediye ile hatırlamak güzel. Ancak en büyük hediye, tereddütsüz "Biz" diyebilmeyi, “Biz” olarak yaşayabilmeyi başarıp, kişilerin birbirini huzurla, koşulsuz sevgi ve saygıyla mutlu etmeleridir herhalde..
Sevginin insanlığa huzur ve mutluluk getireceği muhakkak. Sevgi taşıyan herkes de “sevgili”dir zaten..
Yine de can-ı gönülden diyorum ki;
"Sevgi Günü"nüz kutlu olsun...
Sevgi, saygı, sağlıkla kalın.