Hani deriz ya, 'zaman su gibi akıp gidiyor' ya da 'günler ne de çabuk geçiyor' diye. Öyle işte, bakın ki her gün ömürden bir gün daha eksiliyor. Çocuklar büyüyor, gençler yetişiyor, yetişkinler orta yaş falan derken, ömürler de akıp gidiyor. Önemli olan o koşup giden zamana güzel olan bir şeyleri de sığdırabilmiş olmak.
Geçtiğimiz günlerde annemi şeker ve kalp kontrolleri için hastaneye götürdüm. Muayene, tahliller derken bir kaç gün hastaneye taşındık. Endişe edilecek bir şey yok şükür. Hastanede o kadar çok insan vardı ki muayeneye gelen, hastasını ziyaret eden.. Görüntüler iç açıcı değil doğrusu. Önceden randevu almış olsak da bir süre beklemek gerekiyor.
Bekleme salonundaki koltuklarda dinlenirken, sizinle konuşmak isteyen illaki birileri de oluyor. İlkin "Geçmiş olsun, neyiniz var?" gibi gelenek haline gelmiş nezaket cümleleriyle başlayan sohbetler.
Bir teyze vardı, yanında da gelini olduğunu söyleyen bir hanım. Soru yağmuruna başlayan gelininin sözünü keserek; "Hastaneye gelmişken, senin de şu fazla merakını tedavi ettirelim.." diyen, yaşlı fakat cin gibi bir kayınvalide. Esprili ve güler yüzlü bir teyze.
-Biz gençliğimizde hastane yolunu bilmezdik be yavrum. Yaşlandık işte, hastane kapılarına dadandık. Zaman çabuk geçiyor da, biz hiç yaşlanmayacağız sandık!. Diye konuşmasına devam etti.
-Bizler dünyayı sırtlandık hata ettik, sizler dünyanın üzerine çıkın da, o sizi taşısın. Demem o ki, olur olmaz şeyleri dert edindik, 'önce ben' diyemedik, önceliği başkalarına verdik.. 'Hayır' demeyi de pek bilemedik. İnsanlar kırılmasın diye, kendimizi telef ettik.
Teyze, gelinine 'sus' demişti fakat, maşallah kendisi de geri kalmadı ve anlattı da anlattı. Bizler de ayıp olmasın diye arada bir “ha..hıı..”, “öyle valla..” “evet evet” gibi tasdik ediyorduk ki, nasihat faslına başladı;
-'Önce ben' deyin, biraz gamsız olun, her şeyi dert edinip içinize atmayın. İnsanı zaman değil, yaşadıkları ihtiyarlatıyor, hasta ediyor. Yoksa ni'delim buralarda..
Sevimli, görmüş geçirmiş, tatlı dilli yaşlı teyze.. Önce çekinceli dinliyorduk fakat o, konuşurken dinletmesini de biliyordu.
-Keşke daha yolun başındayken bizlere de bu dediklerimi tembih etselerdi, öğretselerdi de bu yaşa gelince, yıllar yılları devirdikten, iş işten geçtikten sonra yaşayarak öğrenmeseydik be çocuğum.
Bu arada bizim sıramız geldi ve bu teyzeyle gelinine veda ederek ayrıldık yanlarından. Doktorun yanına girdik, muayene, tahliller, tetkik beklemeleri falan derken 2 saat geçmişti ve hastanenin kapısından çıkarken o teyzeye yine rastladık. Onun da muayene ve tetkikleri bitmiş fakat henüz gitmemiş.
-Daha diyeceğim var, kapıda duralım nasıl olsa rastlarız.. diye bizleri beklemiş. Şaşırtıcı ve bu bekleyişiyle biraz da komik teyze. Neyse ki oturduğu yerde yorulmadan beklemiş en azından buna sevindim. Hayata dair deneyimlerini aktarmaya hevesli. Biz de biraz dinlenelim diye oturduk yanına.
-Daha çok diyeceğim var çocuğum.. diye yeniden girdi söze;
-Hepsine zaman yok da bir iki şey daha ekleyim hiç değilse... Ne çok şey vardı hayattan beklediğimiz, fakat zaman az kaldı be çocuğum. Zaman su gibi giderken hiç boşa harcamayın. Yarına dersin, yarına yarına yarına.. Bir de baktın yaşlanmışsın. Yarın artık bugündür be çocuğum.
Bir süre daha anlattı kafasına göre.. Karşılıklı şekilde geçmiş olsun dilekleriyle de vedalaşıp ayrıldık.
…
Bir çoğu doğruydu anlattıklarının. Zaman çok çabuk geçiyor ve tutamıyoruz. Daha dün ilkbaharken, yaz nasıl geçti anlayamadık, bugünlerde de sonbaharı karşılıyoruz. İnsan ömrü de mevsimler gibi sanki. Dedim ya, akıp gidiyor işte..
...
Dilerim bütün sonbaharları, ilkbaharlar gibi yaşayalım. Hep sağlıklı olalım ki bu çok önemli.. Bir de yaş alsak da yaşlanmayalım, ruhumuzu hep genç tutalım. Ve akıp giden zamana da kafa tutalım.. Var mısınız sevgili okuyucularım? Akıp giden zamana kafa tutalım.. Yaşlı teyzenin dediği gibi “Yarın artık bu gündür..”.. Sağlığı, huzuru, mutluluk ve neşeyi ertelemeyelim.
Sevgiyle, saygıyla kalın.