Kendisini tesadüfen sokaktaki arkadaşlarından dinlemiştim…
Sokağın kabadayısından mahalle kabadayılığına, mahalle kabadayılığından ülke kabadayılığına taşınmış olan bir sokak çocuğunu şimdi de ülke kabadayılığından dünya kabadayılığına taşıyan bir sistemle karşı karşıyayız…
Bu sistem nasıl bir sistem?
Sokak çocuğunun da söylediği gibi kirli bir sistem…
Karşınızdaki toprak olur, taş olur, su olur, şu olur, bu olur, insan olur, hayvan olur, bitki olur her ne olursa olsun, siz karşınızdakine ne verdiyseniz bizatihi karşınızdakinden verdiğinizi alırsınız…
Sokak çocuğu diye anarak masumlaştırma çabasında değilim.
Siz, kişinin mafya, mafya lideri, suç örgütü lideri ve sair ve sair olduğunu düşünebilirsiniz… Sizin düşünceleriniz de sokakta, benim dediğim de sokakta, siz de sokaktasınız, ben de sokaktayım. Hepimiz sokaktayız. Aramızda aristokratlar, soylular, lümpenler, saraylılar olabilir, onlar da sokaktaydılar.
Bugün kendilerini öyle sanıyorlar ama belli olmaz yarın garipler dünyayı yakar, hepsi sokağa düşer.
Sokak acımasız olduğu kadar şefkatlidir de… Nelerine sahip çıkmış, nelerini korumuş, nelerini ummadıkları yerlere taşımıştır.
Şimdi “İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır” atasözümüze uyup iğneyi kendime batıracağım.
Ne diyor sokağın sesi?
“Lan, çakma solcular!” diyor değil mi?
Aramızda bol miktarda var mı bu çakma solculardan, var değil mi?
Keşke olmasaydılar…
Olmasaydılar çok daha iyi olurduk biz…
Kızdılar şimdi… “Bize çaktın da ne oldu, boyun mu uzadı?” falan dediler… Oysa ben demedim, sokağın sesi dedi… Ben değil de keşke siz söyletmeseydiniz… Başka zaman beni konuşturmuyorsunuz ya ben de burada konuşmamayı seçtim.
Dedim ya ben değil de, çakma olmasaydınız da keşke siz konuşturmasaydınız.
Gelelim çuvaldız meselesine…
Çuvaldızı batırmayayım…
Adı geçen eski başbakanları, bakanları, çocuklarını, uyuşturucu kaçakçılarını, gemileri ve hatta limanları bir çuvala koyup çuvalın ağzını dikeyim çuvaldızla…
Yarın öbür gün bakarsın emniyet bir çuval pislik bulur ve hukuka teslim eder. Hukuk da gereğini yapar…
İş dönüyor dolaşıyor temiz siyasete geliyor…
Toplumun böyle bir talebi var mı?
Maalesef yok.
Toplum patates, soğan derdine düşmüş durumda…
Oysa onlara patates soğan kıyağı yapan yarı tanrılarından bir talepte bulunmuş olsalar; o yarı tanrılarının bir telefonuna bakar sokak çocuğunu ülkeye getirmek… Çok değil yani bir telefon… “Aloooo! Ben dünya lideri… Hemen paketleyin” falan gibi…
Bu işten kim faydalanıyor?
Bu işten de İsrail faydalanıyorsa marketten kola almayalım diyeceğim ama ben zaten sağlığa zararlı olduğu için uzun yıllardan beri bırak kolayı eve gazlı içecek almıyorum.
Benim almadığım günden beri de İsrail ekonomisini takip ediyorum. Sürekli bir ivme kaybediyor İsrail ekonomisi…
Makara güzel oluyor da gerçekler bambaşka…
Yazı bitti, başlarken unuttuk ama olsun, yoklama yapalım mı?
Ben demiyorum, sokak çocuğu diyor;
Lan, çakma solcular!
Lan, Derin Memo!
Lan, Süslü Sülü!
Lan, Tombik Yıldırım!
Işık sizin üstünüze tutuluyor, tavşan gibi bizim gözlerimiz kamaşıyor.
Nasıl gidiyor karanlık işler?
Dizi film güzel, biz hep beraber izliyoruz...