Kıvanç Sokak zorunlu olarak kabuk değiştiriyordu.

Emperyalizmin yan ürünü olmalarına rağmen emperyalizme direnen son gecekondular da müteahhitlerin kucağına düşmek üzereydi…

Sokağın yıkılmamış son evlerinden olan girişte sağ taraftaki ilk iki evin ayrı ayrı zamanlarda önlerinden geçerken, iki komşumuza da evlerini müteahhite verdiklerinde evimizin alt katını onlara kiraya vereceğime dair söz vermişim...

Vermişim ki gün gelip çatmış ve iki komşumuz da soluğu kapımızda almıştı.

Kiraya verilecek daire bir tane, kiralama sözü verdiğimiz komşu iki tane... Komşular ki her ikisi de "ana baba yadigârı" diyeceğimiz sınıftan...

Detayı çok önemli değildir; bırakın komşularımızı, her kim olursa olsun tüm insanlığa karşı vermiş olduğumuz sözümüzü tutmamak yakışmaz bize...

Ne yapalım, ne edelim derken, komşumuzun biri mütevazı davranıp konuşulan daireyi daha yaşlı olan komşumuza; ana baba evimizin alt katını da kendisine kiraya vermemizi teklif etti. Dedim ya "sözümüzü tutmamak yakışmaz bize" diye...

Ana baba evini kiraya vermek..

Jorge Amado'nun "İnsanın anayurdu çocukluğudur" sözü geldi yerleşti beynimin içine.. Ana baba evim sadece benim değil bütün kardeşlerimin anayurduydu.

Anayurdumuzu kiraya vermek..

Bu zor bir karar olmasına rağmen anayurdumuzu ana baba emaneti sayılabilecek komşumuza vermek yükümüzü hafifletmişti. Nitekim bu kiralama aynı zamanda bir zorunluluktu da zaten..

Evin alt katındaki eşyayı evin üst katına tıka basa doldurarak bir yaşam alanı açtık alt katta.. Ve öylece de komşumuz yerleşti ana yurdumuza..

Sonra üzerinden iki yıla yakın bir zaman geçti.

Müteahhit daireleri teslim etti, kiracılarımızda kendi dairelerine yerleşti.

.

Bizim ana baba evimizin düzeni bir kere bozulmuştu. İçindekiler öldüğünde, şayet başka yaşayan da yoksa içlerinde, evler de ölüyor zamanla..

Dağınıklığı toplayacak gücü morali uzun süre bulamadım kendimde..

.

Ailede boş işlerle ben uğraşırım ve bu benim boş işleri sevmemden kaynaklanır.

Abim gurbetçi.. Genelde iki senede bir gelir ve ana baba evimizde kalırdı. Pandemiden dolayı bir yıl fazladan geçmişti. Sadece ülkemizde değil neredeyse bütün dünyada yavaş yavaş pandemiyle birlikte yaşamaya alışılıyordu. Yaz aylarında da pandemi baskısı biraz daha insanların üzerinden kalkıyordu. Dolayısıyla abim de tabi ki ailesiyle birlikte Türkiye'ye gelme kararı almıştı. Evi abimlerin oturabileceği bir hale getirmem adeta bir zorunluluk idi.

Dostlarımın da yardımı ile evi yaşanabilecek hale getirdim. Getirdim ama “nasıl getirdim” onu da gelin siz bana sorun... Önümüzdeki her süreç artık bize yaşlandığımızı gösteriyor. Eskiden bu işler benim için tırıvırı işlerdi. Lakin bu son performans neredeyse beni nakavt etti...

Neyse ana baba evini yani anayurdumuzu, küçük eksikleri de olsa kendimce yaşanabilecek hale getirmiştim. Doğalgazı bağlanamamış, iç kapıları takılamamış, tamamen bilgim dışında kanalizasyonu tıkalı haliyle evi abime teslim edebildim.

İlk hafta doğalgazın ve sürpriz olan tıkalı kanalizasyonun açılması ile geçti.

Devamında da abimlerin bir aylık tatili kibrit alevi gibi geldi geçti. Bir geldikleri an bir de gittikleri an aklımda.. Aradaki bütün zamanı sanki sarhoş gibi geçirdim.

Yani arada karşılıklı oturup bir kaç kadeh içtik ama bir kaç kadehle bir ay sarhoş gezecek kadar dirençsiz değil vücutlarımız.. Bizim mayamızda dünyanın en sevilen ve en reddedilen içeceği olan şarap vardır, şarap.. Biz Koreli Mehmet'in masasının, hem hayallerinin hem gerçeklerinin, hem kavgalarının hem de o kavgalara ilham veren aşkının simgeleriyiz, meyveleriyiz..

Neyse abim gitti. Gurbetteki yuvasına yerleşti.

Bizim yaşayacaklarımız her zaman olduğu gibi yine yarına kaldı.

Neyse ki aza kanaat etmeye alışığız..

Bu sene ev derdiyle birlikte bu ülkede yaşamanın dertleri üst üste geldi ve bizi bir nevi tuşa getirdi. Lakin "yenilen pehlivan güreşe doymazmış" şiarıyla yine her zaman olduğu gibi ben düştüğüm yerden kalkarım ve mücadeleye devam ederim.

Biz alışkınız, mücadele bizim işimiz..

Başka alışkanlıklarımız da var, iyi veya kötü..

.

Akşam iş dönüşü baba evine geldim, eskisi kadar kasvetli değil artık.. Burada olmaktan büyük keyif alıyorum. Çünkü burası benim anayurdum..

Mutfaktan bir sandalye aldım, balkona çıkardım ve plastik masayı da ıslak bir bezle sildim.

Abimle karşılıklı iki tek atarken artmış olan bir tek bile olmayacak kadar az rakıyı bardağa koydum, üzerine de yeterince su çektim. Sonra da buzdolabında abimlerden kalma eriklerden bir tane dilimledim.. Abimin parası, babamın parasına benziyor; hem hiç bitmiyor ve hem de çok çok bereketli.. Adam gitti halen ardında bıraktıklarıyla âlem yapabiliyoruz.

Yazımı cep telefonum ile yazdım. Biraz sonra yine telefonumdan Koreli’nin bu balkonda dinlediği "Manda yuva yapmış söğüt dalına" türküsünü açarak, o türkü eşliğinde rakımı içeceğim.

Bana afiyet olsun.

Sizin için de hayatınızdaki her şeyin güzel olmasını diliyorum.

Esen kalın..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.