Sevgili Can Dost!
İşten çıkışının yapıldığını belirttiğin paylaşımını okuduğumda bir hançer saplandı göğsümün tam ortasına... Nefessiz kaldım.
Bir kaç gün üst üste yapmış olduğun paylaşımlarını gördüğümde gizliden gizliye atmış olduğun çığlıkları duyar oldum.
"Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez" der ya Neşet Baba... Neşet Baba'nın dediği o yoldaki her şey kalp gözüyle görülürdü, o yoldaki her ses kalp kulağıyla duyulurdu. Dolayısıyla ben de kalp kulağımla duymuştum, senin bütün çığlıklarını...
Biz bin kişiydik Can, bin kişi...
Sen bir kişiydin, bir kişi...
Biz bin kişi, bir kişiye bakamadık...
Biz sana bakamadık Can...
İçimde bir acı var, derinlerde bir yerde...
Çıkarmayacağım; orada, derinlerde kalsın o acı.
Çünkü çıkarırsam, rahmetli Can Yücel gibi anlatmakta güçlük çekeceğim düşüncelerimi...
Ve dolayısıyla küfre düşeceğim yine...
"Yerinde edilen küfür şiir gibidir" derler ya...
Ağız dolusu yerinde küfürler edeceğim ben de..
.
Naif bir adamdın sen.
Biliyorum ki; benim bu öz benliğimden kopup gelen isyanlarımı seviyordun.
Biz seninle iki farklı mahallenin, iki farklı sokağındaki iki farklı evin; iki farklı ‘sokak çocukları’ydık.
Sen, bana göre daha sakin, daha dingin bir aile ortamında büyümüştün; naif, kibar ve hatta birazda ürkektin...
Ben, sana göre daha fırtınalı, daha bir keşmekeş içinde olan bir aile ortamında büyümüştüm; tutarsız sakin, tutarsız isyankâr ve hatta birazda manevi kavgacıydım..
Ben, bitmek tükenmek bilmeyen bir kavganın içinde büyümüştüm. Benim kavgam, babamdan miras kalan ekmek kavgasıydı...
O kavgayı, "kazandım kazanacağım" gibi olunca; "ülkemin bana verdiklerinin bir kısmını geri ödeyebilirim belki" düşüncesiyle siyasete girmiştim. Siyaset, ne sana ne de bana göre bir alan değilmiş be Can...
Sen ki; yaşın gereği benden çok önce yaşamışsın, benim yaşamış olduğum süreci...
Sen, bilginle, görgünle, bilgi birikimlerinle direnmiştin, direniyordun. Lakin her ne kadar dirensen de sen bizi hayata bağlayan zincirin zayıf halkasıydın. Çünkü çok beyefendiydin ve çok insandın...
Anadolu, çok beyefendi ve çok insan olanlara, yaşama şansı veren bir yaşam alanı olmadı hiçbir zaman... Habil'le Kabil'in bitmez tükenmez kavgalarının tohumları bu topraklara düşmüş, bu topraklarda boy sürmüştü.
Sen tek başına Bursa'nın kütüphanelerinden biriydin adeta... Bu topraklarda kütüphaneler her zaman yakılmışlardır, yıkılmışlardır. Sen de yıkıldın...
Seni her zaman meydan okuduğun ve her zaman saldırılarına göğüs germiş olduğun emperyalizm ve kapitalizm yıktı.
Sevgili Can!
Senin yıkılmandan daha çok bu yıkımı engelleyememekle birlikte sadece seyretmiş olmak kahretti beni... Kendimden ve ait olduğum sınıftan utandım...
Yaşın benden büyüktü lakin gönül insanları hep aynı yaştadırlar. Sen, gönül insanıydın. O yüzden seni dostlarıma anlatmış olduğum konuşmalarımda senin için çoğu zaman "çocuk" ifadesi kullanıyorum.
Sağlık durumunu duyduğum ilk anda "gitti çocuk" dedim senin için... Ve sen gittin...
Gittin ama bitmedin...
Bundan böyle benim gönlümde ve senin kıymetini bilen kalabalık dost grubunun gönüllerinde yaşayacaksın...
İyi ve güzel insanlar öldüklerinde mezara değil dostlarının gönüllerine gömülürler ve o gönüller ki aynı zamanda iyi ve güzel insanların cennetidir...
Sen benim cennetimdesin.
Hoşça kal Can Dost, hoşça kal...
Seni Mahzuni'nin "İşte Gidiyorum Çeşm-i Siyahım" türküsüyle uğurluyorum...
Bu arada Fazıl Eryurt Kardeşime seslenmek istiyorum.
Fazıl Kardeşim!
Bugün seni aradığımda ağlamaklıydım... Telefonda söyledim ama buradan da yazmak istiyorum. Çünkü senin davranışın takdiri, teşekkürü, övgüyü sonuna kadar hak ediyordu...
İlk andan itibaren hep Can'ımızın yanında olmuştun.
Sana şükranlarımı sunuyorum kardeşim, teşekkür ediyorum. Seni tanımış olmaktan dolayı onur duyuyorum...
Ne mutlu ki; sen de bir gönül insanısın.
Biliyorum;
Genel olarak beteriz lakin biz de bize yeteriz...
Unutmamalı ki; içinde yaşamış olduğumuz bu dünya evrenin cehennemidir.
Bazen iyi ve güzel insanların yüzü suyu hürmetine güzelleşiyor, cennete dönüşüyor...
Dünyayı cennete dönüştürme yeteneğine sahip dostumuzu, sonsuzluğa uğurladık bugün...
Artık sıra bizde...
Bundan böyle dünyayı cennete dönüştürmeye biz gayret edeceğiz...
Can, bedeniyle olmasa da ruhuyla bizimle olacaktır.
Umudumuz vardır ve bundan gayrı da umudun adı; CAN'dır...