Topal Kemal’in, Arap Şükrü Sokağı’ndan çıktıktan sonra Altıparmak Caddesi’nde bindiği 64 Şavrole, “Bizim Taksi Durağı”na bağlı taksilerinden biriydi. Duraktaki taksicilerin hepsi tanıyordu O’nu… Zira hemen hemen hepsiyle bir sürü anıları vardı.
Heykel’e geldiklerinde, “Sizin durağa giriş yap, orada ineceğim” dedi. Durağa giriş yaptılar. Meteliksiz olduğunu unutmuş olacak, paltosunun cebine elini attı, eli paltosunun cebine girmedi. Tıka basa doluydu cebi. Kontrol etmekte zorlandığı aşırı derecede titreyen sağ eliyle biraz uğraşarak cebindekileri çıkardı. Dört beş tomar para çıktı cebinden…
Önce şaşırdı, sonra da hatırladı. Kahveci Emin, “Kemal, palton kesilmişti, siz Baltalı İlah ile kahvenizi içip sohbet ederken, hemen komşu Terzi Hayrettin’e diktirelim..” demiş, paltoyu almıştı. Büyük ihtimalle terziden gelen paltoyu geri vermeden önce, kumar masasında dönen bütün parayı, Kemal’in paltosunun cebine tıka basa doldurmuştu… O akşam, kahveyi kirleten kumar paralarını, Topal Kemal’e bilek hakkı niyetiyle vererek, hem kahveyi hem de belalı akşamı hafızalarından temizlemişti, Kahveci Emin…
Topal Kemal, para tomarlarından iki üç tane banknot çekip taksinin ön koltuğuna attı. Şoför, “Bu para çok fazla Kemal Abi” dedi. Topal Kemal, “Al aslanım helal olsun, varken verelim, yokken yükümüzü çekiyorsunuz, yüzümüz olsun yok zamanı” dedi…
Bizim Taksi Durağı’ndan, Atatürk Heykeli’nin ve Valilik binasının önünden yürüyerek Teleferik Dolmuş Durağı’na geçti. Yalçın’a baktı, sıradaydı. Tomardan iki üç tane banknot ayırdı, 69’un direksiyonunda sıra beklerken dalmış olan Yalçın’ın gözlerinin önüne doğru salladı. Yalçın banknotları görünce kendine geldi. Kemal, “Alsana aslanım, sana borcumuz vardı, al da yükten kurtulalım” dedi. Yalçın paraları aldı ve O da “Bu para çok fazla Kemal Abi” dedi. Kemal, “Al aslanım, al.. Varken verelim ki yokken gezdiğimize sayalım” diye ekledi keyifli bir edayla… Yalçın parayı yarı utangaç bir tavırla aldı, 69’un kilometre saatinin önüne koydu. Kemal, “Eyvallah” diyerek, geriye dönüp her zamanki aksak yürüyüşüyle, Ünlü Cadde’ye doğru yola koyuldu.
Parayı ne zaman bulursa bulsun, mutlaka Ünlü Cadde’ye uğrar, ne zaman uğrarsa uğrasın, kendisini bekleyen üç beş garibanı, oradaki lokantaya sokar, karınlarını doyurur, hesaplarını öder, çıkar giderdi. Aynı şeyi yaptı. Kendisini bekleyen üç beş garibanı, lokantaya davet etti, lokantacıya desteden iki üç tane banknot çıkardı, verdi. Kime para verdiyse hepsi “Bu para çok fazla, Kemal Abi” demişti. Lokantacı da aynı şeyi söyledi, “Koy kasana, koy aslanım” dedi Topal Kemal…
Bu davranışı, Topal Kemal’i, günah çıkarmış gibi rahatlatıyordu… Yaşadığı hayatın tüm sıkıntılarının tek tek çizgilerini taşıyan yüzünde; çocukluğunda yaşamış olduğu menenjit hastalığının kadersizliğini yansıtan, ardında büyük bir ağlama gizli olan gülüşü asılıydı.. Ünlü Cadde’den çıkarak, İnönü Caddesi’nden aşağıya doğru salındı…
Biraz yürüdükten sonra İnegöl Garajına girdi. O dönemlerde hem İnegöl otobüsleri hem de İnegöl’e mal taşıyan kamyonlar oradan kalkıyordu. Otobüs ve kamyoncuların yazıhaneleri aynı yerdeydi. Otobüsçüler, muavinler, biletçiler, kamyoncular, hamallar, nakliyeciler, nakliyeci komisyoncuları hepsi bir aradaydılar.
Bu tür yerleri haraca bağlayan külhanbeyler de vardı. Topal Kemal, hampacı, avantacı değildi. Parayla pek fazla işi de yoktu…
İnegöl Garajına hamallık yapan Koreli Yusuf’u görmeye gelmişti. Koreli Yusuf, abisinin asker arkadaşıydı. Ekmek parasını hamallıktan çıkartıyordu. Çok güçlü kuvvetli, mert bir adamdı. Geçen ziyaretinde Koreli Yusuf’un kızının ölümcül bir rahatsızlıkla mücadele ettiğini ve maddi imkânsızlıklar yüzünden ameliyat olamadığı için ölümü beklediğini söylemişlerdi, Topal Kemal’e… O da Garaj alanına girdiği gibi Koreli Yusuf’un takıldığı nakliyeciye doğru yönelmişti. Sordu ve öğrendi ki bir apartmanın beşinci katına, bir buzdolabını çıkarması için çağırmışlardı Koreli Yusuf’u… Biraz sonra geleceğini söylediler…
Kemal’e bir çay ısmarladılar. Tek şekerli, demli, hapishane işi çayını bitirmeden de Koreli Yusuf geldi. Selamlaştılar, hal hatır sordular birbirlerine.. Koreli Mehmet’ten bahsettiler biraz…
Sıkıntılıydı Koreli Yusuf… Kemal, Ondan daha sıkıntılıydı. Cebinden bütün para tomarlarını çıkardı ve bir çırpıda Koreli Yusuf’un avuçlarının içine bırakarak, “Bu parayla Elif’inin sıkıntısını çözeceksin..” dedi. Koreli Yusuf, hayatı boyunca çalışsa kazanamayacağını bildiği parayı avuçlarının içinde görünce şaşırdı ve “Bunu kabul edemem Kemal” dedi. Topal Kemal’in tepesinin tası attığında titremesi de artardı, O’nu o halde gören bütün tanıdıkları problem çıkacağını hemen anlarlardı. O, tanrı tanımazdı, insan hiç tanımazdı. Karşısında kim olursa olsun, ikilemeden kırar, aşağılar, hıncını alamazsa şiddete başvururdu. Yine titreyerek, “Konuşma lan..” diye çıkıştı Koreli Yusuf’a; “Konuşma! Al Elif’inin sıkıntısını çöz, O bilmesin, bu parayı benim verdiğimi, genç kız olduğunda, evlenecek çağa geldiğinde söylersin” dedi.. Oturduğu yerden kalktı, “Hadi eyvallah!” dedi ve çıkıp gitti İnegöl Garajı’ndan… Ardında bıraktığı hamal Koreli Yusuf, iki gözü iki çeşme Kemal’i kalkarken gördü, lakin garajdan çıkarken göremedi, gözlerindeki buğudan…
Topal Kemal, paradan anlamazdı. Elinin kiriydi O’nun. Hani kullandığımız bir atasözü var “Haydan gelen, huya gider” diye… Her şeyi bozduğumuz gibi lafı da bozmuşuz, biz… Topal Kemal, her ne kadar bilmeden de olsa; o atasözünü, asıl anlamıyla “Hay’dan gelen, Hu’ya gider” olarak gerçekleştiriyordu. Tamam, tanrı tanımazdı ama parayı da tanımazdı işte, bilmezdi paranın ne olduğunu, biriktirmezdi, kendi şahsına da yemezdi..
O akşam, kumarhaneye haraç almaya falan da gitmemişti. Ortada dönen bir kumar parası vardı. Mekân sahibi Kahveci Emin, paranın Kemal’in hakkı olduğuna kanaat getirmiş ve habersizce Kemal’in paltosunun cebine tıka basa doldurmuştu. Yani Allah’tandı, paranın nasibi… Eee Kemal’den de Elif’çiğin kısmetine akıp gitmişti…
Evet, işte o akşam gelen para da "Hay’dan gelip Hu’ya gitmişti"…
Kemal sabah olduğunda her şeyi unutacaktı. Ne var ki yanında gezdirdiği bela unutmuyordu, Kemal’i…
Ben de unutmadım Topal Kemal ile yaşanan hayatı..
O, kendisine emrolunduğu şekilde yaşadı..
Mekânı cennet olsun…