Trabzon Hamamizade Kültür Merkezi’nde, İsmet Paşa Anaokulu yıl sonu müsameresi başlamak üzereydi. Ana-babalar, bu sıcak mayıs gecesinde, 450 kişilik salonu tamamen doldurmuşlardı. Salonun ışıkları yavaş yavaş kararırken, hem dünya tatlısı yavruların, hem de velilerin heyecan ve mutlulukları anlatılmazdı.
Sahnede nokta ışığı altında, iki sınıfın öğretmenleri, güler yüzleri eşliğinde açılış konuşmasını yapmak üzere yerlerini almışlardı. Kısa bir konuşmanın ardından, ışık artarken Çocuklar, her yeri rengârenk balonlarla süslenmiş sahneye geldiler. Her birinin yüzünde, sözcüklerle ifade edilemeyen bir enerji vardı. Aynı anda ana-babalar da nefeslerini tutup, neredeyse gözlerini kırpmadan, biraz sonra başlayacak şöleni bekliyorlardı.
Bekleyenlerden biri de, 40 yaşlarında bir adamdı. Kızı, Kar Prensesi de sahnedeydi. Yöresel Trabzon giysileri içerisindeki güzellikler, hareketli bir Karadeniz müziği eşliğinde, gösterilerini sunmaya başlamışlardı. Uzun bir çalışmanın eseri olduğu her halinden belli olan bu gösteri bittiğinde, herkes yavruları ayakta alkışlamaya başlamıştı. Sonrasında gelen kısa tiyatro oyunları, yavruların ne kadar yetenekli olduklarını gözler önüne seriyordu. Gösteri sona erdiğinde, bütün misafirler yine ayakta bu cesur yürekleri alkışlıyorlardı…
Sıra fotoğraf çektirmeye gelmişti. Ana-babalar, coşkuyla sahneye geldiler. Kar Prensesinin İngilizce öğretmeni olan babası da soluğu sahnede almıştı. Annesi de neşeyle oradaydı. O da meslek lisesinde nakış öğretmeniydi. Bir süre önce, saygı çerçevesi içerisinde ayrılmışlardı. Ayrılmışlardı ayrılmasına ama iki çocuğu için sık sık bir araya geliyor, hep birlikte dışarıda güzel vakit geçiriyorlardı. Adam, kadın ve on yaşındaki Arslan oğulları, Kar Prensesini yürekten kutladılar ve o anda ölümsüzleşen güzeller güzeli bir aile fotoğrafı çektirdiler.. Her biri bu unutulmaz gecenin tadını çıkarıyorlardı.
Dışarıda enfes bir meltem rüzgârı esiyordu. Beraberce bir yerde oturup dondurma yediler. Kar Prensesi, annesine, o gece babasında kalmak istediğini söyledi. Hanımefendi, gülen gözleri eşliğinde hafifçe başını eğerek bu isteğe onay verdi. Sonrasında kalktılar. Vakit geç değildi. Baba-Kız Forum Alışveriş Merkezine geçtiler. Küçük Kız, her çocuk gibi oyuncakçı dükkânına gitmeyi çok seviyordu. En azından haftada bir kez, adam kızını oyuncakçıya götürüyordu. İmkânları ölçüsünde yavrusuna oyuncaklar alıyordu. Çok geniş bir alana kurulmuş olan Forumdaki bu oyuncakçı dükkânında, uzun sürecek keyifli dolaşmalarına başladılar. Birbirinden güzel bebekler, evcilik oyunu oyuncakları göz kamaştırıyorlardı. Adam, yavrusuyla dolaşmaktan hiç sıkılmıyor, tam tersine çok büyük bir keyif alıyordu. O gece de, kuzusuna sevimli bir ayıcık almıştı. Oyuncakçıdan sonra, mağazaları dolaşıp kıyafetler baktılar. Sonrasında, evlerine dönmek üzere Forumdan ayrıldılar.
Meltem rüzgârı, yerini ayaza bırakmıştı. Baba-Kız otomobillerine bindiler. Bir süre konuşmadılar. Bu sürede Kar Prensesi, arkasına yaslanmış, ayıcığını seviyor, yüzünden hiç eksik olmayan melek gülüşleri eşliğinde ayıcığını öpüyordu. Adam da bu durumdan büyük bir mutluluk duyuyordu. Bir baba için daha güzel ne olabilirdi ki..
Otomobil kavşaktan dönüp ana yola çıktıktan sonra, adamın gözü kuzusuna takıldı. Küçük Kız durgunlaşmıştı. Yüzünde az önceki mutluluktan eser kalmamıştı. Ayıcığını da sevip, öpmüyordu. Yanına koymuştu onu. Adam önce hiçbir şey demedi. Onun durgunluğunun sebebinin ne olacağını düşünüyordu. Düşünüyordu düşünmesine ama bunun sebebini bir türlü bulamıyordu. Kar Prensesi, başını yanındaki cama çevirmişti. Uzun sarı saçları yüzünü gizliyordu. Küçük arkadaşı, ayıcık yere düştü. O bunun farkına bile varmadı. Almadı onu. Adam, bir yandan otomobili kullanırken, bir yandan da yavrusuna bakıyordu. Otomobilin içini aydınlatan soluk ışığın altında, Onun da yüzüne bir keder çöktü. Zira yavrusunun neden durgunlaştığını anlamıştı.. Yine de Ona neden durgunlaştığını sordu. Dünya güzeli küçük kız, önce bir cevap vermedi. Adam, şefkatle; Kuzusunun uçsuz bucaksız bir çağlayanı çağrıştıran saçlarını okşarken yine aynı soruyu sordu. Kar Prensesi hafifçe başını, çok sevdiği babasına doğru çevirdi. Gözlerinden sicim gibi gözyaşları akıyordu. Nurlu gözyaşları burnundan, yanaklarından dökülüyorlardı. Küçük kız ise bunu zerre kadar umursamıyordu bile. O an aklına ayıcığı gelmiş olmalıydı. Eğilerek, zarif eliyle küçük arkadaşını yerden aldı. Ona sıkı sıkı sarılıyordu. Çenesini ayıcığa dayayarak başını öne eğdi.. Aynı anda kuzuyla aynı duyguları yaşamakta olan adamın da göz pınarlarından damlalar düşüyorlardı. Küçük kız, başını babasına çevirdiğinde, babasının loş ışıkta parıldayan yanağındaki yaşları gördü. Bir şeyler düğümlenmişti adamın boğazına. Konuşmak istiyor, ama bir türlü konuşamıyordu…
Kar Prensesi, minnacık eliyle cebinden çıkardığı bir mendille babasının yanağındaki yaşları silmeye başladı. Aynı anda o da ağlıyordu. Birbirlerine bakamıyorlardı ama dünyada birbirini en çok seven Baba-Kız olarak aynı şeyi hissettiklerini biliyorlardı.. Dünya tatlısı, babacığının yanağını okşarken zorlukla söze başlayabildi: “Dün gece bir rüya gördüm, biliyor musun?. Eskiden olduğu gibi, evimizdeydik. Annem mısır patlatmıştı. Annem meyve soymuştu. Onları yiyorduk.. Ayrılmamıştınız.. Tekrar eskisi gibi olabilir miyiz Şövalyem..”
Küçük Kız babasına böyle derdi. Adam da buna bayılırdı. Kar Prensesi sözünü henüz bitirememişti.. Aynı anda birbirlerine baktılar. Gözyaşları yeniden derya olmuştu.. Adam, daha fazla dayanamadı. Otomobili kenara çekti. Otomobilden indi. Yavrusunun kapısını açtı. Kuzusunun pamuk ellerinden tutarak Onu dışarıya çıkardı. Deniz kenarındaki banka oturdular. Birbirlerine sıkı sıkı sarıldılar. Uzun bir süre, hiçbir şey söylemeden öylece kaldılar.. Bir süre sonra adam bir yandan kuzusunun saçlarını okşarken bir yandan da Ona; Onun anlayabileceği bir dille, belki tekrar eskisi gibi aynı evde yaşayamayacaklarını ama buna rağmen hala bir aile olduklarını ve sık sık bir araya geleceklerini ve Anneciğini her zaman tüm kalbiyle seveceğini anlattı.. Sonrasında adam yavrusunun; o bayıldığı boyun kokusunu ciğerlerine çekti…
O gece, Baba-Kız birbirlerine sarıldılar. Birbirlerini kokladılar.. Uyudular.. O an zaman durdu…
Önemli olan eşlerin ayrıldıklarında da dost kalmaları; Çocuklarını çok sevmeleri ve Onların bütün sorumluluklarını paylaşmaları değil miydi…
Ve o günden beri baba kız hep sımsıkı sarıldılar. - Yazan kar prensesi