İkinci Karabağ Zaferi’nden sonra tamamen Azerbaycan Cumhuriyeti egemenliği altına alınan Karabağ'da sorunlar son bulmamıştır. Çünkü Karabağ'daki Ermeni yönetimi Azerbaycan Türklerini tamamen tahliye ettiği gibi buradaki Türk-İslam eserlerini ciddi ölçüde tahrip etmiş, âdeta Karabağ'daki Türk izini ortadan kaldırmaya yönelik bir strateji uygulamıştır. Özellikle Ermenistan'dan getirilen göçmenler bölgeye yerleştirilerek buralarda birtakım koloniler oluşturulmuştur. Bu kolonilerde yaşayan insanların her biri eğitimli, tamamen silahlı kişiler ya da asker yakınları olmuştur. Çeşitli yerlerde tuzaklar kurulmuştur. Buradaki halk ciddi anlamda silahlandırılmıştır. Sivil halk çok az sayıda tutulmuştur.
İkinci Karabağ Zaferi'nden sonra bu bölgenin tekrar Azerbaycan toprağı olmasıyla bölgede yine de bir Ermeni varlığı, özellikle Hankendi civarında, devam etmektedir. Zengezur Koridoru’nun açılması konusunda Ermenistan ayak sürmüş, özellikle Amerika Birleşik Devletleri, Fransa ve Rusya'nın desteğini almaya çalışmıştır. Rusya-Ukrayna Savaşı'nda Ermenistan'ın Batı Devletleri ile yakınlaşması, Rusya'nın yani Putin’in desteğini kaybetmesine yol açmıştır. Bu durumda İkinci Karabağ Zaferi sonunda Ermenistan’ın, Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu ve savaşı kaybettiklerine dair anlaşmayı imzalamasıyla beraber Paşinyan Hükûmeti Karabağ'daki Ermenilere örtülü bir destek sağlamıştır. Bu örtülü desteğin sonucunda burada planlanan stratejiler ile aslında asker kökenli Ermeni asıllı kişiler gerilla taktikleriyle Azerbaycan ordusuna ve polisine soru çıkarmaya başlamıştır.
Dün gerçekleşen olaylarda, mayın tuzaklarıyla Azerbaycan polislerini şehit ederek Azerbaycan Devleti’nin bir anti-terör operasyonu başlatmasına yol açmışlardır. Tabii bu arada Ermenistan'ın en büyük destekçisinin İran olması ve İran'ın Ermenistan'ın toprak bütünlüğüyle ilgili Azerbaycan’ı tehdit etmesi de ilginç bir gelişmedir.
Tabii İran'ı anlamak mümkün değildir. İran gibi bir devlet ülkesinin çok büyük bir parçasında, otuz milyondan fazla, Azerbaycan Türkünün yaşadığı bir bölgede bu halkın Karabağ olaylarındaki hassasiyetini göz ardı ederek böyle bir tutum içine girişmesi anlaşılır gibi değildir. Öyle ki bu durum aslında İran'ın toprak bütünlüğüne ve milli devlet olarak varlığının devamına bile çok ciddi tehdit oluşturabilecek bir durumdur.
Türkiye bu konuda “İki Devlet Bir Millet” sloganıyla, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü hemen garanti etmiş, ortak savunma ve iş birliği kapsamında İran ya da üçüncü bir ülkenin Azerbaycan Cumhuriyeti'ne karşı olan saldırgan tutumlarına karşı aynen cevap verileceği ve bunun bedelinin ödetileceğini Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan bizzat ifade etmiştir. Bu durum İran’ı geri adım atmaya ve Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu kabul etmeye yöneltmiştir. Paşinyan yönetimi de Rusya'nın desteğini alamayacağını anlayınca Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu ve buradaki çatışmalara Ermenistan Devleti’nin katılmayacağını belirterek Karabağ'da yaşayan Ermenileri kaderleriyle baş başa bırakmıştır.
Üstün Türk teknolojisine ve kahraman Azerbaycan askerinin modern silah ve bilimsel metotları kullanmasıyla beraber bu savaş taktiklerinin karşısında çaresiz kalan Karabağ Ermenilerinden oluşan gerillalar, bir buçuk gün bile sürmeyen direnişlerin sonunda teslim olmuş, silahlarını Azerbaycan Devleti’ne teslim etmeye başlamış ve Azerbaycan’ın egemenliğini tanımaya mecbur kalmışlardır.
Bilindiği gibi on gün kadar önce Karabağ'da bir cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmış ve sözde bir cumhurbaşkanı seçilerek adeta Hankendi etrafındaki bölge Karabağ’ın içinde bir Ermeni Teritoryal Bölgesi olarak tespit edilerek bir ayrılıkçı hareket gerçekleştirilmiştir. Bunu başta Türkiye olmak üzere Türk Devletleri Teşkilatı’na mensup ülkeler kabul etmedikleri gibi Azerbaycan'ın hem uluslararası hukuktan kaynaklanan sebeplerle hem de askeri olarak yanında olduğunu ifade etmişlerdir. Bunun dışında pek çok devlet bu konuda Azerbaycan Cumhuriyeti'ni desteklemiştir.
İçine düştüğü durumda yalnız kaldığını anlayan Paşinyan Hükûmeti, bu tehlikeli yalnızlığın sebeplerini düşünürken, ki bu konuda kendisine desteği verenin tek Fransa olması da manidardır, İran’ın cılız desteği de dünyadan gelen tepkilerle ortadan kalkmıştır. Putin'in Ermenistan’ı desteklememesi ve oradaki barış gücünün olaylara müdahale etmeyeceğini açıklaması ile yalnız kalan Ermenistan, bu cumhurbaşkanlığı seçiminden oluşturmak istediği oldu-bitti durumunu rafa kaldırmak zorunda kalmıştır.
Bundan yaklaşık yüz yıl kadar önce tamamen Türklerin ve Gürcülerin yaşadığı topraklarda İngiltere tarafından yapay bir devlet olarak kurulan Ermenistan, bilindiği gibi Osmanlı Devleti’nden ve Rusya'nın diğer bölgeleriyle dünyanın çeşitli yerlerinden gelen göçmen Ermeniler tarafından oluşturulmuş bir devlettir. Dolayısıyla bu yapay devletin varlığı ve devamı büyük devletlerin desteği ile mümkün olmuştur. Böyle bir devlete bölgede izin verilmesinin amacı, İngiltere'nin 1918-1919’lü yıllarda bölgede bir “Jandarma güç” oluşturmaya çalışmasıdır. İngiliz askerlerinin değil onların yerine, Ermenilerin hayatını yitirdiği ama buna karşı bir devlet sahibi oldukları bir de facto durum yaratmıştır.
Dolayısıyla Ermeniler ve Ermenistan büyük güçler tarafından kullanılmaya hazır bir devlettir. Kuruluşu ve gelişimi bunun üzerinedir. Her zaman kendisini filan edip kullanacak bir büyük devlet bulmuştur. Kimi zaman bu Rusya olmuştur, kimi zaman Amerika Birleşik Devletleri kimi zaman Avrupa Devletleri. Ermenistan bundan yararlanarak bölgede Türkiye aleyhine, Azerbaycan aleyhine genişleme faaliyetleri içine girişmiştir. Kazım Karabekir’in 1920’de Ermenilere karşı kazandığı kesin zaferin ardından, Ermenistan tarafından 1895-1920 yılları arasında Doğu Anadolu'da gerçekleştirilen ve yaklaşık iki buçuk milyona yakın Müslüman Türk’ün katledildiği büyük soykırımı unutturmaya yönelik siyaset yürütülmüştür.
Bunun sonucunda Ermeniler, Sözde Ermeni Soykırımı yalanını ortaya atıp bununla âdeta dünyayı ipotek altına almışlardır. Büyük güçlerin, gizli servislerinin ve basının etkisiyle, bu yalan yaklaşık yüzyıl içerisinde Türkiye'nin, Azerbaycan'ın ve bölgedeki halkların varlığına ve birliğine yönelik bir tehdit olarak batılı devletler tarafından kullanılmaktadır.
Bunun sonucu olarak Karabağ meselesi sadece Azerbaycan'ın meselesi değildir. Karabağ meselesi Türkiye'nin, Kafkasya’nın, Karadeniz’e komşu bütün devletlerin, bütün Türk Dünyası’nın meselesidir. Karabağ'da yaşanan büyük mücadele esas itibariyle Can Azerbaycan önderliğinde Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) ile büyük güçler arasında devam eden bir Satranç oyunu yapısındadır. Bu Karabağ yenilgisiyle ve Ermenistan'ın pasifize edilmesiyle beraber at satranç tahtasının dışına savrulduysa da hiç kuşkusuz başka filler, başka atlar, başka piyonlar olmaya devam edeceklerdir. Her ne kadar Kafkasya yöresinde Ermenistan, Türk dünyasına ve Yeniden İpek Yolu Projesi’nde ortak noktada bulunsa da ve bir at pozisyonunda gözükse de dünyadaki büyük küresel siyasetin içinde bir piyon bile olmaya müsait değildir.
İkinci adım Doğu Akdeniz'in güvenliği için yapılacak ve büyük bir mücadeledir. Bu mücadeleye doğru giden yolda Kafkasya’nın istikrarı, Hazar Petrollerinin ve Şangay’dan başlayıp Edinburgh’a devam eden Kara İpek Yolunun ihyası, aslında dünya siyasetinin de odak noktasının değiştirilmesine yönelik önemli bir adım olsa gerek.
Doç. Dr. YUNUS EMRE TANSÜ
Gaziantep Üniversitesi, Güvenlik Stratejisti, Akademisyen, Yazar