Doğduğum, büyüdüğüm köyü hiç unutamadım. Nasıl unuturum? Dağları, tepeleri, bozkırı, havası, suyu…ve her şeyi insana iyi geliyor. Bunaldığımda koşar gelirim, huzur bulurum. Çeşmeleri öyle gür, soğuk ve temiz akar ki içebildiğiniz kadar için. Birçok çeşme ve her çeşmenin farklı adı farklı tadı…. Her taraf sıcaktan yanarken köy yayla serinliğindedir, insanı ferahlatır. Hele akşam rüzgarlarıyla birlikte yayılan onlarca çeşit kır çiçeği kokusu bir başkadır.

Geldiğimde akranlarımla yarenlik ederiz.

Okudun gittin ama, bu köyde vazgeçemedin he

Hepiniz sap sağlamsınız, turp gibisiniz. Ben de sularınızdan içmeye geldim” der, gülüşür eğleniriz.

Kirazlara yetiştin ha, bu sene kış vurdu her şeyi. Yiyecek kadar var var.”

Çocukluğumda dört mevsim yaşanırdı. Kışı kıştı, baharı bahar, yazı da yazdı. Bir metreden fazla karda güle oynaya okula giderdik. Seksenli yıllara kadar köyde üç ya da dört öğretmen olurdu. Kimin ne derdi varsa koşarlardı. Bazen hesap kitap işleri, bazen dilekçe ya da mektup yazarlardı. O zaman her şey para pul değildi, hatır gönül vardı. Herkes birbiriyle yardımlaşır, imece usulüyle de köyün işleri yapılırdı.

Babam uzun yıllar muhtarlık yaptı. Kış geceleri muhtar odası dolar taşardı, sohbete doyum olmazdı. Kimi askerlik anılarını anlatır, kimi de “karabaşın” kuzuyu kurdun elinden nasıl aldığını.. Bize sıkı sıkı tembih ederdi babam. Muhtar evine dışarıdan kim gelirse gelsin kesinlikle yemekleri verilecekti, adet öyleydi. O yıllarda nahiyeden jandarmalar yürüyerek gelirdi. Kolay değil kilometrelerce yolu sıcakta yürümek, ya askere gidecek gençlerin celplerini getirirler ya da herhangi bir mesele için gelirlerdi. Özellikle ebemin (babaannemin) askere olan büyük bir sevgisi vardı. Babam da o sevgiden nasibini almıştı. Ben de bu sevgiyi içimde hep hissettim. Güzel yemek çıkardı askere, dönüş erzakları da mutlaka konurdu yavruların.

Yarım ay şeklinde arkası dağlarla çevrili, önü düz ve verimli araziye sahip bir Anadolu köyü..

Köy önceleri tahıl ambarıydı. 1960’lı yıllarda yapılan barajla birlikte sulu tarım da yapılmaya başlandı. Meyvenin, sebzenin hemen hemen her çeşidi yetiştirildi. Baklagillerin her türü, şeker pancarı ve soğanın yanı sıra arpa buğday ekilirdi. Hasat zamanı telaş hiç bitmezdi. Bolluk bereket vardı köyde. Kamyonlar, traktörler gece günüz şehre mahsul taşırdı. Kimse şehirden pek bir şey almaz, bütün ihtiyacını kendisi üretir ve fazlasını satardı. Meralarda binlerce küçükbaş hayvan ve yüzlerce sığır otlardı. Bağlar bahçeler bakımlıydı. Ekilip biçilmeyen bir karış toprak yoktu neredeyse.

Ya şimdi, köyde bir tek küçükbaş hayvan yok, yakın köylerde de yok. Sığır sayısı da iki elin parmakları kadar. Köyün meralarında ot insan boyu, kanallarda şarıl şarıl su akıyor. Otları yiyecek, suları içecek hayvan yok artık. Baharda çok yağmur yağdığı için baraj tam dolu. Muhtar, tedbir amacıyla barajın kapaklarını açmak zorunda kalmış. Keşke bu su bolluğunda biraz olsun sulu tarım yapılabilseydi, o da yok… Köyde baklagillerin hiçbiri ekilmiyor artık. Tarlaların bereketi kaçmış. "Bu devirde çiftçilik yapılmaz" diyorlar.

Köy okulu 80’li yıllardan itibaren kapalı, okul kendi haline terkedilmiş. Köyün camisi eski bir tarihi yapı, bakımı yapılarak tekrar ibadete açılmış. Yaşı epeyce ilerlemiş bir amca ile gelmişten geçmişten sohbet ediyoruz. Hal hatır sorulup hoşbeşden sonra hemen içini dökmeye başladı.

Köyün eski tadı yok oğlum

Kimse kalmadı

Benim gibi iki ihtiyar bir de cami imamı var

Biz ektik biçtik, çok çalıştık ve zar zor geçindik

Şimdi yattığı yerden rahat yaşayanlar var

Kimler amca?

Mesela, bunlardan birisi cami imamı

“Anamdan yeniden doğmuş olsaydım, cami imamı olarak doğmak isterdim”

“Neden amca?”

“Adam çok rahat, karışanı yok, görüşeni yok”

“Kışın köyde kimse olmaz, cami boş, yazın da cumadan cumaya bir iki kişi gider”

“Şehirde işleri hiç bitmez ki, aradığında zor bulursun.”

Nereden nereye, özellikle son yirmi beş otuz yılda köyler üretimden koparak adım adım bu noktaya geldi. Bizim köy, bütün köylerdeki durumu anlatması bakımından iyi bir örnek, belki de en çarpıcı örnek. Bu nasıl bir zihniyettir anlamak mümkün değil. Hayvancılık ve tarım için bütün uygun koşullar var, fakat her ikisi de yok.

Köylerin bu gerçeğinden bakıldığında toplumun genelinin sağlıklı ve ucuz gıdaya ulaşması mümkün görünmüyor. Hayat pahalılığı, ekonomik sıkıntılar sadece bir sonuç. Bu sonucun elbette birçok nedeni var. "Tarım ve hayvancılıktan uzaklaşmış olmak" bu nedenlerden biri. Diğeri de "eğitimi geri planda görmek" ve "üretime dönük eğitim anlayışını benimsememek".. Daha birçok neden saymak mümkün elbette. Köyde okul, öğretmen olsa da olur, olmazsa da olur...

Saygın bir bilim insanın “önce bizim gıdalarımızla oynadılar” sözünü hep hatırlarım. Sağlıklı gıda yoksa, sağlıklı yaşam da yok. Sağlıklı düşünme yoksa bu nedenleri anlama imkânı da yok gibi..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Aytaç Yıldız Bozkurt 1 yıl önce

Kaleminize sağlık. Hepimizin ortak sancısı ve çaresizliği

Avatar
Muhittin Özdemir 1 yıl önce

Köyümüzün geçen yaşantısını güzel anlatmışsın.Bu yaşantıya kendi hayatımı da katarak zevkle okudum.Eline kalemine sağlık Mehmet Hoca.Selam.

Avatar
Ümmü 1 yıl önce

Cok guzel anlatım,köy yollarında yurudum, koy kokusu,ımece dayanışması,beraberlik cabası,kalemınıze sağlık.

Avatar
Mehmet Özdemir 1 yıl önce

Çok teşekkür ederim. Selamlar .

Avatar
Mehmet Özdemir 1 yıl önce

Çok teşekkür ederim. Herkese selamlar .

Avatar
Cahit Bölükbaşı 11 ay önce

Mehmet hocam çok güzel yazmışsın,keşke bizimde bir köyümüz olsaydı,var olmasına varda çok uzaklarda bir kere gittim babamın köyüne,Makedonyada KORALP daglarının eteklerine kurulmuş bir orman köyü birazda tarım ama şimdilerfe kimsecikler yok.

Avatar
Cahit Bölükbaşı 11 ay önce

Mehmet hocam çok güxel anlatmışsın,kutlarım sizi