"Sektör" kelimesi, ekonomi ve iş dünyasında genellikle belirli bir alanda faaliyet gösteren endüstri veya iş kolunu ifade eder. Çeşitli alanlarda uzmanlaşmış faaliyet gruplarını anlatır. Bir sektör, benzer ürünler üreten ya da hizmetler sunan işletmelerin bir araya geldiği bir ekonomik bölümün bütünüdür.
Kapitalist sistem, sektörleri genellikle üç ana kategoriye ayırır ve doğal kaynakların çıkarılması, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi aslında devletin görevi olan hizmetleri de “sektör” kavramının içine sokar:
Birincil Sektör: Doğal kaynakların çıkarılmasıyla ilgilenir (tarım, madencilik, balıkçılık gibi).
İkincil Sektör: Ham maddelerin işlenmesi ve imalatla ilgili faaliyetleri kapsar (inşaat, sanayi üretimi gibi).
Üçüncül Sektör: Hizmet sektörü olarak bilinir ve ticaret, sağlık, eğitim, bankacılık gibi hizmetleri içerir.
Aslında en özet haliyle “sektörel hizmetlerin” en temel amacı hizmet verene ekonomik faydadır.
Oysa ki devletin eğitim ve sağlık alanlarındaki temel görevleri, vatandaşlarının refahını, hizmetlere erişimini ve sürdürülebilir kalkınmayı “kâr gayesi gütmeden” ama “en kaliteli biçimde” sağlamaktır.
Eğitimde devletin görevi her bireye eşit ve ücretsiz eğitim sunmaktır mesela. Bu görev, eğitim kurumlarının kurulması, müfredatın geliştirilmesi ve öğretmenlerin eğitilmesini içerir. Eğitimin her seviyesinde fırsat eşitliği sağlamak devlet olmanın en önemli göstergesidir. Ayrıca, yükseköğretim kurumlarını desteklemek, bilimsel araştırmaları teşvik etmek ve hayat boyu öğrenmeyi geliştirmek de devletin sorumlulukları arasındadır.
Sağlıkta da devletin görevi, herkes için erişilebilir ve kaliteli sağlık hizmetleri sunmaktır. Bu, sağlık altyapısının güçlendirilmesi, hastanelerin ve sağlık merkezlerinin kurulması, sağlık çalışanlarının eğitimi ve istihdam edilmesi gibi unsurları kapsar.
Sonuç olarak, eğitim ve sağlık alanlarında devletin sorumluluğu, toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaçlarını karşılayacak sürdürülebilir, erişilebilir ve sıkı denetlenebilir sistemler kurmaktır.
Aksi halde eğitim yuvası olması gereken okullar ve eğitim, geleceğimizi karartanların; şifa merkezi olması gereken hastaneler ve sağlık hizmetiyse bebek katillerinin eline düşer.
Beri yandan…
Sağlıktaki son çete olayının ardından olan ne yazık ki işini dürüstçe yapan, doktorundan hemşiresine, teknisyeninden, memuruna tüm sağlık emekçilerine, onlara ve kurumlarına toplumun hissettiği güven duygusuna olmuş, işini hakkıyla yapmaya çalışanların şevkleri kırılmıştır.
Bir ülkenin yıkılışı, kurumlarına olan güvenin dolayısıyla kurumlarının yıkılmasıyla doğru orantılıdır.
Acımız her bakımdan büyüktür!
Haftanın Notu:
Hukukun rafa kaldırılması demek, mülkü (devleti) temelsiz bırakmak demektir. Keyfi tutum mağdur yaratır, mağduriyetlerse daha çok zalimin doğması için uygun ortamı… Hem hani darbelere karşıydık? Kimsenin “hukuk” istemediği, sadece “güce” sahip olup kafasına göre takılmayı arzuladığı, kurumların ve kurumlara olan güvenin yerle yeksan edildiği bir ülkede kuvvetler ayrılığını esas alan, laik, sosyal, hukuk devletinden, nihayetinde cumhuriyetten söz edilemeyeceği gibi “at izinin it izine” kolayca karışması kaçınılmazdır. Sonrası? Her türlü virüs, bakteri ve kanser hücresinin çoğalması için uygun habitat, bundan nemalanan kesimler, kaos, patinaj ve dertleri unutulup ezilen vatandaş…
Bu 10 kasımda da Atatürk’ü anıp en büyük eserine sahip çıkmanın önemini tekrar idrak edeceğiz. Her geçen gün onu ve yapmak istediklerini daha iyi anlıyoruz. Ruhu şad, cumhuriyetimiz var olsun! Sözleri bana ait olup beste ve icrasını yapay zekâ uygulamasına yaptırdığım “Ey büyük Atatürk, ruhun şad olsun!” adlı şarkıyı buradan dinleyebilirsiniz.