İnsan yaşamı boyunca o kadar çok anı biriktiriyor farkında olmaksızın. Düşünseniz de aklınıza gelmeyen birçok şey hiç olmadık bir zaman ve olayla size kendisini hatırlatır. Ya buruk bir tat bırakır ya acı, en isteneni elbette mutluluk tadı.

Semt pazarları insanımızın bu toprakların nimetleri ile buluştuğu en zengin ve bereketli mekânlar. Şöyle bir an gözünüzü yumsanız o değişmeyen sesler sizi zaman tünelinden geçirir. Annelerimizin filelerle taşıdığı meyve sebzeler, küfelerle taşınan kavun karpuzlar hangimizin belleğinde değil ki? Oyunumuzu bırakarak mahallemizin yaşlılarının filelerini taşımak yarışı, bir övgü, bir dua ya da bir gülücük almak içindi. Büyüğe saygı ile geleceğe saygı öğretilmişti bize. En arsızımız bile büyüklerin karşısında edepliydi, olmasa onu arkadaşlıktan çıkarmakla cezalandırırdık, günümüz insanı ödüllendirirken.

Gün geçti, devran döndü, büyüğe saygı sadece sözlükte kaldı. Belki de hak etti bugünün büyükleri.

Pazar yerimizin girişinde bir amca vardı. Kendi ağaçlarından kopardığı meyveleri sepetlere koyar, akşam olmadan da kısa günün karına şükrederek ayrılırdı. Hangimiz geçsek mutlaka elimize bir şeyler tutuştururdu: bir salkım üzüm, bir avuç çilek, erik. “Hadi paylaşın!” demeyi de ihmal etmezdi bugüne inat. O günlerde her büyüğün kendinden küçükleri eğitmek gibi bir sorumluluk anlayışı varmış demek ki. Şimdilerdeki gibi “Bana ne canım, ailesi yok mu?” denmemiş.

Mahallemize sonradan gelen bir arkadaşımız, amca erikleri tartarken birkaç tane çileği avuçlayıp kaçmış. Amca pazar yerinden ayrılmadan akşamüzeri oyun yorgunu çocukların dinlendiği akasyanın altına gelmişti. Arsız Rıza ayağa kalktı. Amca “Gelin bakalım!” diye çağırdı bizi ve avuçlarımıza erik ve çilek koydu üçer beşer. Rıza elini uzatınca ona sadece bir çilek ve bir erik verdi. “Evlat o aldıkların çalınmış, onun tadı olmaz, bak ikramın bir tanesi bile nasıl lezzetli ..” demişti. Böylece Rıza’ya ve bize unutulmaz bir ders vermişti. Ne zaman erik ve çilek görsem bu anıyı hatırlarım, eminim Rıza ve diğer çocuklar da hatırlıyordur.

Edep, ahlak, gelenekler insan gelişimini sağlayan en önemli nedenlerdir. Bunlar toplumların belkemiğidir. Toplumdan topluma değişen anlayışlar o toplumların ayraçlarıyken günümüzde “Global Dünya” söylemi ile yerle yeksan edildi. Hırsız kadın ve erkekler, arsızca soydukları paralarla edindikleri lüks araç ve gereçlerini sosyal medya aracılığı ile utanmadan paylaştılar. Kınanacakları yerde en başarılı bilim, sanat, spor, edebiyat paylaşımcılarını fersah fersah geride bırakan takipçiler kazanarak topluma ayna oldular. Arsız Rıza kadar edepleri yoktu. Amcanın dersinden, bizlerin ayıplamasından sonra günlerce dışarı çıkamamıştı ve henüz dokuz yaşındaydı.

“Balık baştan kokarmış.”

Mübah sayılan günahları saymakla bitiremeyiz. “Çamur at izi kalsın!” anlayışında pervasız paylaşımlar, iftiralar, binlerce insanın gasp edilmiş hakkı, ağlayan, inleyen yoksulun bedduası kimin umurunda. Birisi “Sarayın züppesi!” der. Diğeri altta kalmayacak ya! Yağdanlığını belli edecek ya! ”bilmem ne çocuğu” der. Devlet adamlığı edebi yerle yeksan. Edebi olan da zaten siyasetten elini eteğini çekmiş. Öylesine itibar suikastı meclise. Bu büyükleri mi dinleyecek gençler? Vah ki ne vah!

Çocukluğumuzun en heyecan verici eylemiydi komşudan çağla, dut, koruk çalmak. Alınmayacak meyveler değildi. Zamansız koparmak, dallara zarar vermekti dertleri sahiplerinin. Ama bizimki de düpedüz hırsızlıkmış. Gün geldiğinde hazineyi soyacaklarını bilselerdi o günün büyükleri ana babalarımız dahil koparırdı parmaklarımızı. Biz çalmadık çok şükür ama bizim kuşak bu ülkenin baş belası. Baş döndürücü değişim çağı, ihtilaller, toplumsal hareketler, kayıplar, kaoslarla kimyası bozulmuş bir kuşağın bu ülkeye ödettiği bedelleri genç kuşaklar uzun süre temizleyemeyecekler.

Boşuna demiyorum ya ”Gençler, geriye değil ileriye bakın, o geri çok parlak değil, kanmayın! Size anlatılanların çoğu masal, siz araştırın siz bulun..”

Gerçek olanlar mı? Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet..

Bu ülkeyi Arsız Rıza’lara peşkeş çeken zihniyet gidince Kurtuluş savaşı kazanılmış, Cumhuriyet rayına oturmuş olacak. Nice 102 Yıllara!...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Fatma 3 ay önce

İyide benim yorumumu niye siliyordunuz ikidir

Misafir Avatar
Editör 3 ay önce @Fatma

Sayın Fatma hanım, yorumunuzu kısa ve hızlı yazmanız gerekli. Ya da ayrı bir yerde uzun yazıp, kopyalayıp, buraya yapıştırırsanız sorun kalmaz. Teşekkürler.

Beğenmedim! (0)
Avatar
Hamiyet Annaç Akyıldız 3 ay önce

Sevgili Aytaç Bozkurt kutlarım.
Değerli yazarım yüreğimize ne güzel dokundunuz, düşündürdünüz. Kaleminize, yüreğinize sağlık...
Çocukluk ve şimdiki yaşım arasında küçük bir tur attım ve gülümsedim. İyi ki komşumuzun eriği, dutları güzeldi. İyi ki bahçemizdeki muzu, kokulu mandalinayı birlikte komşu çocuklarla yemiştik.
Ellerimizde cep telefonu yoktu... iyi ki... sanal meyve yetiştirip patlatmadık... şiddet yoktu oyunlarımızda iyi ki... bu yüzden bilmedik kavgayı ve arkadaş satmayı...
Ay yıldızlı bayrağımız özgürce dalgalanacak...❤️....

İyi ki hayatımın, yüreğimin en güzel köşesinde varsınız.
Sevgiler