BURSA ARENA / Haber Merkezi
Güçlü kapitalizm eleştirisi.
Kariyerinin iki filmiyle çocukluğunu ve amcasının yaşadıklarını anlatan Carla Simon, bazı küçük insanların hayata tutunma savaşına saygı duruşunda bulunuyor. Atmosfer yaratmadaki becerisiyle, incelikli ve samimi anlatımıyla Katalan yönetmen ‘Alcarras’ta duygusal ve melankolik bir öykü anlatıyor. Profesyonel olmayan, yerel halktan seçilen oyuncular filmi inandırıcı kılıyor.
1986’da Barcelona’da doğan Carla Simon’un, otobiyografik ‘93 Yazı / Estiu 93’ün ardından yaptığı ikinci uzun metrajlı filmi ‘Alcarras’, Altın Ayı Ödülü kazanan ilk Katalanca film oldu. Altı yaşındayken anne-babası AIDS’ten ölünce amcasının ailesiyle büyüyen Carla Simon, bu tecrübesinden yola çıkarak, ‘93 Yazı’nda annesi ölen bir yetim kızın olaya verdiği tepki ve bununla başa çıkma arayışını anlattı.
Film, Berlin Film Festivalinde En İyi İlk Film Ödülünü kazandı. Filmde altı yaşındaki Frida annesinin ölümü üzerine, çok uzakta oturan amcasının yanına gönderilmesini anlatıyordu. Ancak annesini unutamayan Frida yeni hayatına uyum sağlamada zorlanıyordu. ‘93 Yazı’nda kaderin gerçekliğiyle yüzleşen bir çocuğun melankolik dünyasına odaklanan Simon, ‘Alcarras’ta toprağa bağlı yaşayan bir ailenin değişen dünyalarının gerçeklerine uyum sağlamada yaşadıkları zorlukları perdeye taşıyor.
Pastoral tatlar içeren bir coğrafya
Kariyerindeki iki filmle kırsal alanda kalmaya kararlı gözüken Katalan yönetmen, ‘Alcarras’ta ailesinin birden çok nesil boyunca şeftali çiftliğini kurduğu küçük köyün sorunlarına eğiliyor. Bu konuda amcasının yaşadıklarından esinleniyor. Carla Simon karakterlerinin hayatını, anlatısına hizmet etmek için değil, toplumda bazı küçük insanların verdikleri hayatta kalma savaşına saygı duruşunda bulunmak için ekrana taşıyor.
Hayatlarını Alcarras’taki topraklarında meyve toplamada geçiren Solé ailesinin, topraklarını yakın bir gelecekte terk etme tehlikesiyle karşı karşıya kaldıklarında verdikleri tepkileri, film etkileyici ve insancıl bir dille gözler önüne seriyor. Kooperatifteki çiftçilerin ürünlerinin değerini düşürmekte ısrar eden ve geçimlerini doğrudan tehdit eden güçlere karşı, sonu hüsranla biteceği belli olan bir mücadeleyi izliyoruz. Simon, Solé ailesinin temel direği Quimet üzerinden, son hasadı toplamaktan başka seçeneği kalmadığını görmenin hüznünü izleyiciye geçirmede başarılı.
Katalan yönetmen, İspanyol sinemasının Alice Rohrwacher’i (Mucizeler) olarak anılmaya adaylığını koyuyor. Bir ‘kaybolan miras’ öyküsü üzerinden, atmosfer yaratmadaki becerisiyle, incelikli, samimi anlatımıyla, Simon ‘Alcarras’ta duygusal ve melankolik bir öykü anlatıyor. Yönetmen ‘sessiz trajedi’ olarak nitelendirilebilecek filminde, gerçeklik hissini izleyiciye geçirerek filmini insancıl kılabiliyor.
Carla Simon yaşanmışlık kokan filminde, değişen sosyo-ekonomik koşullara ayak uyduramayan muhafazakâr insanlardaki tahribatı senaryosuna ustalıkla taşıyor. Değişen hayat şartlarında, şeftali yetiştirmekten vazgeçip Pinyol’un yeni işinde çalışmayı kabul eden kız kardeşi ve eniştesine Quimet’in tepkisi çok sert oluyor. Aile içi dengeler değişince, çocuklarının eskisi gibi birlikte oynamaları bile yasaklanabiliyor.
Genç yönetmen topraklarını terk eden çok sayıda aileye rağmen, günümüzde hâlâ şeftali yetiştirmekte ısrar eden insanların varlığını hatırlatırken, protestoların bir şeye yaramadığı gerçeğinin altını çiziyor. Nitekim başkahramanı Quimet, acı sonun kaçınılmaz olduğunu bilmesine rağmen bu gerçeği inkâr ediyor. Film, geleneksel tarım üretimiyle gelişen sanayi arasındaki çatışmaya ve köylülerin çıkışsızlığına odaklanan, yüreklere hitap eden bir dram.
Film, adını İspanya’nın kuzeybatısındaki, Katalunya’nın Alcarras şehrinden alıyor. Carla Simon tümü profesyonel olmayan oyuncu kadrosundan iyi verim almayı başarıyor. Doğaçlama konuşan, adeta yaşadıkları çiftçi hayatını canlandıran, yerel halktan seçilen oyuncular filmi inandırıcı kılıyor. Yetişkinlerin dünyasına çocuk gözüyle bakma eğilimini, ‘93 Yazı’ndan sonra ‘Alcarras’ta sürdüren Carla Simon farklı yaşlardaki beş çocuk kahramanına senaryosunda önemli yer veriyor. Uyum içindeki amatör oyuncuların performanslarındaki doğallığı perdeye aktarmadaki başarısı da övgüye değer.
Film, Solé ailesi tarafından yaratılan pastoral bir coğrafyada, yaşanan iş problemleriyle dengelerin değişmesini anlatıyor.
Film, bereketli topraklarda nesillerdir şeftali yetiştiren bir ailenin çocuklarını hurda bir araba içinde oynarken gösteren bir sekansla açılıyor. Çocuk ruhlu bir sanatçı olarak Carla Simon, doğal ortamda yaşamanın tadını çıkaran çocukları perdeye taşıyor. Ailenin en küçüğü İris, ikiz kuzenleriyle direksiyonda uzay gemisi oyunu oynarken, film sahte bir mutluluk tablosuyla start alıyor.
Varlıklı Pinyol ailesi İspanya İç Savaşı sırasında Soléler tarafından saklanarak koruma altına alınmıştı. Çiftçilerin emeğini sömüren toprak ağaları devrimcilerin hedefi haline gelip katledildikleri dönemde, Soléler Pinyolleri saklayıp öldürülmelerini engellemişti. Ancak savaş sırasında Solé ailesinin büyük dedesine, Pinyol klanı tarafından verilen işletme hakkı belgesini, büyükbaba Rogelio koyduğu yeri bir türlü bulamaz. Zira Pinyollar, minnet gösterisi olarak Solélere verdiği arazi için tapuda işlem yapmayıp, ‘sözümüz senet’ deyip geçiştirmişlerdi.
Kaybolan miras
Son mirasçı Pinyol, topraklarına güneş enerjisi sağlayan panelleri yerleştirme kararı alırken, geçmişte verilen sözün geçerliliği kalmadığını ilan etmiş oluyordu. Yaşanan kuşak çatışması ve devletin üretici çiftçiye değil de yatırımcı müteşebbise destek vermesi, üç nesildir şeftali yetiştiren ve değişen sosyo-ekonomik koşullara ayak uyduramayan, Solélere hüsranlı bir son getiriyordu.
Film Alcarras bölgesi arazilerinde nesillerdir şeftali yetiştiren Solé ailesini merkezine alıyor. Ancak bu yıl topladıkları hasılatın toplayacakları son hasılat olma ihtimali var. Ailenin, tahliye ve şeftali ağaçlarının kesilip güneş panellerinin kurulması ihtimaliyle karşı karşıya kaldıklarını görüyoruz. Arazi sahibi Pinyol, şeftali bahçesinde güneş panelleri kurulması için bir enerji şirketiyle anlaşmış, bir vinç çocukların oyun yeri haline gelen hurda arabayı kaldırıp atmak için gelmiştir.
Rogelio’nun dik kafalı oğlu Quimet ailesinin kaderini öfkeyle kabullenir ve tüm enerjisini son hasattan maksimum verimi almaya harcar. Karısı Dolores, sevgi dolu ama kavgacı aileyi bir arada tutmak için çalışır. Taşra hayatını şehir hayatına karşı gösteren sosyal gerçekçi film, bir yerde güçlü bir kapitalizm eleştirisine soyunuyor.
İspanya’daki ‘güneş enerjisi’ patlaması yaşandığı yıllarda, santrallere yer açmak için, meyve bahçelerini yok edip yerel halkı topraklarından koparmaya niyetli yöneticilere karşı savaş açan Quimet, inatla bahçesindeki mahsulü toplamayı sürdürüyor. Ancak mağlup ayrılacağını bildiği bu savaşta, çocukları Roger ile Mariona’yı motive etmekte zorlanıyor. Dede Rogelio ise torunu Mariona’yı yanına alıp, bahçesinden kopardığı olgun incir sepetini koluna takıp, kasabada yaşayan Pinyolları ziyarete gider. Ama bu çabası durumu değiştirmez.
Filmde bir masa etrafında toplanan Solé ailesini birbirlerine kenetlenmiş, uyum içinde şakalaşırken, hayattan tat alırken gösteren neşeli bir sekans var. Ancak fikir ayrılıkları yüzünden bu aile saadeti tablosu uzun sürmez. Ancak Carla Simon filmin finalinde tüm aile bireylerini bir araya getiren etkileyici final sekansında, iyimser bir tonla, ileriye umutla bakmamız gerektiği mesajını veriyor
Simon filminde, bir uyanış içinde olan ve aniden kendilerine ait olarak gördükleri toprakları sonsuza kadar ellerinden alınabileceğini öğrenen bir çiftçi ailesinin yaşadığı travmayı anlatıyor. Senaryo, sonunu bildiğimiz bir olayı ve olayı yaşayan kişiler arasındaki ilişkileri tahlil etmeyi hedefliyor. Carla Simon bu konuda, “Ailem şeftali yetiştirdiği için, konu kalbime çok yakın bir yerde. Sıkıntı içindeki aileyle kendimi bir hissedip, filmimde yaşadıkları çıkışsızlığı göstermek istedim” diyor.
Filmin teknik kadrosuna gelince… Carla Simon ilk filmdeki kurgucusu Ana Pfaff’ın yanına Didar Palou’yu almış, görüntü yönetmenini ise değiştirmiş. Daniela Cajias pastoral tatlar içeren kartpostal güzelliğindeki fotoğraflarıyla adeta Alcarras yöresinin turizm elçiliğine soyunmuş.
Henüz iki filmiyle İspanyol sinemasına damgasını vuran Carla Simon, Katalan sinemasının Albert Serra (Ölümün Hikâyesi), Bigas Luna (Jamon, Jamon), feminist İsabel Coitex, Ventura Pons, Roser Aguilar gibi ustaları arasına adını yazdırmayı başardı. Bizlere, taşra hayatının zorluğunu vurgulayan, otobiyografik özellikli Carla Simon trilojisini tamamlayacak, üzerinde çalıştığı ‘Romelia’yı beklemek kalacak.
—————————————————————————————
‘ALCARRAS’
Yön. ve Sen: Carla Simon
Gör: Daniela Cajias
Müz: Andrea Koch
Kur: Ana Pfaff
Oyn: Jordi Pujol Dolcet - Anna Otin - Xenia Roset - Albert Bosh - Aniet Jounou - Josep Abad
.
Kaynak: ŞALOM
Yazar : VİCTOR APALAÇİ