Maalesef yerli basınımızın samimiyetine çok da güvenmediğimden fırsat buldukça muhtelif dış basını Türkçe yayın yapanlarından ya da çevirilerinden izlemeye çalışıyorum. Elimde bir makale var, Alman DW’den bir yazarın, bizim yerlilerin öyle pek de dokunmadıkları bir konuya değindiği önemli bir makale.. Son günlerdeki ekonomik durumumuz hakkında bakın neler söylüyor;
“Yüzde 25’e dayanan enflasyon ve 2019’da ‘sıfır büyüme’ ihtimalinin giderek güçlenmesi, ekonomide en kötü senaryo olarak bilinen ‘stagflasyon’ tehlikesini ortaya çıkardı. Geçen hafta açıklanan yüzde 24,5’lik eylül ayı enflasyonu ile Türkiye, iktisat literatüründe ‘stagflasyon’ adı verilen yeni bir döneme giriş yapmış oldu. Yüksek enflasyonun ve düşük büyümenin aynı anda yaşanması anlamına gelen stagflasyon, ekonomide en kötü senaryo olarak biliniyor. Stagflasyon sürecine giren ülkelerde bir yandan işsizlik ve hayat pahalılığı artarken, diğer yandan yeni vergi ve zam dalgaları görülüyor. Uzmanlara göre, Türkiye’deki geçmiş krizlerden farklı olarak bu kez işsiz, emekli ve esnafı çok daha zor bir süreç bekliyor..”
Evet, karanlık bir tablo geleceğimiz için; fakat bu okuduğumuzdan da öğrenmiyoruz ki, her gün izlediğimiz, bizatihi yaşadığımız piyasanın gerçekleri de ortada..
Bir PAPAZ hikayesi tutturuldu gitti. Ve sonuçları ortada..
Bizim modelimizdeki ülkeler için zaman zaman devreye konulan ve "emek sömürüsü tekniği" olarak kullanılan bir “atak proje” nin sonuçları yaşanıyor ülkemizde.
Döviz kurları sıçratılması, bunun piyasa zamlarına yansıtılması ve enflasyonun hızla yükseltilmesi hatta yukarıda bahsettiğim uzmanın stagflasyon uyarıları gibi "olağanüstü ekonomik durumların" kısa zamanda gerçekleştirilmesi için, motor olay görülen bir PAPAZ hikayesi..
Benim asıl zoruma giden, böyle bir bahanenin, toplumumuza bu kadar kolay yutturulmuş olmasıdır..
Şimdi, bu PAPAZ’la ve döviz kurlarıyla başlatılan fiyat yükselmeleri karşısında, emeğimizin satın alma gücü, ne kadar aşağıya düştü görüyoruz.. Real sektördeki tüketici fiyatları öyle ilan edilen enflasyon oranlarıyla falan da alakasız gibi.. Yeni fiyat etiketlerini basan basana.. Doların fiyatı 3 liraya düşse bile bu fahiş fiyatlar kalıcı olacaklar. Devletin enflasyonla mücadele için “fiyatları biraz düşürelim” ilanı falan da piyasalarda yaygın şekilde karşılık bulmuyor.. Maydanoz satan köylü teyzem de, trilyonluk üretimler yapan tröst kuruluşlar da bu süreci fırsat gördüler adeta.. Kiminde ayakta kalma mücadelesi, kiminde de belki kolay para kazanma hırsı.. Bu gelişmeler sadece bizde olmadı; "dış ticareti Dolar ve Avro'ya bağlı olup da dış ticaret açığındaki" çok ülke aynı durumda.. Bu işin kazananları da "dış ticareti açık değil fazlalık veren ülkeler" oldu.. O ülkeler de belli zaten.. Bizde olayı biraz daha fantazileştirip, bir PAPAZ'ın kara elbisesine giydirerek ortaya koydular, o kadar..
Peki toplumsal etkileşim ve tepkiler ne alemde? Maşallah her birimiz de sosyal medya kahramanlarıyız ya; birbirimizle yarışır şekilde gülüyoruz yine ağlanacak halimize..
Ve evirip çevirip bir noktaya geliyoruz nihayetinde;
Toplumsal zekamızın işlek hale gelip birkaç çıta yükselmesi gerekiyor. Ancak ve kesinlikle bunun da sadece "eğitimle ve aydınlanmayla" olabileceğine de inanıyorum. Japonu, Almanı, İngilizi, Fransızı ve bilmem neyi.. Önce eğitim sistemlerinde birer devrim niteliğinde aşamalar kaydetmişler.. Biz de niye olmasın diyorum; fakat bu da sanırım mevcut 1. viteste gidişle 30 ya da 50 yıl alacak gibi geliyor bana.. Bu da üzücü tabii ki; her şeyden önce bizim neslin ömrü yetmeyecek görmeye..
Amerika ve Trump şarlatanı ile içerideki sosyo-ekonomik mühendislerini kutluyorum.. Adamlar amaçlarına yine tereyağdan kıl çeker gibi ulaştılar. Düşmanın da olsa, iş bilenin kılıç kuşananın.. Kimse kimsenin gözünün yaşına bakmıyor uluslararası alemde.. Herkes kendi ülkesinin ve katma değerinin hesabında.. Bir de o McKinsey hikayesini yuttursalardı bu ülkeye, “cuk” oturacaktı ve sanırım Trump’a madalya falan verirlerdi.. Çok şükür ki Amerika’nın o topu, bu defa Cumhurbaşkanı’ndan döndü ve kornere çıktı..
Neticesinde öyle "Dış güçler, dış mihraklar” falan diye bahaneler bulmanın ve ağlaşmanın da alemi yok. Toplum olarak önce kendimizi sorgulayalım diyorum. Fakat galiba benim yine de yüreğim sızlıyor..
Devletimizin ve toplumumuzun (özellikle üretici ve satıcılarımızın) enflasyonun durdurulması ve bahsedilen "stagflasyon" gibi ve devamındaki sosyal tehlikelerin önlenmesi için, daha hızlı ve daha yaygın önlemler almasını, birlikte çaba göstermelerini diliyorum.. Ancak sadece bir bakanın tavsiye ve ricalarıyla değil, “kanun gereği" yani "zorunlu uygulamalar"la "fiyat artışlarının önüne geçilmesi”ni bekliyorum.. Umarım öyle de olur.. Unutulmamalı ki bu ülkede oy veren vatandaşların ağırlıklı bölümü sabit gelirlidir. Yani bu olumsuz gelişmelerin acısını en çok yaşayanlardır.
İyi de bu eğitimi kim verecek ? Bu sistem mi ??