Enver Paşa
Enver Paşa yetenekli bir kurmaydı. Çok genç yaşta imparatorluk ordularının başkumandanı oldu, mareşallığa ulaşacak vakti olmadı. 4 Ağustos 1922’de Tacikistan’da, Kızıl ordunun kuşatmasını yarmak isterken şehit düştü. 1908’den itibaren 14 yıl içinde bütün bu yönleriyle Türk tarihini işgal eden portrelerden oldu
Doğum tarihi açık; 23 Kasım 1881. Tam 41 yaşında, 4 Ağustos 1922’de, bugünkü Tacikistan’ın Çeğen köyünde Kızıl Ordu’nun kuşatmasını yarmak isterken şehit düştü. Yetenekli bir kurmaydı. Çok genç yaşta imparatorluk ordularının başkumandanı oldu. Bazılarının eleştirisi genç yaşta bu mevkiye gelmek yeterli tecrübe içermeyeceğinden, felaket kolay gelmiştir yolundadır. Rütbesi 1. Ferik’di (yani orgeneral), mareşallığa (müşir) ulaşacak vakti olmadı. Trablusgarp’ta bir yıl süren mücadelede Mustafa Kemal Bey, Cami Bey, Fethi Bey gibi genç subaylarla birlikte İtalyanlara karşı Sunusi şeyhleriyle anlaştı ve 20 bin kişiyi seferber etmeyi başararak merkezi maliyeden de hemen yardım yetişemediği için adına para bastırarak bölgeye hakim oldu. İtalyanlar kıyıdan içeri giremediler. Dahası var. Bir yıl sonra diğer subaylarla birlikte ki hepsi gönüllü statüdeydi; Balkan Savaşı’nın başlaması üzerine İstanbul’a çağırılmasına rağmen Trablusgarp savunması durmadı. Yerlerinde bıraktıkları Osmanlı zabitleri İtalyanlara karşı savunmayı daha uzun müddet sürdürdüler. Enver Paşa burada yarbaylığa (kaymakamlığa) yükseldi. Balkan bozgunundan sonra Enver Bey, Bâb-ı Ali baskınını gerçekleştirdi. Balkan ülkeleri arasında anlaşmazlık sonucu başlayan İkinci Balkan Savaşı’ndan istifade ederek 22 Temmuz 1913’te Bulgarların eline geçen Edirne’yi yeniden fethetti. O yıl albaylığa (Aralık 1913), bir aydan kısa bir süre içinde de generalliğe terfi etti. Mirliva (tuğgeneral) olur olmaz artık ağırlığını hissettiren İttihatçı kabinede Harbiye Nazırı oldu. Aynı yıl Şehzade Süleyman Efendi’nin kızı yani Sultan Abdülmecid’in torunu olan Naciye Sultan ile evlendi ve Saray’ın damadı oldu.
Meşruti hükümetlerin zayıf tarafı, diplomasi
Enver Paşa yetenekli bir kurmaydı. Zaten Osmanlı Ordusu içinde dönemin Avrupa ordularındaki subaylarla boy ölçüşecek komutanların sayısı bir hayli fazladır. Bunlar sadece askeri bilgi değil, umumi bilgileri, yaşam tarzı ve görgüleriyle de üstün düzeydeydiler. Enver Paşa da bütün kurmaylar gibi Fransızca’yı bilirdi ve 1909’da tayin edildiği Berlin askeri ataşeliği sırasında Almancayı iyi öğrenmişti. Berlin ve Potsdam’daki hayatı, onun Alman askeri kuvvetine olan hayranlık ve sarsılmaz güvenini artırdı. İleride I. Cihan Harbi’nin gayeleri, imparatorluğun bilinen paylaşılma projeleri ve İtilaf Devletleri’nin kötü niyetlerine rağmen diplomasi hemen hemen hiç denenmedi. Esasen meşruti hükümetlerin Sultan Abdülhamid dönemine göre en zayıf tarafı diplomasidir. Büyük devletler arasında dengeyi kollamak ve “kaçınılmaz” dense bile savaşa girmeyi geciktirmek dururken, maalesef ittihatçı triumvira (üçlü), İtilaf Devletleri’nin reddi ve malum gemi dolandırıcılığının hemen akabinde Almanya ile aynı cephede dünya savaşına girmekte acele ettiler. Ordular hiç hazırlıklı değildi; ilk defa Türkiye 1 milyonunun üzerinde asker toplamıştı. Ülke içindeki sorunlar, Doğu Anadolu’da Ermeni isyanları, müttefik Almanya’nın teşviki ile Ermenilere karşı tehciri de birlikte getirecektir. Türkiye dünya savaşına çok hazırlıksız girmesine rağmen, dünya savaşına girerken iyi eğitim görmüş, Arabistan çöllerinden Balkan dağlarına kadar her yerde coğrafyayı çatışarak öğrenmiş, Balkan ve Trablusgarp savaşlarının trajik tecrübelerinden olgunlaşarak çıkmış bir genç subaylar sınıfı cihan savaşını umulmayacak kadar başarılı bir şekilde götürmüştür. Çiftçi sınıfı, gözünü kırpmadan savaşan mektepliler, Cihan Savaşı’ndan önce Türk Ordusu’nu küçümseyen İngiltere’ye çok pahalıya mal oldu. Savaşta Türk komutan sınıfı, Almanya’nın güvenilmeyecek bir müttefik olduğunu da anladı.
Genç subayların savunması bugün pek bilinmez
Başkumandan vekili cesur planların sahibiydi. Bu planların hepsinin aynı derecede akil ve bilgili bir şekilde hazırlandığını söylemek mümkün değildir. Orduda savaşa geç girilmesini hatta mümkünse girilmemesini isteyen komutanlar vardı. Esat Paşa, Mustafa Kemal Bey, İsmet (İnönü) Bey, Kazım Karabekir ve Fevzi Bey gibi... Gelecekte İstiklal Savaşı’nın komutanlarını oluşturan bu kadrolar, daha çok Alman aleyhtarıydı. Bundan dolayı Enver Paşa’yla da gerilimleri günden güne arttı. Sarıkamış faciasından sonra bunu görmek mümkündür. Fakat hepsi de savaştaki görevlerini yerine getirdiler. Enver Paşa da bu komutanların ne kadar gerekli olduğunu bilirdi. Ama şurası bir gerçek ki 1915’ten sonra açığa çıkmayan bir gerilim genç komutanların arasında süregitti. İkinci grup, birinci harpte edindikleri tecrübeler ve ihtiyatla ileride İstiklal Savaşı’nı başlatıp götürecektir.
Sarıkamış, Süveyş Kanalı cephesi gibi facialar yanında Kut’ül Ammare’deki zafer morali yükseltti. Kudüs’ün kendinin Alman kurmay heyetinin entrikaları yüzünden 1917 Noeli’nde nerdeyse teslimine rağmen etrafındaki cephelerde savaşın aylarca uzaması, Filistin cephesinde yer yer genç subayların dahiyane savunması ve askerin direnişi bugün pek bilinmez. Bir yandan ricat öbür yandan savaşın sonunda İran ve Kafkasya’daki zaferler, birinci büyük savaşta hem Türkiye’nin hem de İmparatorluğun asli unsuru olan Türk halkının yıpranmasına neden oldu ama geleceğe de hazırlanan bir ülke ortaya çıktı. Cihan Harbi’nin birçok çevrelerde yarattığı umutsuzluk ve teslimiyet havasına rağmen ordunun genç komutanları direnme savaşına devam edebildiler ve muvaffak oldular.
İttihat Terakki’nin ileri gelenleri, en başta Enver Paşa ülkeyi terk ettiler. Gerekçeleri kurulan hükümetin yeni padişah VI. Mehmet Vahdettin’in etrafındaki yeni devlet adamlarının kendilerine adil bir muamele yapmayacağı şeklinde olmuştur. Politikada tarafların her zaman mazereti hazırdır ve bir haklılık payı da vardır. Mütareke hükümetlerinin Tevfik Paşa, Ali Rıza Paşa gibi Anadolu mücadelesine hayırhah nazarla bakan sadrazamları olduğu gibi bunun tam tersi Damat Ferit Paşa gibi davranış gösterenler de oldu. Şurası bir gerçek ki Anadolu hükümeti, Rusya’nın Müslüman topraklarında faaliyet göstermek isteyen ve bunda başarı gösterebilen Enver Paşa’ya karşı onaylayıcı davranmadı; bunda da haklıydı.
Tacikistan’daki türbesi uzun seneler ziyaret edilmiştir
Enver Paşa, halifenin damadı ve orduların başkomutanı olarak Sovyet Rusya’ya ve Türkistan’a adım attığı zaman parçalanan Rusya’da özellikle Orta Asya Türkleri’nin desteğini kazandı. Buna Türk ırkından olmayan Tacikler de dahildir. Basmacı hareketi hepsini içeriyordu; son anda dahi bütün bu gruplar Enver Paşa’nın yanındaydı. Paşanın Rusya’da mücadeleye başladığı 1918’den beri doğan erkek bebeklerin arasında Enver ismi en kalabalık grubu oluşturur. Tacikistan’daki türbesi de çok uzun seneler yerli halk tarafından ziyaret edilmiştir.
Türkiye’nin yakın tarihi trajik çözülmezliklerle doludur.
Enver Paşa da 1908’den beri 14 yıl içinde bütün bu yönleriyle Türk tarihini işgal eden portrelerdendir. Bir anda değerlendirilebilecek bir dönem değil. Bizim edebiyatımızda güçlü kalemiyle Enver’i değerlendiren Şevket Süreyya Aydemir’in yanında şimdi yeni çalışmalar da söz konusu. Doğrusu ben uzun bir zamandır bu konuda hayli vesika toplayan Murat Bardakçı’nınkini merak ediyorum. Yüzyıla yaklaşan zaman artık bu konuda değişik yorumlar elbette getirecektir ama henüz olayları dahi çok iyi öğrendiğimizi söyleyemeyiz.
Yazan: İlber Ortaylı