BURSA ARENA / Haber Merkezi
Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın “Bireysel kredilerin sınırlandırılması için bankalarla görüşmelerimiz var” açıklamasının ardından sınırlamanın nasıl olacağı, vatandaşa ve bankalara nasıl yansıyacağı kredi borçlusu 34 milyon kişi için merak konusu.
Kullandıkça “bir nefes aldım” dedirten, ödemeye gelince nefessiz bırakan Türk tipi “gelir, geldiği gibi gider” sarmalı: Krediler.
Bu sarmal, özellikle 2018’den bu yana yaşanan döviz krizi, alım gücünün düşmesi, pandemiyle beraber gelen iş kayıpları, sade vatandaş için tek çıkış kapısı gibi görünmeye başladı ve dolayısıyla çığ gibi büyümeye devam etti.
Türkiye’de haziran ayı itibarıyla sadece kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısı bile 2 milyon 501 bin 77.
Bu sayı, Haziran 2018’de 77 bin 331, Haziran 2019’da 85 bin 579’du.
Bu, üç yılda yüzde 3 bin 135 artış anlamına geliyor. Üstelik yalnızca kredi kartı borcundan bahsediyoruz.
Ödenemeyen bireysel krediler de eklenince, borçluların sayısı 3,5 milyonu aşıyor. Yani yaklaşık bir Bursa nüfusu.
Hükümet kanadı ev, otomobil, beyaz eşya derken çığ gibi büyüyen bireysel kredileri frenlemek için önemli bir adım atmaya hazırlanıyor.
Konuyla ilgili ilk açıklama Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’dan geldi.
26 Ağustos’ta Nuray Babacan imzasıyla Hürriyet’te yer alan habere göre AK Parti Merkez Yürütme Kurulu’nda konuşan Elvan, kurumsal kredilerde ve ödemelerinde sorun olmadığını ancak bireysel kredilerin sınırlandırılması için bankalarla görüştüklerini söyledi.
Lütfi Elvan, Kasım 2020'den bu yana Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini yürütüyor/ Fotoğraf: AA
Bireysel kredilerde ciddi artış olduğunun altınız çizen Bakan Elvan, “Bu konuda bazı tedbirler aldık, ama yeni tedbirler de gündeme gelecek. Bankalara bireysel kredilerin özenle takip edilmesini istedik” açıklamasını yaptı.
“Kurumsal krediler, kullanılması gereken yerlere kullanılmıyor” eleştirisine de yanıt veren Hazine ve Maliye Bakanı, şunları söyledi:
Kurumsal olarak alınan kredilerin, yani bir yatırım projesi için alınan teşvik kredilerinin gerçekte bu proje için kullanıp kullanılmadığı konusunda yeni bir prosedür oluşturacağız. Takibi yapılacak.
Yeni kredi verilirken, önceki kredinin gerçek anlamda yatırım için kullanılıp kullanılmadığına bakılacak. Alınan krediye konu olan yatırım gerçekleşme durumuna bakılacak.
Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi’nin son açıkladığı haziran verilerine göre 929 milyar liraya ulaşan bireysel krediler ve muhtemel bir kısıtlamanın doğuracağı sonuçları, konunun uzmanları değerlendirdi.
1. Türkiye’nin kredi stoğu ne kadar?
Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi’nin verilerine göre 2021 yılının haziran ayı itibarıyla, kullandırılan nakdi krediler, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 21 artışla, 4 trilyon 105 milyar lira oldu. Bunun 3 trilyon 971 milyar lirası bankalar tarafından kullandırıldı.
4 trilyon 105 milyar liralık kredinin 929 milyar lirası bireysel kredilerden oluşuyor.
Bu kredi borcunun da yüzde 46’sı ihtiyaç kredilerine, yüzde 31’i konut, yüzde 5’i taşıt ve yüzde 18’i kredi kartlarına ait.
Bireysel kredi kullanan kişi sayısı (takipteki krediler hariç) son bir yılda 1,3 milyon kişi artarak 34,5 milyon kişiye ulaştı.
18 yaş üstü nüfusun 60 milyon olduğu kabul edilirse neredeyse iki kişiden birinin kredi borcu var. Ortalama kredi bakiyesi ise 26,9 bin lira.
Biraz da geçmiş dönemlerle kıyaslarsak…
Haziran 2018 | Haziran 2019 | Haziran 2020 | Haziran 2021 | |
Toplam kredi miktarı (TL) | 2 trilyon 506 milyon | 2 trilyon 677 milyon | 3 trilyon 397 milyon | 4 trilyon 105 milyar |
Bireysel krediler (TL) | 563 milyar | 550 milyar | 733 milyar | 929 milyar |
Tasfiye olunacak bireysel krediler (TL) | 17 milyar 393 milyon | 20 milyar 852 milyon | 20 milyar 533 milyon | 20 milyar 474 bin |
Kredi kullanan sayısı | 30,6 milyon | 31,3 milyon | 33,2 milyon | 34,5 milyon |
Ortalama kredi bakiyesi (TL) | 18,4 bin | 17,6 bin | 22,1 bin | 26,9 bin |
2. Bireysel kredilerin sınırlandırılması planının gerekçesi ne?
Türkiye’de son açıklanan temmuz ayı enflasyonu yüzde 18,95.
Politika faizini yüzde 19 seviyesinde değiştirmeyen Merkez Bankası, temmuzda duyurduğu enflasyon raporunda 2021 enflasyon hedefini yüzde 12,2'den yüzde 14,1'e çekmişti.
Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, “Politika faizini güçlü dezenflasyonist etkiyi muhafaza edecek şekilde enflasyonun üzerinde bir seviyede oluşturmaya devam edeceğiz” ifadesini sunumlarında sıkça kullanmıştı.
Enflasyon oranı ile politika faiz oranı arasındaki farkın 0,05 puan gibi bir seviyeye geldiği bir dönemde TCMB’nin 23 Eylül’deki faiz kararının ne olacağı da merak konusu.
Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, Independent Türkçe’ye yaptığı açıklamada Türkiye’de enflasyonun oldukça yüksek seviyede seyrettiğini ve TCMB’nin de yıl sonu enflasyon tahminininde güncellemeye gittiğini hatırlatarak “bireysel kredilerde kısıtlama” kararınının, makro ihtiyati politikalar arasında olduğunu söyledi:
Normal şartlar altında para politikası sıkıysa iç talebin ve tüketimin yavaşlaması beklenir.
Ancak bireysel kredi kullanımının yüksek olması, ekonominin istendiği kadar soğumadığına işaret ediyor. Bu da enflasyonla mücadele için sıkıntı görülüyor ve böyle bir konu gündeme geliyor.
Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu/ Fotoğraf: iisbf.istinye.edu.tr
Kredilerde yapılacak muhtemel bir sınırlama, “makro ihtiyati politikalar” kapsamına giriyor.Daha önce farklı ülkelerde de görüldü. Merkez Bankası’nın para politikası dışında belirlenen bu politika kapsamında bankalara, “yıllık kredi büyüme hızı belli bir oranı geçmesin” denir. Bir oran verilir. Bu, miktar kısıtlamasıdır, kotadır. Bankalar, kredi işlemlerini buna göre ayarlamaya çalışır.
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Arzova’ya göre ise sıkı para politikası var gibi gözükse de bireysel kredilerde bu, çok net şekilde görülmüyor.
“Pandemi sonrası açılmayla beraber ciddi bir harcama içerisine girdiğimizi biliyoruz. Bunlardan bir kısmı, seyahat, eğlence-düğün harcamaları gibi harcamalar” diyen Arzova harcamaların artmasının enflasyonu doğuracak etkisinin olduğunu hatırlatıyor.
Kendi YouTube kanalında konuşan Arzova, Elvan’ın açıklamasını şöyle yorumladı:
Bu açıklamadan anlaşıldığı kadarıyla hükümetin, özellikle bireysel krediler üzerinden yürüyen talep ve bu talep nedeniyle enflasyonun kendi düşündükleri seviyeye gelememesi yolunda bir endişeleri var. Bunu ortadan kaldırmak için bireysel kredilerin azaltılması, düşürülmesi yoluyla bir müdahalede bulunmayı düşünüyorlar.
“Hazine üzerinden hibe yolu değil, bankacılık sistemi üzerinden kredi yolunu seçen ülkelerdeniz” diyen Fon Yöneticisi ve Finansal Danışman Işık Ökte ise Elvan’ın açıklamalarını “Çok önemli bir haber akışı” olarak değerlendirdi.
Mart 2020’de başlayan pandemi sonrası aynı yılın yaz ayında başlatılan kredi kampanyalarını hatırlatan Işık Ökte, “Çok önemli bir değişimden söz etmemiz lazım. Sayın Elvan, uzun zamandır duymadığımız açıklıkta, enflasyon mücadelesi içinde, bireysel kredi artışlarının normal olmadığını söyledi” açıklamasını yaptı.
YouTube’da Integral ForexTV’ye konuşan Ökte, “Diğer ülkelerle kıyaslandığında vatandaşın gelir artışının çok geride kaldığı bir ülkeyiz. Biz her zaman olayı nerede kaybediyorduk? Tüketici kredilerinin, kredi kartı kredilerinin artış oranlarında” dedi.
3. Bireysel krediler nasıl kısıtlanabilir?
Bu soruya verilen alternatif cevaplar var.
“Ekonominin daha fazla ısınmaması için bir çerçeve düşünülüyor” diyen Erhan Aslanoğlu’na göre faiz aracı dışında bazı operasyonel maliyetlerin artırılması yoluna gidilebilir.
Örneğin, dosya hazırlama maliyetleri, ek vergi yükleri bu yıllardan bazıları.
“Sektörel uygulamalar da gelebilir” diyen Aslanoğlu, “Sektörler için kredi limitleri gelebilir. Şu sektöre yüzde 15’i geçmesin, buna yüzde 10 olsun gibi çerçeve de olabilir” dedi.
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Burak Arzova/ Fotoğraf: istanbulhaber.com
YouTube kanalında konuşan Burak Arzova ise bankalara direkt “kredi” talimatının gitmesinin, BDDK üzerinden bazı ürünlere getirilen taksit sınırlamasının değiştirilmesinin ya da banka kredi maliyetlerinin daha yüksek olmasının seçenekler arasında olduğunu ancak bir kesinliği olmadığını vurguladı.
Işık Ökte de “‘Kurumsala yüklenelim, bireyselde geri çekelim’ dersen bu, zorunlu karşılık oranlarıyla yapılabilecek düzenlemeler olabilir” açıklamasını yaptı.
Zorunlu karşılık nedir?
Bünyesinde mevduat tutan bankaların, bu mevduatlara karşılık olarak Merkez Bankası hesabında tutmaları gereken, kanunen saptanmış bir oran bulunuyor.
“Zorunlu karşılık oranı” denilen bu oran, Merkez Bankası’nın para politikası aracı olarak kullanılabildiği gibi piyasadaki para miktarı da bu oranla ayarlanıyor, bankaların kredi tabanını direkt etkileyebiliyor.
Bir ülkede zorunlu karşılık oranı yüzde 40, bankanın mevduatlarının toplamı 100 lira olsa, banka mevduatının 40 lirası Merkez Bankası’nda bloke olur. Bu oran yüzde 30’a düşürülürse, Merkez Bankası’nda tutulacak miktar 30 liraya geriler. Yani bankanın kullanabileceği mevduat miktarı artış gösterir.
Fon Yöneticisi ve Finansal Danışman Işık Ökte/ Fotoğraf: yatirimciakademisi.ikboun.net
4. Kredi kısıtlamasının sonuçları ne olur?
Piri Reis Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu sonuçlardan önce “Bireysel kredilerdeki artış hızı neden yüksek?” sorusunun cevabının iyi verilmesi gerektiği düşüncesinde.
Aslanoğlu’na göre bu nedenlerden biri enflasyon beklentileri:
Enflasyon beklentileri yüksek seyrettiği için insanlar, talebi öne çekmek istiyor olabilir. Ev olsun, otomobil olsun “Kredi kullanıp ürünü alayım çünkü ileride daha pahalı olacak” düşüncesi var. Bu da enflasyon beklentisinin yüksekliğinden kaynaklanıyor.
Diğer bir neden ise pek çok işletmenin finansman ihtiyacı.
Erhan Aslanoğlu, ticari kredi kullanmakta zorlanan firmaların, bireysel kredileri finansman için kullanıyor olabileceğini söylüyor. Aslanoğlu, “Bireysel kredileri kısıtlamak, firmaları da kısıtlamak anlamına gelebilir” diyor.
Fotoğraf: Reuters
Son olarak da alım gücünün düştüğü, para ihtiyacının arttığı bir ortamda kredi talebinin güçlenmesi.
Aslanoğlu, “Hayati idame ettirmek için bir kredi ihtiyacı varsa bu kısıtlamalar o tarafta sorun yaratacak, insanların geçimle ilgili sorunlarını daha da artıracaktır” değerlendirmesini yapıyor.
“Bunların hepsi tahmin. Tam resmi oluşturup öyle politika oluşturmak gerekiyor” diyen Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı, “Talep, enflasyon yüzünden canlıysa o zaman para politikasını sıkı tutmak, uzunca bir süre de sıkı tutmak gerekiyor ki insanlar zaten enflasyonun düşeceğine inansın ve talebi kessin” diyor.
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Arzova da açıklamasında yüksek enflasyon beklentisinden söz ediyor:
Bir kısım, yüksek enflasyon nedeniyle ortaya çıkan mal ve hizmet fiyatlarının bir sonraki ayda daha da yükselebileceği endişesiyle bugünden alma isteği olabilir.
Yine yüksek enflasyonun yaratmış olduğu olumsuz etkiden dolayı alım gücünün düşmesi ve geçinmekte zorlanan kişilerin bunu tüketici kredilerine, ya da kredi kartına yüklenerek devam ettirme çabaları var.
Dolayısıyla tüketici kredilerinde, bireysel kredilerde, kredi kartlarında ve ihtiyaç kredilerinde azaltıma gitmek nasıl bir sonuç verir bunu göreceğiz.
Arzova’ya göre bireysel kredilerin kısılması firmaları da etkileyebilir.
Fotoğraf: AA
“Daha geniş perspektifte baktığınızda; Talebi düşürdüğünüzde, talep düşmesiyle beraber satın almalar düşecek, ister istemez mikro ölçekte firmaların iş hacmi de düşecek” diyen Arzova şöyle devam ediyor:
İş hacmi düşeceği için satışlarla beraber kâr marjları düşecek, kâr marjları düşünce ödedikleri vergi -ki vergi Türkiye’de fazla ödenen bir unsur değil - ödemesi de düşecek. Devletin, bütçesinde gelir kaleminde uzun vadede azalma olacak. Bunu telafi etmek için tekrardan genişleyici bir politikaya gidilecek.
Arzova, “Toptan bir para politikası üzerinden sıkı para politikasını uygulamak ve şirketleri de bu konuda zorlamak yerine, bireysel kredilerde sıkılaşmaya giderek süreci götürmek istiyorlar” dedi ve ekledi:
Bu çok başarılı olacak gibi gözükmüyor. Daha evvel de denendi çok başarılı olmadı. Geçici iyileşme sağlıyor. Ardından yükselerek devam ediyor.
Seçimlerin 2023’te olacağını varsayarsak bireysel krediler üzerinden kısıtlanmış bir düzenekle gitmek isteyeceklerini düşünmüyorum. Bu geçici bir tedbir, yine alışık olduğumuz, günü kurtarmaya yönelik bir tedbir.
Finansal Danışman Işık Ökte’ye göre kredi sınırlaması kararı seçimlerin, 2023’ten önce olmayacağının da bir göstergesi.
“Türkiye’de bireysel krediler, tüketici kredileri en çok neyle ilgilidir?” sorusuna “Politikayla” yanıtını veren Ökte, politikacıların seçimlere giderken tüketici harcamalarının yükselmesini, insanların kendilerini psikolojik olarak daha iyi hissetmelerini, bankalardan 36 aylık kredi çekip her şekilde alışveriş yapmalarını isteyeceğini hatırlattı.
“Seçimlere giderken tüketici kredileri, kurumsal kredilerden her zaman daha önemlidir” diyen Işık Ökte, “Ben buradan, Türkiye’de yakın bir vadede seçimlerin olmayacağı, en erken seçimlerin Haziran 2023 olacağı kanısına rahatlıkla varabiliyorum” ifadelerini kullandı.
Fotoğraf: Reuters
5. Daha önce benzer bir uygulama yapıldı mı?
Independent Türkçe’ye konuşan Aslanoğlu, küresel krizin ardından Türkiye’nin hızlı büyüme sürecine girdiğini ve fren mahiyetinde benzer bir uygulamaya gittiğini hatırlattı.
“Enflasyonist baskının daha da artacağı endişesiyle bankalara kredi büyümesinde yüzde 15 gibi bir sınırlama getirilmişti. Bir tavsiyeydi. Bankalar da bu tavsiye çerçevesinde hareket etti” diyen Aslanoğlu, şöyle devam etti:
O zaman kredi büyümesi yüzde 40’ların üzerindeydi. Uygulama sonrası kredi büyümesindeki geri çekilme hem büyümeyi yavaşlattı hem cari açığı geriletti.
Enflasyona katkısı sınırlı oldu ama enflasyonda bir gerileme de görüldü.
6. Kredi kısıtlaması bankaları zora sokar mı?
Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu’na göre kredilerin “sorunlu” olması durumunda, kredi vermenin kısıtlanmasının bankalar için olumlu bile karşılanabileceğini aktardı.
“Bankalar tabii ki kredi vermek ister. Aktiferinin büyük bölümü kredilerdir” diyen Aslanoğlu, “Normalde kredi vermek bankaların kârlılığını artıran bir şeydir. Ama sorunlu kredi artıyorsa da bu bankaların kârlılığını azaltır” açıklamasını yaptı.
Ekonomi Profesörü Aslanoğlu, “Teorik olarak kârlılığında azalma anlamına geliyor olabilir. Ancak kredi büyümesi ileride ödeme sorunu yaratacaksa banka belki de olası bir zarardan da kurtulmuş olacaktır” dedi.
Türkiye’de krediler son yıllarda çok büyüdüğü için bankaların kredi portföyünü yapılandırılması ve risk yönetimini iyi yapması gerektiğini söyleyen tecrübeli akademisyen, “Burada kredilerin limitlenmesi bankalar için kendi risklerini yönetmek için daha iyi bile olabilir” dedi.
The Independentturkish / Gökçen Tuncer