Rum liderliği, Pile’de yaşananlar konusunda Rum halkının gözünden düşmemek, siyasi eleştiri ve saldırılara maruz kalmamak için yuvarlak sözler, yanıltıcı beyanlar ve ne tarafa çeksen gelecek açıklamalarla bayağı bir çaba sarf ediyor.
Oysa diplomatik olarak artık hiçbir şey eskisi gibi değil.
Son haftalar içinde Pile’de yaşanan olaylar sonrasında, Rumların uluslararası arenada ve BM’de adanın tek ve mutlak egemen devleti olduğu fiili durumu geçerliliğini kaybetme sürecine girdi.
Rum liderliğinin, an itibarı ile BM’nin Kıbrıs Türk tarafı ile neleri konuştuğu ve hangi konuda nasıl bir mutabakata vardığı konusunda en ufak bir bilgisi yok. Bütün bildikleri, BM Kıbrıs Misyon Şefi Colin Stewart’ın kendilerine yuvarlak sözlerle neleri anlattığından fazla değil. Bu nedenle de karizmaları çizilmesin diye her yolu deniyorlar. Kendilerini temize çıkaracak ve saygınlıklarının devamını sağlayacak her tür manipülatif haberi çıkarıp, yayıyorlar.
Pile’de yaşanan siyasi çatışmadaki gerçekler, Rum liderliğinin ve aramızdaki işbirlikçilerin yaymak istediklerinden çok farklı. ABD’nin Pile konusundaki açıklaması bile, anlayabilene farklı bir mesaj veriyor.
BM Kıbrıs Misyon Şefliğinin, KKTC ile yaptığı görüşmeler sonrasında taraflarca kabul edilen bir anlaşmaya varılması sonrasında ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller’in, "KKTC ile BMBG arasında Pile-Yiğitler yolunun yapımı konusunda mutabakata varılması haberini memnuniyetle karşılıyoruz." açıklamasını yapması hiçte tesadüf olmasa gerek.
ABD’nin en büyük korkusu, Türkiye Milli Güvenlik Kurulunun Eylül ayının son toplantısında aldığı BM Barış Gücü’nün KKTC ‘deki geleceğini belirleyecek tarihi kararın uygulamaya konmasıydı. İşin sonunda BM Barış Gücü’nün KKTC’den kapı dışarı edilmesi, adeta ABD’nin gözünün çıkarılması, kulağının ve dilinin kesilmesi ile eşdeğer olacaktı. Bu nedenle de ABD’nin mutlak kontrolünde olan BM, çok dikkatli adımlar attı, Rumların bütün itirazlarına ve engelleme girişimlerine rağmen Rumları dışlayarak KKTC ile birebir görüşmeleri sürdürdü.
ABD ve BM, Türkiye’nin kararlığını ve bölgesel gücünü çok iyi bilmekte. Türkiye Milli Güvenlik Kurulunun aldığı karara aykırı bir davranışın, uzun vadede BM’nin tüm birimlerinin ve BM Barış Gücü’nün, KKTC topraklarından atılması ile sonuçlanacağını tahmin ediyor. Bu nedenle de Kıbrıs sorunu özelinde, Rumları gücendirmek, düş kırıklığına uğratmak pahasına Türkiye ve Kıbrıs Türkleri ile çok fazla ters düşmemeyi yeğliyor.
Özetle; Son duruma göre benim anladığım, BM-KKTC ve BM-Rum Yönetimi arasında ayrı iki anlaşmanın olduğudur. En önemlisi de “Ara Bölge” ile ilgili olarak diplomatik dilde “Rules of Engagement” olarak bilinen “Angajman Kuralları” yani “diplomatik ilişkilerin yürütülmesinde kullanılan prosedürler” veya “sınırlarının ihlal edilmesi neticesinde veya herhangi bir güvenlik sıkıntısı oluştuğu durumlarda askeri olarak verilecek tepkiler”in KKTC ile BM arasındaki görüşmelerde, her zaman ve her koşulda, masanın olmazsa olmazı olduğu.
Görünen o ki, 4 Mart 1964 günü BM Güvenlik Konseyinin aldığı 186 no.lu talihsiz karar yavaş yavaş geçerliliğini yitirmeye başlamış.
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı