BURSA ARENA / Haber Merkezi
Alman yetkililer Çarşamba akşamı Hanau kentinde iki nargile bara düzenlenen ve dokuz kişinin öldürüldüğü saldırılar için "aşırı sağcı terör saldırısı" ifadesini kullanıyor.
Saldırılar Almanya'da şok etkisi yarattı ve daha önce de aşırı sağcıların benzer saldırılarda bulunmasına rağmen ülkenin şiddet eğilimli ırkçılar ve ırkçı ağlarla mücadelede yetersiz kaldığı konuşulmaya başlandı.
Şiddet eğilimli ırkçıların yer altında, polis denetimi dışında faaliyetlerine devam ettiği, Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü (NSU) davasında orta çıkmıştı. Neo-Nazi örgüt 2000-2007 yılları arasında dokuzu göçmen 10 kişiyi öldürdü. Polis ise saldırılar arasında bağlantı kuramamış, ağı ortaya çıkaramamıştı.
NSU davası, dikkatlerini İslamcıların şiddet eylemleri ve tehditlerine veren yetkililer için bir uyarı niteliğindeydi.
Ama Almanya'da yetkililer hala aşırı sağcıların terör tehdidini hafife almakla suçlanıyor.
Hanau saldırısının şüphelisi Tobias R, 43 yaşında. Tobias R. "tek başına hareket eden bir silahlı saldırgan'" olarak tanımlanıyor. Saldırıdan kısa bir süre sonra Tobias R. ve annesi evlerinde ölü olarak bulundu. Silah ruhsatı bulunan saldırgan daha önce de soruşturma geçirmişti.
Saldırılarla, Almanya'da aşırı sağcı söylemlerin ırkçı şiddeti tetiklemede nasıl bir rol oynadığı da tartışılmaya başlandı.
AfD etkisi
Almanya'da aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) ana muhalefet partisi konumunda. Parti defalarca parlamentoda ve sokaklarda kışkırtıcı söylemlerde bulunmakla suçlandı.
2015 yılında Avrupa Birliği (AB) dışından Almanya'ya yaklaşık bir milyon kişinin göç etmesi AfD'ye desteği de arttırdı. Milliyetçiler, göç dalgasının Alman kültürüne İslamcı tehdit oluşturduğunu söylüyordu.
Sosyal Demokrat Parti'den (SPD) Saskia Esken, Hanau'daki saldırıyı "aşırı sağcı terör" olarak tanımladı ve "Bu ifadeyi açıkça dile getirmekten uzun zamandır kaçınıyorduk" dedi.
AfD'nin parlamentoda grup temsilcisi Alice Weidel de Hanau saldırısını kınayıp 'korkunç bir eylem' dedi.
AfD'nin en tartışmalı siyasetçilerinden Björn Höcke'nin kullandığı dil ise neo-Nazilerin kullandığı ırkçı komplo teorilerini yansıtıyordu. Neo Nazilerin 'Büyük Yer Değiştirme' (Great Replacement) olarak ifade ettiği komplo teorisi, kendi ifadelerine göre 'alt ırkların yerini beyaz ırkların almasını' öngörüyor.
Höcke, beyaz olmayanların 'Avrupalı olmadıkları için' ülkeyi terk etmeye zorlanması anlamına gelen ırkçı 'yeniden göç' ifadesini de kullandı.
Höcke'nin adı bu ay doğudaki Thüringen eyaletinde bir liberal adayın AfD oyları sayesinde eyalet başbakanı seçilmesinde de odak noktası haline geldi. Bu seçime kadar aşırı sağcı bir partiyle siyasi anlaşma yapmak savaş sonrası Almanya'da bir tabuydu.
Almanya'nın Avrupa Bakanı SPD'li Michael Roth, Hanau'dakine benzer saldırıların "Höcke gibi faşistlerin ideolojilerinden doğduğunu" söyledi.
İnternet kullanımı
NSU davasından sonra yaşanan aşırı sağcı cinayetler Almanya'nın neo Nazi ve diğer ırkçıların saldırılarına karşı koruma sağlayamadığı kaygısını artırdı.
Irkçıların propagandaları internette yaygın. Saldırılar, destekçi toplamak için sosyal medyayı ne kadar hızlı kullandıklarını da göstermiş oldu.
Geçen yıl Ekim ayında Halle Sinagogu'na düzenlenen saldırıların ardından polise Yahudi bölgelerinin daha sıkı korunması çağrıları yapıldı. Yahudi Yom Kippur Festivali'nde ek güvenlik önlemleri alınmadı. Yalnızca kapının biraz kalın olması katliamı önlemiş oldu.
Almanya, hala Hitler'in Nazi rejimi ve 1940'lardaki Yahudi Soykırımı'nın gölgesini üzerinde hissediyor.
Aşırı sağcı şiddet, Nazi sembollerini ve propagandasını yasaklayan ve demokratik kurumlarının işleyişiyle guru duyan Almanya'nın bam teline basıyor.
Alman hükümetinin tahminine göre yaklaşık 13 bin aşırı sağcı ülkede hala aktif faaliyet gösteriyor. Kişisel veri ihlalinin korunmasına yönelik çok katı yasaları olan Almanya'da bu kişileri tespit etmek ve gözlemlemek oldukça zor.
Londra King's College'da terör uzmanı olan Prof. Peter Neumann, paylaştığı tweette Hanau şüphelisinin hatasız bir Almancayla 24 sayfalık bir manifesto yayımladığını yazdı.
Prof. Neumann, manifestonun "şüphelinin yabancıları ve beyaz olmayanlardan nefret ettiğini gösterdiğini" ifade etti ve "İslam'dan bahsetmese de Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Orta Asya'daki bazı ülkelerin yok edilmesi çağrısında bulunuyor" dedi.
Manifestodaki ifadeler, Halle saldırısında cinayetle suçlanan şüpheli Stephan Balliet'in sözleriyle benzerlik gösteriyor ve Yeni Zelanda'da bir camiye saldıran Brenton Tarrant'tan esinlendiği görülüyor.
Kaynak: BBC, Fotoğraflar: EPA ve Getty Images