Libya'dan dönen Genel Müdür İsmetbey, bölgenin eski yerel iskan bakanı İbrahim bey'in acil “kırmızı civa” istediğini söyledi. Maden Mühendisi olan İsmetbey'e “neye yarar” diye sorduğumuzda “herhalde bomba üretecekler. Fiyatta sınır yok. Kilosuna 1 Milyon dolardan fazla ödeme yapacaklar. Kaddafi nin emri olmadan bunlar bir şey yapamazlar” diye akıl yürüttü.

1990'ın başlarında internet diye birşey yok. Ticari bağlantılar telex ile yapılıyordu. Fax yeni başlamıştı. Libya’da kullanımı yasaktı. Ben oralı olmadım. İnsanların öldürülmesi için bir çaba göstermem mümkün değildi. Tabii İsmet bey milyon dolarları duyunca işin peşini bırakmaya niyetli değildi. Sebahattin ile bir Libya seyahati dönüşün de işi ciddileştirmişler. Bizim hemşehrilerimizden fırıncı ve defineci olarak da tanınan Kör lakaplı Mustafa’ya söylemişler. Parayı da duyunca Mustafa kayıp. Araştırmaları sonucunda “kırmızı civa”nın üretildiği tek ülke olan Azerbaycan'a gitmiş. Orada bir genaral bulmuş. Pazarlık yapmış. Kalite testi için küçük tüpte 10-15 gramlık öncü civayı güya 10 bin dolar verip, alıp gelmiş. “Ben bulurum” havalarında bir oturuşu var sormayın. Eski bakan İbrahim kalite kontrölü için İstanbul’a gelmiş. Sebahattin: "Haydi Hocam. İstanbula gidiyoruz. İsmet Baba da İstanbul da."

İstanbul Tarabya’da lojman gibi kullandığımız Sebahattin'in bahçe içerisinde Boğaza nazır büyük bir villası vardı. Bahçesinde oturup çay ve viski içer, sohbet ederdik. Doğrudan oraya gittik. Bir Libyalı daha vardı fakat hiç konuşmuyor ve bizimle birlikte oturmuyordu. Habire namaz kılıp ibadet yapıyordu.

Ertesi gün oldu. Libya’dan beklenen kişi gelmedi. Böyle 3 gün bekledik. Şoför evdeki Libyalıyı havaalanına götürüp getiriyordu. Üçüncü gün renkli elbiseli 2 Nijerli ile birlikte döndüler. Ben “ne iş” dedim. “Bekle Hoca sana anlatacağız” dediler. Şoför Nijerlilerden biri ile dışarı çıktı. Bir saat sonra bir koç ile döndüler. Akşam ezanının okunmasına 5 dakika kala kestiler. Hayvanın kanını bir büyük tencereye koymuşlar. Etlerini de tekrar derisine doldurup bağlamışlar. Bahçeye gömmüşler. O sümsük Libyalı birden canlandı, hareketlendi. Şaşırdım. Nijerliler kanı alıp bir tomar gazete ile bir odaya kapandılar. Bendeki merak gittikçe artmaya başladı. İsmet beyin açıklamalarını bekliyorum. Yanıma geldi: “şimdi dedi bölgenin elektrikleri kısa bir süre kesilecek. Sakın korkma. Televizyon patlayabilir, kapat ve uzak dur."

Tam sessizlik bekliyoruz. Civanın kalite kontrolünü yapıyorlar diye düşündüm. Libyalı yanıma geldi akıcı ve düzgün bir ingilizce ile bana anlatmaya başladı:

"Ben Amerika’da ve Rusya’da eğitim almış bir savaş pilotuyum. Çad savaşında helikopter kullanıyordum. Askerlerimize mühimmat ve yiyecek taşıyordum. Bir gün cepheye vardığımda herkesin öldüğünü fakat Çadlı bir kişinin ayakta olduğunu gördüm. Helikopter ile ona ateş açtım. Adama attığım mermi sayısını bende bilmiyorum. Fakat adam ölmedi. Helikopteri indirdim. Beylik tabancam ile yakından ateş açtım. Adam heykel gibi duruyor. Adamı helikoptere bindirip Sepha’daki karargaha getirdim. Ne yaptıksa konuşmuyor. Kaddafi’nin yanına götürdük. Eline bir Kur'an verip ceza evine koydular. Fakat Tunus'a giden bir arkadaş onu orda gezerken görmüş. Üç ay sonra namaz kılmaya ve vaaz vermeye başladı. “Kim öğretti?” sorusuna cevap alamadık. Fakat sonradan cinlerin öğrettiğini söyledi. Bu adam cinleri gönderip istediği kadar dolar sana getirtebiliyor. Sen bunu bankaya yatırıyorsun. Onu bekliyorduk. Gelmedi. Bu Nijerlilerde aynı ilişkiyi kurabiliyorlar. Şimdi paralar gelmeye başlar.." dedi.

"Nerden getiriyorlar? seri numaraları aynı olursa yakalarlar” Dediğimde “3 gün sonra bankada paralar kaybolur” diye cevap verdi. Ben de kendimce akıl yürütmeye ve “İslam inancımıza göre cinler ateşten yaratılmıştı. Arzın merkezi de ateş olduğu için en ağır element bu iletişimi sağlayacak mı” diye merakla beklemeye başladım.

Bir süre sonra İsmet bey elinde bir 100 dolar ile müjdeyi verdi. Sebahattin parayı aldı. Baktı gerçek. Fakat Nijerliler işe devam etmek için 100 bin dolar istiyorlardı. Sonra peşinat olarak 10 bin dolara razı oldular. Nijerlilere “Siz devam edin. Biz size parayı getirelim” demişler. İsmet beye “hani elektrikler kesilmedi” dedim. “Hoca civa sahte imiş, ondan” diyerek mazaret bulmaya çalıştı.

Nijerlilerin de tokatçı olduğunu nihayet Libyalılar da kabullendiler. Böylece cinlerle iletişim ve onlara odalar dolusu dolar taşıtma hayali son buldu.

Sonradan öğremdim ki bu “kırmızı civa” efsanesi bütün Libyalıları sarmış. Çoğu “kırmızı civa” bulmak için seferber olmuş. Güya Kaddafi bu adam aracılığı ile cinleri kullanıp herşeyden haberdar oluyormuş. Onun için “dindar” olmuş. Kendisini “peygamber” zannediyormuş. Hikayeleri Libya’da gırla gidiyordu. Halbuki en ucuz ve işe yaramayan civa “kırmızı civa” imiş..

etabey@hotmail.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.