BURSAARENA / Haber Merkezi
“../..Bugün milletleri bölmenin en kolay yolu dini konuları ileri sürmek olmuştur. Dini kökenler, etnik kökenler ileri sürülerek toplumlar bölünmektedir. Emperyalistler bu farklı kimliklerin oluşmasında, ortaya çıkmasında etkin rol oynamaktalar.
Burada hepimizin ayrı ayrı şahsi sorumlulukları vardır. Bizler bunlar karşısında birey olarak neler yaptık bu önemli.. Evlerimize bayrak astığımız zaman görevimizi yerine getirdik zannediyoruz. Oysa bizler aynı hedeflere yönelmekle birlikte, genelde birbirimizle uğraştık.
Bir de “konforizm” içinde kaybolduk.. Bugün işimiz var, yarın bilmem neyimiz var diyerek birlikte bazı şeyleri yapmayı hep erteledik.. Genelde de hepimiz hep önce keselerimizi düşündük.. Siyasi farklılıklarla siz / biz ayrılıklarında, tartışmalarında kaybolduk.
Demokrasiyi önemsemedik.. Siyasete girdik, vekil olunca da oy verip destekleyenleri unuttuk.. Milletvekilliğini öyle bir çalışma alanı haline getirdik.. Ki ortalık sen / ben kavgalarına sürüklendi. Siyaset, bireylerin hassasiyetlerini kullanmayı peşinden getirdi. Ve neticesinde bizler “ulusal mücadele”ye bir türlü geçemedik.
Birine “nerede yaşamak isterdin” diye sorsak; “Atatürk’le İstiklal Harbi günlerinde yaşamak isterdim..” der.. Şimdi önümüzde o devrelerden daha çetin günler geliyor.. Oysa bizler “travmatik gelişmeler karşısında yaratılan şizofrenik bir toplum haline geldik..”
şeklinde tariflerde bulunarak, siyasete ilişkin de bakışından bahsetti. Baştaymaz devamla;
"..Ben asla siyasetle uğraşmam.. Ancak vatanıma, milletime eğitim yolunda hizmet vermeye devam edeceğim..
Bizim “doğruluk kıblemiz” şaşmış.. Neyin doğru neyin eğri olduğu da birbirine karışmış.. Şu Rusların oyuncak bebekleri vardır; “Matruşka” deniliyor. O geliyor aklıma.. Biz doğruluk ilkelerimizi, kıblemizi kaybettik.
(Elinde tuttuğu ve dün gece okuduğunu beyan ettiği kitabı kaldırarak)
Oysa “Tek Yol Atatürk Yolu” adlı şu kitap bugünü birebir anlatıyor. Kitap 1966 basımı. Okumaya başladım. Tam da bugünü anlatıyor. Demek ki aklın yolunu seçenler geleceği de isabetli tahmin edebiliyor. Aklın yolunu bulmak gerek.. Mustafa Kemal de böyle yapmıştır. Bugün gelecek için bir referans arasanız; hep karşınıza şeyh / şıh / hoca efendi gibi tipler çıkıyor. Bizler konuşmuyoruz, tartışmıyoruz.. Arkadaşlar hep korkuyoruz. Bu korkuları bırakalım.. Tüm bu gelişmeler karşısında kaderine boyun eğmiş tavırlar içine girmişiz. Mezbahanelerdeki kadrolu koçlara dönmüşüz ve önümüzdeki “Kösemen”, kesimhaneye doğru götürülüyoruz. Hayatımızın geri kalanını neden mücadele içinde geçirmiyoruz..?
Ne yapıp yapıp ulusun kaderini de başkalarının ellerine terk ediyoruz. Böyle davrananların kurtuluş şansı yoktur.
Kutsal kitabımız bize “Oku” diyor ve tarif ediyor; düşünerek oku, kavra, sorgula, çözüm yolları üret..
Yunus Suresi 100. Ayetinde “aklını kullanmayan toplulukların başından pislik eksik olmaz” diyor.
Kimsenin inancıyla alay etmedik ve etmeyeceğiz de.. Ancak bizler aklımızı kullanmadığımızdan bu hale geldik ve aklın yolu olan eğitimi terk ettik.. Milli, Merkezi ve Laik bir eğitimi tesis edemedik…”
diye eleştirel yaklaşımlarda bulunarak, yapılması gerekenin "Atatürk'ün yolunda eğitim ve aklı kullanarak örgütlenmek ve demokratik eylemlere geçmek" olduğunu ifade etti..
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ (ADD) BURSA ŞUBESİ tarafından Bursa Ördekli Kültür Merkezinde düzenlenen 10 KASIM Proğramına yapılan davet üzerine iştirak ettik. Proğramın adı "Atatürk'ü Anmaktan Anlamaya" şeklinde idi.
Uludağ Üniversite'sinin tanınmış öğretim üyelerinden Prof. Dr. Tahir Baştaymaz'ın konuşmacı olarak katıldığı proğramda Baştaymaz heyecanlı bir konuşma yaparak; 10 Kasım ve Atatürk Yolu hakkında katılımcılara günümüzde toplumun durumunu anlatarak, geleceğe yönelik hedefler gösterdi. Baştaymaz bu konuşmasında;
Uludağ Üniversite'sinin tanınmış öğretim üyelerinden Prof. Dr. Tahir Baştaymaz'ın konuşmacı olarak katıldığı proğramda Baştaymaz heyecanlı bir konuşma yaparak; 10 Kasım ve Atatürk Yolu hakkında katılımcılara günümüzde toplumun durumunu anlatarak, geleceğe yönelik hedefler gösterdi. Baştaymaz bu konuşmasında;
“../..Bugün milletleri bölmenin en kolay yolu dini konuları ileri sürmek olmuştur. Dini kökenler, etnik kökenler ileri sürülerek toplumlar bölünmektedir. Emperyalistler bu farklı kimliklerin oluşmasında, ortaya çıkmasında etkin rol oynamaktalar.
Burada hepimizin ayrı ayrı şahsi sorumlulukları vardır. Bizler bunlar karşısında birey olarak neler yaptık bu önemli.. Evlerimize bayrak astığımız zaman görevimizi yerine getirdik zannediyoruz. Oysa bizler aynı hedeflere yönelmekle birlikte, genelde birbirimizle uğraştık.
Bir de “konforizm” içinde kaybolduk.. Bugün işimiz var, yarın bilmem neyimiz var diyerek birlikte bazı şeyleri yapmayı hep erteledik.. Genelde de hepimiz hep önce keselerimizi düşündük.. Siyasi farklılıklarla siz / biz ayrılıklarında, tartışmalarında kaybolduk.
Demokrasiyi önemsemedik.. Siyasete girdik, vekil olunca da oy verip destekleyenleri unuttuk.. Milletvekilliğini öyle bir çalışma alanı haline getirdik.. Ki ortalık sen / ben kavgalarına sürüklendi. Siyaset, bireylerin hassasiyetlerini kullanmayı peşinden getirdi. Ve neticesinde bizler “ulusal mücadele”ye bir türlü geçemedik.
Birine “nerede yaşamak isterdin” diye sorsak; “Atatürk’le İstiklal Harbi günlerinde yaşamak isterdim..” der.. Şimdi önümüzde o devrelerden daha çetin günler geliyor.. Oysa bizler “travmatik gelişmeler karşısında yaratılan şizofrenik bir toplum haline geldik..”
şeklinde tariflerde bulunarak, siyasete ilişkin de bakışından bahsetti. Baştaymaz devamla;
"..Ben asla siyasetle uğraşmam.. Ancak vatanıma, milletime eğitim yolunda hizmet vermeye devam edeceğim..
Bizim “doğruluk kıblemiz” şaşmış.. Neyin doğru neyin eğri olduğu da birbirine karışmış.. Şu Rusların oyuncak bebekleri vardır; “Matruşka” deniliyor. O geliyor aklıma.. Biz doğruluk ilkelerimizi, kıblemizi kaybettik.
(Elinde tuttuğu ve dün gece okuduğunu beyan ettiği kitabı kaldırarak)
Oysa “Tek Yol Atatürk Yolu” adlı şu kitap bugünü birebir anlatıyor. Kitap 1966 basımı. Okumaya başladım. Tam da bugünü anlatıyor. Demek ki aklın yolunu seçenler geleceği de isabetli tahmin edebiliyor. Aklın yolunu bulmak gerek.. Mustafa Kemal de böyle yapmıştır. Bugün gelecek için bir referans arasanız; hep karşınıza şeyh / şıh / hoca efendi gibi tipler çıkıyor. Bizler konuşmuyoruz, tartışmıyoruz.. Arkadaşlar hep korkuyoruz. Bu korkuları bırakalım.. Tüm bu gelişmeler karşısında kaderine boyun eğmiş tavırlar içine girmişiz. Mezbahanelerdeki kadrolu koçlara dönmüşüz ve önümüzdeki “Kösemen”, kesimhaneye doğru götürülüyoruz. Hayatımızın geri kalanını neden mücadele içinde geçirmiyoruz..?
Ne yapıp yapıp ulusun kaderini de başkalarının ellerine terk ediyoruz. Böyle davrananların kurtuluş şansı yoktur.
Kutsal kitabımız bize “Oku” diyor ve tarif ediyor; düşünerek oku, kavra, sorgula, çözüm yolları üret..
Yunus Suresi 100. Ayetinde “aklını kullanmayan toplulukların başından pislik eksik olmaz” diyor.
Kimsenin inancıyla alay etmedik ve etmeyeceğiz de.. Ancak bizler aklımızı kullanmadığımızdan bu hale geldik ve aklın yolu olan eğitimi terk ettik.. Milli, Merkezi ve Laik bir eğitimi tesis edemedik…”