Dün ziyaretime gelen bir dostumla sohbet ederken, Onu sadece Muş’lu olarak bildiğimden bu defa "Ahıska Türkleri" kökeninden geldiğini de öğrenmiş oldum. Konu tabii ki yıldönümü yaşanan Hocaali Katliamına geldi..
Bu vesileyle, Hocali'de 613 şehit olduğu bilgisinin sadece resmi kaynaklara göre olduğunu anladık..
Oysa gerçek farklıydı. 

Bu defa bilgi dağarcığına son derece güvendiğim bu dostumun gösterdiği bazı belge ve verilere göre Hocali’de şehit edilen Azeri ve diğer kökenli Türk Vatandaşlarımızın sayısının 1.300’lerin, yaralıların ise 1.000’lerin üzerinde olduğu ortaya çıktı.. 
Zira Hocali’de yaşayan ve Azerbaycan Türkleri ile birlikte Ermenilere karşı duruş gösteren Ahıska Türkleri de vardı öldürülenler arasında.. Onların da evleri yakılmış, kadın, çocuk yaşlı demeden hunharca katledilmişlerdi.

Bugün Azerbaycan basınından okuduğum “katliama bizzat tanık olduğunu anlatan” bir gazetecinin cümlelerini sizlerle paylaşmak istedim. Yürekler acısı bu anlatımda gazeteci aynen şöyle söylüyor ;
“Dağlık Karabağ’ın Hocalı kentinin düşüşünü bir gün boyunca yaşadım. Görüntülerle belgeledim ve video çekimleriyle bir günde 1.300 Azerbaycan Türk’ünün Ermeni çetecilerce öldürülüşünü bütün dünyaya duyurdum. Hocalı katliamı anlatılamaz bir vahşetti.. Azerbaycan yönetimi ve Cumhurbaşkanı Ayaz Mütellibov, olayı dört gün boyunca kamuoyundan gizlemeye çalıştılar. Bütün Azerbaycan şok olmuştu. Ermeni bıçaklarından, kurşunlarından kurtulmayı başaranlar; kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar karlı dağlarda tipi altında Agdam’a gelmeyi başardıklarında çoğunun ayakları donmuştu. Bazılarının ayakları ise kangrenden dolayı kesilmişti. Ermeniler vahşetin her türlüsünü sanki ibret olsun, örnek olsun diye yapmışlardı. Dedelerin, yaşlı anaların yüzleri jiletlerle doğranmış, genç kadınların göğüsleri peynir gibi kesilmiş, bebeklerin kafa derileri yüzülmüştü.. Hocalı ile Agdam arasındaki 12 kilometrelik orman boyunca cesetler dizilmişti..”

Okuyorsunuz değil mi ? 
Evet, yüzleri jiletle doğranmış ihtiyarlar, 
Kafa derileri yüzülmüş bebekler..
Hunharca ve insanlık dışı.. 
Yazıklar olsun, insanlık adına yazıklar olsun..

Gelelim perdenin öbür yüzüne;
Bugün Ermenistan tarafından işgal edilmiş topraklarına dönmeyi bekleyen milyonlarca insan var ki bunların sayısı % 96’sı Müslüman ve Türk olan Azerbaycan nüfusunun % 10’undan fazladır. Kimi Hocali’den kimileri de Ağdam, Sumgayıt, Acara, Karabağ ve Ahıska’dan bir milyonun çok üzerinde soydaşımız..

Bu toplum halen dünyada "yerinden yurdundan edilmiş" toplumların en kalabalığıdır..

Bunlar 20 yıldır topraklarına evlerine, bağ ve bahçelerine dönmeyi beklemektedir. Azerbaycan Hükümeti bu insanlarımıza “GÖÇKÜN” adını vermiştir. Özellikle Bakü civarında bir sosyal güvencesi olmaksızın, iş, eğitim, sağlık, beslenme ve barınma sorunlarıyla birlikte yaşamaktadırlar.. Çadırlarda, barakalarda, okul, yurt gibi geçici iskan mahallerinde hatta bir kısmı da trenlerin yük vagonlarında, yani sığınılabilecek nereyi buldularsa o yerlerde barınmaktadırlar.

1989 Yılında rahmetli Özal döneminde Bulgaristan’dan gelen soydaşlarımıza ülkemizin nasıl kucak açtığını, onlara iş, aş, barınma temin ettiğini, sosyal konutlar verdiğini, iş kuranlara muhtelif teşvik ve destekler verdiğini net bir şekilde hatırlıyoruz. Ki bugün O soydaşlarımızın çoğu ticaret erbabı, hatta iş adamı olmuş, ev, araba, yazlık, ticarethane sahibi olmuşlardır. Bursa başta olmak üzere yerleştikleri her yeri yurt edinmişler, içimizden birileri olarak yer almışlar, çalışkanlıklarıyla bizlere de örnek olmuşlardır.

Gelenlerle de, Onlara kucak açan Devletimizle de iftihar ederiz hep.. Onlar O devredeki Bulgar Hükümetine karşı “Müslüman ve Türk” olmaktan taviz vermedikleri için çekmişlerdi o sıkıntıları.. 
Azerbaycan Türkleri de “Müslüman ve Türk” olmanın hasletlerinden taviz vermedikleri için evlerinden yurtlarından oldularsa; bunlara herhalde Ermeni ya da Rus’un el uzatması beklenilemez..

Öyleyse, öncelikle Azerbaycan Hükümetinin, bu özellikle Bakü civarında rezil-rüzva şekilde yaşayan 1 milyon nüfusun üzerindeki soydaşlarımız “GÖÇKÜNLER”e, sosyal devlet anlayışıyla yaklaşması; bu konuda Devletimizle ve bu konuda duyarlılık gösteren etkin siyasetçilerimizle irtibata geçerek Türkiye’nin tecrübelerinden yararlanması, gereken lojistik desteği alması önemli gibi..

Bu yandan Devletimizin de, geçmişte tıpkı Bulgar zulmünden kaçan soydaşlarımıza, Saddam zulmünden kaçan peşmergelere, yine komşumuz Suriye’deki iç savaştan kaçan araplara hangi düşünceden hareketle el uzattı ise; 
Azerbaycan’daki soydaşlarımıza da aynı noktadan el uzatması, “Müslüman ve Türk” olmaktan öte suçları bulunmayan bu insanlarımıza kalıcı çözümler üretmesi her şeyden önce bir insanlık görevidir..

İyi de kimlerden istiyoruz ki bunları ?
Baksanıza ALİYEV, (Azeri Türkçesindeki tabiriyle) ARVAD'ı olan MİHRİBAN'ı "Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı" olarak atadı.. Yani devlet zirvesinin korkuyla karışık sarhoşluğunda..
Bizimkiler mi, onlar da bir yanda Bahçeli, diğer yanda Barzani ile kolkola; yani pragmatist hatta makyavelist bir siyaset oyununun bayrak yarışında; harıl gürül bir referandum telaşındalar.. Henüz...
***
Sonuç olarak; Azerbaycan'da halen insanlık dışı şartlarda sürünen, aç-bilaç yaşayan GÖÇKÜN'lere çeyrek asırdır el uzatmayan, sahip çıkmayan ilgili devlet adamları; iki dünyada da bunun ağır yükünü hep sırtlarında taşıyacaklardır.. O kadar..
Ne düşünelim ki başka ?..
Yine mahsubu kestik ve Allah'a havale ettik..
Ne diyelim ki başka ?..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
abid shxli 8 yıl önce

Sagolasın gardaşim.