Yargı; sav (savcı), savunma (avukat) ve hüküm (yargıç) olmak üzere üç bileşenden oluşmaktadır. Avukatlar; sav, savunma ve hüküm üçgeninden oluşan yargının tam bağımsız bileşenidir. 18 yıllık AKP iktidarında yapılan anayasa değişiklikleri ile yargı bağımsızlığı ortadan kaldırılarak, sav ve hüküm siyasal iktidarın emrine girmiştir. Şimdi tek bağımsız ve tarafsız unsur olan savunma da, ele geçirilmek istenmektedir. Bu amaçla çoklu baro yaratılmak fikri gündeme getirilmiştir.
Baroların bölünmesi ile avukatlık mesleğinin etnik, ideolojik ve kimlikler üzerinden ayrışması kaçınılmaz olacaktır. Böylece siyasal iktidara eklenecek yandaş barolar ortaya çıkacaktır. Yandaş baroların üyelerinin kamu kurumlarına atanmaları sağlanacaktır. Mahkemelerde yandaş barolardan yana kararlar çıkacaktır. Hukuk devleti tamamen ortadan kaldırılacaktır. Bu şekilde sivil darbe en üst seviyeye getirilecek ama buna ‘ileri demokrasi’ denmeye devam edilecektir.
Siyasi iktidarın baroları bölme projesine karşı 19 Haziran Cuma günü baro başkanları bulundukları illerden Ankara’ya doğru “Savunma Yürüyüşü” başlattılar. Yürüyüşe katılan baro başkanları, 22 Haziran Pazartesi günü Ankara girişinde buluşarak kente toplu giriş yapacak ve saat 11.30’da Anıtkabir’de olacaklardı.
Ancak güvenlik güçleri yolu trafiğe kapatarak, Ankara girişinde baro başkanlarının önünü kesti ve yürümelerine engel oldu. Güvenlik güçleri bazı baro başkanlarına fiziki müdahalede de bulundu. Baro başkanları bir süre sonra yolun kenarında toplandılar ve oturma eylemi yapmaya başladılar. Bu sırada çok sayıda avukat destek vermeye geldi. Baro başkanlarının ve avukatların bekleyişi gece saatlerine kadar yağmur altında devam etti. Güvenlik güçleri baro başkanlarına ve avukatlara sert müdahale uygularken, basın mensuplarının görüntü alması engellenmeye çalışıldı. Sabaha kadar ayakta bekleyen baro başkanlarına Ankara Anakent Belediyesi ile Ankara Barosu’nun gönderdiği yiyecekler, çadırlar ve battaniyelerin verilmesi emniyet güçleri tarafından engellendi.
Baro başkanları, her türlü olumsuzluğa karşın bekleyişlerini sabaha kadar sürdürdü. Sabah saatlerinde yapılan görüşmelerin ardından belirli bir mesafeye kadar yürümeleri, ardından araçlarla Anıtkabir’e geçmeleri kabul edildi. Daha sonra baroların bölünmesi konusundaki düzenlemeye karşı görüşmeler yapmak üzere TBMM’ye geçtiler. Bu arada 1 Haziran Pazartesi günü “teklif geri çekilmezse demokratik hakkımızı kullanırız” bildirisine imza atan Türkiye Barolar Birliği Başkanı’nın bu eylem sürecinde baro başkanlarını yalnız bırakması, baroları bölme projesinin ardında kimlerin olduğunu göstermektedir. Türkiye Barolar Birliği Başkanı, eylemin sona ermesine yakın gittiği direniş alanında baro başkanlarının tepkisiyle karşılaştı, bekleyiş alanına alınmadı ve baro başkanları tarafından sırtları dönülerek protesto edildi.
Toplumun vicdanını yaralayan her olayda kurumsal olarak “müdahil” olan barolar, gerektiğinde de davanın doğrudan tarafı olmaktadırlar. Siyasi iktidar baroların bu işlevini ortadan kaldırmak istemektedir. İşte bu yüzden baro başkanları kendi ülkelerinin başkentine sokulmamış ve fiziki müdahaleyle karşılaşmışlardır. Bu ülkede avukatlar böyle bir davranışa layık görülüyorsa, sade yurttaşları nelerin beklediği meçhuldür. Bunun adı ileri demokrasi değil, ileri faşizmdir. Bağımsız yargının bir gün herkese, baroları bölmek isteyenlere de gerekeceği unutulmamalıdır.
29 Haziran 2020.