Tam bir yıldır corona ile yatıp corona ile kalkıyoruz. Sürekli pompalanan corona korkusuyla özellikle geri kalmış toplumların hayran olduğu, her alanda çok gelişmiş sanılan batılı devletlerle birlikte tüm dünya da okul, cami, kilise, havra, vihara gibi ibadethaneler, lüks oteller, tatil köyleri, restoranlar, kafeler, eğlence mekanları, stadyumlar, spor salonları, sinemalar, operalar, tiyatrolar sustu.

Fuarlar, sosyal etkinlikler, düğünler, kutlamalar, toplantılar, tatil planları, eğlence programları iptal edildi. Market rafları boşaldı, fiyatlar yükseldi, özgürlük hız ve haz alanları terk edildi ve insanlar evlerine kapandı. Yani insanlık bir virüs aracılığıyla esir alındı, yönetimler pasifize edildi, tüm insanlığın tek merkezden yönetilmesi gündeme geldi ve “kurallara uymak adına köleler gibi muamele görür” hale geldik.

Ancak bir yıldır dünya genelinde milyarlarca dolar harcanmasına rağmen, modern sağlık sistemi yani dev gibi ilaç firmaları sıradan bir virüsün tedavisinde çaresiz kaldılar (!) ve “çözüm olarak aşılara mahkûm edildik.”

Herhangi basit bir ilacın bile yıllarca araştırma, deneme ve uygulama sonucu piyasaya çıktığını” söyleyerek alternatif olabilecek herhangi bir doğal ilaca şiddetle karşı çıkan doktorlarımız, sürekli mutasyona uğrayan corona’dan korunmak(!) için, çok kısa sürede üretilen ve gerekli fazları tamamlanmamış olan mRNA aşıları için” reklam yarışına girdiler.

Reklamı yapılan mRNA aşılarının dezavantajı; yapılan hayvan deneylerindeki gözlemlere göre “vücudun müdahaleyi fark edip şiddetli tepki verebiliyor olması ve orta-uzun vadeli sonuçları hakkında hiçbir bilgimizin, öngörümüzün olmamasıymış.”

Duke Üniversitesi tarafından yapılan araştırmalarda ise mRNA aşılarında görülen potansiyel riskler, “lokal ve sistemik inflamasyon, vücudun kendi dokularına karşı antikor üreterek otoimmün hastalıklara neden olma ihtimali, ödem ve yaygın pıhtılaşma bozuklukları” şeklinde açıklanmıştır.

Asla hafife alınamaması gereken bu yan etkiler dışında,” daha önemli bir konuya dikkatinizi çekebilmek için “DNA ve mRNA hakkında” kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

DNA: (Deoksiribonükleik asid) RNA virüsleri hariç bilinen bütün canlı organizmalarda “genetik yapıyı idare eden” nükleik asitlerdir. Tüm hastalıklar ve çözümleriyle ilgili programlar DNA’larımızda yüklüdür ve “bağışıklık sistemimiz DNA’ya dışardan hiçbir müdahaleye izin vermez.

mRNA: (mesajcı RNA) “DNA’da bulunan programlanmış bilgiler doğrultusunda, gerekli proteinlerin üretilmesi için gerekli mesajları genlere ileten bir nevi geçiş molekülleridir.” Yani DNA’larımızdan genlerimize talimatları taşıyan geçiş molekülleridir.

Mevcut sağlık sistemi; en yeni metotlarla laboratuvar ortamında üretildiği söylenen ve diğerlerine oranla “çok daha hızlı ve ucuza üretilmesi bir avantaj olarak gösterilen” mRNA aşılarıyla, normalde bağışıklık sistemimizin “dışardan hiçbir müdahaleye izin vermediği DNA’mıza, yapay üretilmiş ve kodlanmış (modifiye mesajcı) mRNA parçacıkları üzerinden sahte mesajlar ileterek hücreyi yeniden programlamayı ve covit-19’a karşı antikor ürettirmeyi hedefliyor.”

İşte tam bu noktada da “aşılardan korkmamızı uzak durmamızı gerektirecek” asıl tehlike başlıyor. “Eğer aşılarla DNA’larımıza sahte mesajlar ileterek hücrelerimizi yeniden programlayabiliyorlarsa, aynı aşılarla insan neslinin hasta edilmesine, robotlaştırılmasına veya dünya nüfusunun azaltılmasına zemin hazırlanıyor olamaz mı?..”

Corona korkusuyla bir yıl geçti ve “hiç kimseyle muhatap olmadan, evinden hiç çıkmadan” hasta olanlarla, “gece gündüz sahada olup birçok insanla muhatap olmalarına rağmen” hasta olmayan birçok insan gördük.

Demek ki bu süre zarfında test edilenler dışında nüfusun büyük bir çoğunluğu “farkında bile olmadan covit-19’la tanıştı ve çok basit belirtilerle farkında bile olmadan atlattı.

Bunun yanında geçtiğimiz bir yıl içerisinde de, corona’nın ilk çıktığı günlerde TV’lerin tekrar tekrar gösterdiği gibi; “yollarda patır patır dökülen, çırpına çırpına ölen bir tek corona hastası da görmedik

Bu şartlar altında “aşı yaptırıp yaptırmamak sizin tercihiniz.”

Ancak dünyayı idare ettiği, ulus devletleri istedikleri gibi yönetip yönlendirdiği ayan beyan ortada olan, “aşı üreticisi firmaların da patronu siyonist zenginlerin” bizim iyiliğimizi isteyeceklerine veya sağlığımızı düşüneceklerine zerre kadar ihtimal vermiyorum.

Bill & Melinda Gates Vakfı” aracılığıyla Afrika’da aşılama adı altında nelerin yapıldığı bilinirken, “aşı konusunun toplum olarak daha ciddi şekilde düşünülmesinde” fayda olduğu kanaatindeyim.

Sağlık bilincimizin çoğalmasına vesile olur umuduyla sağlıklı günler…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.