Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN yazdı: "Türkiye'nin B Planı; Merkezi Devletler Birliği (MEDEB) -2-"

Milad sıralarında Roma İmparatorluğu, dünyanın merkezi bölgelerini ele geçirirken, bölgedeki tek tanrılı din devleti olan İsrail'i hedef almış ve bu devleti yıkarak tek tanrılı dine tapan Yahudileri hem dağıtmış hem de kitleler halinde öldürmüştür. Ülkelerinden iki bin yıl önce kovulmuş olan Yahudiler, dünya ülkelerinde göçebelik yapmaktan yorulmuş ve kimliklerini gizleyerek yaşamaktan kurtulmak üzere yeniden Filistin bölgesinde yeni bir Yahudi devleti kurabilmek için harekete geçmişlerdir. 15 yüzyıl boyunca Avrupa ve Akdeniz kıyılarında ticaret ile uğraşan Yahudiler, daha sonraları sömürge imparatorlukları ile dünyaya yayılmışlar ve dünya ekonomisini ele geçirdikten sonra sahip oldukları ekonomik ve siyasal güç ile yeniden eski ve kutsal topraklarına gelerek bir Yahudi devleti kurabilmenin arayışı içinde olmuşlardır. 20. yüzyılın başlarında İngiliz yönetimini kullanarak Filistin bölgesine yerleşmeye başlayan Yahudiler, II. Dünya Savaşı'nın hemen ertesinde de resmen bir Yahudi devleti olarak İsrail'i kurmuşlardır. İki bin yıl sonra yeniden bir Yahudi devletinin Ortadoğu'da kurulmuş olması, bölge ve dünya dengelerini sarsmış ve bu devlet kurulduktan sonra bölgedeki çatışmalar sürekli olarak tırmanmış ve günümüze kadar gelip dayanmıştır. İsrail devletinin elli yıllık tarihi tam bir savaş ve çatışma tarihi olarak geçmiştir. Çevresindeki Müslüman devlet baskısından kurtulmak isteyen İsrail, bu doğrultuda Büyük İsrail Projesi'ni hazırlamış ve ABD'den yararlanarak uygulamaya başlamıştır.

İngiltere merkezli Yakın Doğu Konfederasyonu, Amerika merkezli Büyük Ortadoğu Projesi, İsrail merkezli Büyük İsrail Projeleri'nin hepsi de Osmanlı İmparatorluğu'nun alanında kendi egemenliklerini kurmak isteyen ülkelerin emperyalist girişimleridir. Bu alanı Atlantik güçlerine ya da Yahudilere bırakmak istemeyen Avrupalıların da Büyük Avrupa Projesi bu doğrultuda devreye girmektedir. Laik, üniter, ulusal ve çağdaş bir cumhuriyet modeli çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti’ni içine almak istemeyen Avrupa Birliği, Türkiye'nin üyelik sürecini uzatarak, müzakere döneminde Türkiye'yi dönüştürmeyi ve bundan sonra da ikinci bir Yugoslavya deneyini gerçekleştirerek, Anadolu'da kurulacak Hıristiyan eyaletlerini, eski Yugoslavya cumhuriyetlerine benzer biçimde içine almaya yönelmektedir. Büyük Avrupa Projesi, Atlantik'ten Urallara kadar uzanırken, bütün Osmanlı coğrafyasında Avrupa standartlarına uygun küçük devletçikler oluşturmayı hedeflemektedir. Bu bölgelerden Müslümanlığı tasfiye etmeyi hedefleyen Batı Avrupa merkezli Büyük Avrupa Projesi; Avrupa'nın doğusuna, Yeni Bizans Projesi biçiminde Avrupa hegemonyasının yayılması anlamına gelmektedir. Berlin merkezli Büyük Avrupa'nın kurulduğu gün, Balkan, Kafkas. Anadolu ve Ortadoğu eyaletleri Hıristiyanlaşarak Avrupa Birliği'nin içinde yer alacaklar, böylece Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü ile meydana gelen "Şark Meselesi" Avrupa merkezli yapılanma ile çözüme kavuşturulacak. Yani Atlantik güçlerine, Asya güçlerine, Yahudi egemenliğindeki Büyük İsrail Projesi'ne dünyanın merkezi alanı bırakılmayacaktır. İran merkezli bir İslam Birliği'ne ya da Çin, Hindistan, Rusya gibi Asya'nın büyük dev ülkelerinin, dünyanın merkezinde etkinlik kurmalarına izin verilmeyecektir.

Osmanlı sonrası dönemde gündeme gelen Sovyet Devrimi, dünyanın kuzey yarı küresinde bir büyük ideolojik imparatorluğu ortaya çıkarmış ama bu siyasal yapı yetmiş yıl içinde çökmüştür. Sovyetler Birliği sayesinde tüm Kuzey Asya'da ve Doğu Avrupa'da hegemonya kurmuş olan Rus devleti, sonradan ilan ettiği "Yakın Çevre Doktrini" çerçevesinde eski Sovyet Cumhuriyetleri'nin bazılarını "Bağımsız Devletler Topluluğu" adı altında gevşek bir konfederasyon olarak kendisine bağlamış ve eskisi gibi dünyanın merkezi alanı olan Avrasya kıtasını Rus egemenliği altında tutabilmek için girişimde bulunmuştur. İran'ı kendine stratejik partner seçen Rusya Federasyonu, izlediği Avrasya siyasetinde Türkiye'yi de yanına alarak Bağımsız Devletler Topluluğu'nun alanını eski Osmanlı hinterlandına genişletmek istemekte, böylece Rusya'nın kontrolü altında bir Türkiye ile, Avrupa ve Atlantik güçlerin Ortadoğu'ya girmelerini önlemek istemektedir. Ayrıca, İsrail Merkezli bir Orta doğu yapılanmasının Kafkaslar’a ve Orta Asya'ya uzanması ise, Rusya'nın hiç de işine gelmemektedir. Bağımsız Devletler Topluluğu ile Avrasya'yı denetiminde tutacak olan Rusya, Türkiye'yi da yanına alarak Büyük İsrail Projesini önlemek istemekte, Avrupa ve Amerika'nın bölgeye girişinin önünü kesmeye çalışmaktadır.

Osmanlı İmparatorluğu sonrasında meydana gelen otorite boşluğunun yarattığı Şark Meselesi'nin çözümünde Rusya, Çin ve Hindistan; Doğu güçleri olarak, belirli bir rekabet içinde bulunmaktadırlar. Her üç ülkenin vatandaşları arasında milyonlarca Müslüman nüfus bulunması, Asya’nın dev ülkelerini, Ortadoğu'nun Müslüman ülkelerini etkilemek açısından şanslı bir konuma getirmektedir. Bir buçuk milyarlık Çin ve Hindistan ile yüz elli milyonluk Rusya Federasyonu, sahip oldukları Müslüman vatandaşları ile Ortadoğu'nun İslam topluluklarını doğrudan etkileyebilme ve kendi doğrultularında yönlendirebilme imkânını değerlendirmeye çalışmaktadırlar. Batılı ülkeler ve güçler arasındaki hegemonya kavgasında, Batı dünyası Ortadoğu'nun geleceği için anlaşamazsa, ortaya çıkacak çözümsüzlük ortamında Batı'nın dünyanın merkezi alanındaki kontrolünü bütünüyle kaybetmesi gündeme gelecek, bu durumdan da dünyaya açılan Asya'nın dev ülkeleri yararlanabileceklerdir. Çin ve Hindistan kendi içlerinde barındırdıkları Müslüman topluluklarla Orta doğu ülkeleri ile daha yakın ilişkiler kurabilecekler, bu bölgede oluşturulabilecek bir İslam Birliği'ni kendilerine bağlayabileceklerdir, Hindistan, İran üzerinden; Çin ise, Orta Asya üzerinden Ortadoğu İslam toplulukları ile doğrudan temas kurabilecekler ve onların etkin olacağı böylesine bir siyasal yapılanma Türkiye'yi de kendiliğinden içine çekebilecektir. Bölgesel bir İslami yapılanma bir Müslüman ülke olarak Türkiye'yi Asya merkezli İslami entegrasyonun parçası durumuna getirecek, Avrupa'nın yanı başında Batı'nın çağdaş uygarlığı ile bütünleşmek için yola çıkan Türkiye Cumhuriyeti'nin laik cumhuriyet yapısı kendiliğinden sarsılacaktır. Çin, Hindistan ya da Rusya'nın kontrolü altına girmiş bir İslam dünyası içinde yer alacak bir Türkiye, tıpkı Avrupa Birliği sürecinde olduğu gibi bağımsızlığını yitirmek tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır.

Amerika Birleşik Devletleri'nin küresel hegemonyasına karşı Avrupa ülkeleri bir kıtasal konfederasyona giderken, Asya ülkeleri de benzer arayışlara yönelmişlerdir. 20, yüzyılda dünyanın merkezi konumuna gelen New York'a karşı Çin, Şanghay kentini 21. yüzyılın dünyasının merkezi olmaya aday bir kent olarak çıkartırken; bu kentin adı ile anılan Şanghay İşbirliği Örgütü'nü de bir kıtasal ittifak olarak gündeme getirmektedir. Avrupa Birliği'ne yarım yüzyıldır üye olmak için çırpınan Türkiye, sonuçsuz kaldığı bir aşamada, geleceğin Asya entegrasyonunun çekirdeğini oluşturacak Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üye olabilmek için çağrı almaktadır. Çin ve Rusya, Türkiye üzerindeki Batı hegemonyasını ortadan kaldırabilmek amacıyla Atatürk'ün Cumhuriyet devletini, Asya'nın gelecekteki birliğinin çekirdeğini oluşturan Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üye olmak için dolaylı yollardan zorlamaktadırlar. Türkiye bu örgüte tam üye olarak girerse hem Avrupa Birliği'nden hem ABD'den uzaklaşır. Böyle bir durumda, İsrail devleti tek başına Orta doğu' da ayakta kalamaz ve zamanla dağılır gider.

Osmanlı devletinden kalan topraklarda hak iddia eden ve kendine bağlı bir hegemonya düzeni kurmak isteyen emperyal projelere karşılık, bölge ülkelerinin de kendilerine göre gelişmek için izledikleri planlar bulunmaktadır. Bölgenin en büyük topluluğunu oluşturan Arapların, Arap devletlerini bir araya getiren bir Büyük Arap Birliği projesi vardır, Mısır'ın başında Arap milliyetçisi bir önder olarak Nasır varken, Mısır ve Suriye'nin Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında birleşmeleri gündeme gelmiştir, Bölgedeki Batı emperyalizmine ve İsrail'e karşı gündeme getirilen bu modeli Sovyetler Birliği desteklemiştir ama Batılı güçlerin devreye girmeleri ile beraber Birleşik Arap Cumhuriyeti yapılanması çok kısa ömürlü olmuştur. Irak, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi Arap devletlerini içine alamayan Birleşik Arap Cumhuriyeti girişimi Batılıların engellemeli ve İsrail'in provokasyonları ile başarısız kılınmıştır. Nasır iktidardan düştükten sonra ise, Araplar arasında böylesine bir siyasal birlik oluşturma girişimi görülmemiştir. Özellikle Suriye ve Irak gibi Arap ülkelerinde, Arap milliyetçisi Baas Partisi iktidar olmasına rağmen, parti içi kanat çekişmeleri ve Batılı emperyal güçlerin engellemeleriyle iki komşu ülke bir türlü bir araya gelememiştir. Bu iki ülke birleşemedikleri için de bölgeye giren Atlantik emperyalizminin saldırıları yüzünden bölünmek ve çökmek zorunda kalmışlardır. Irak bu durumun faturasını çok ağır ödemiş ve iki kez Amerikan saldırısı ile karşı karşıya kalarak yıkılmıştır. Arap Birliği Örgütü'nün de yeterince etkin çalışamaması, Arap ülkelerinin bir araya gelerek bölgesi birlik oluşturmalarını önlemiştir. Bu nedenle, Osmanlı sonrası dönemde bu bölgede bir Arap Birliği'nin oluşturulması projesi yürümemiştir.

Bölgenin Arap olmayan büyük ülkesi İran ise, Müslüman kimliği ile bütün Ortadoğu'nun İslam topluluklarına öncülük etmek istemiştir. Soğuk savaşın son döneminde Sovyetler Birliği'ni çökertmek üzere Avrupa emperyalizminin desteği ile İran'ın başına getirilen Humeyni, yeşil kuşak stratejisi doğrultusunda Orta Asya'ya değil ama Ortadoğu'ya bir İslam Birliği için yönelince, ABD'nin desteği ile Irak, İran'a saldırmıştır. Dokuz yıl süren savaş sonucunda Irak çökme noktasına gelince Amerikan ordusu I. Körfez Savaşı amacıyla Irak'a girmiş ve Suudi Arabistan'da Merkezi Kuvvetler Komutanlığı'nı kurarak, dünyanın merkezini kendine bağlı bir ordu yapılanmasıyla gerçekleştirmiştir. Bu komutanlığın kurulmasından sonra Amerika Birleşik Devletleri Orta doğu ile ilişkilerini devletten devlete bağlantılarla değil ama doğrudan kendine bağlı askeri birlikler aracılığı ile yürütmüştür. Bu durumdan yararlanarak diğer projeleri önlemiş ama askerleri aracılığı ile hem Büyük Orta doğu hem de Büyük İsrail projelerinin önünü açmıştır. ABD halen bu düzen ile geleceğe yönelik projelerini bölgede dayatmacı biçimde uygulamaktadır.

 Bölgesel Projeler ve Türkiye

Eski Osmanlı ülkesinin geleceği ile herkes ilgilenirken ve bu bölgede kendisinin merkezinde olacağı ve gene kendisine bağımlı olacak bir siyasal yapılanmanın peşinde koşarlarken, Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısı olarak merkezi topraklar üzerinde kurulmuş Türk devletine kimse düşüncesini sormamaktadır. Bölgenin merkezinde bir Türk devleti olarak kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti'nin orta boy bir ülke olarak geleceğe dönük bir gelişme stratejisinin olabileceği kimsenin aklına gelmemektedir. Dünyanın jeopolitik merkezinde yer aldığı için son derece önemli bir konuma sahip olan Türkiye Cumhuriyeti'nin merkezinde yer alabileceği bir yeni bölgesel yapılanmanın olabileceğini doğal karşılamak gerekirken, emperyalizmin ve Siyonizm'in işbirlikçileri böylesine bir ihtimali önlemek ve devre dışı bırakabilmek için Türkiye üzerine var güçleri ile abanmaktalar ve ellerindeki parasal olanakları seferber ederek; Türkiye'nin önemli kesimlerini maddi çıkar karşılığında kendi çıkarları için yönlendirmeye çalışmaktadırlar. Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra soğuk savaş döneminin koşullarının ortadan kalkmasına rağmen sanki soğuk savaş devam ediyormuş ve sanki Batı Bloku varmış gibi hareket ederek Türkiye'nin uyanmasını önlemeye çalışıyorlar, psikolojik savaş stratejilerini, parasal olanakları ile satın aldıkları İstanbul medyası aracılığı ile gündeme getiriyorlar, gazeteler ve televizyon kanalları ile psikolojik yönlendirme taarruzunu Türk toplumu üzerinde kararlı ve ısrarlı biçimde yürütmektedirler. Bu nedenle, Türk toplumunun uyanması ve değişen koşulları algılaması zaman almıştır. Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra geçen on beş yıllık bir süre sonunda Türkler, Yeni Dünya Düzeninin anlamını ve küreselleşmenin süper bir emperyalizm olduğunu kavramaya başlamışlardır.

Devam edecek

.....

Yazarın tüm yazıları için tıklayınız

.....

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.